Camiye gidip gelirken düşünüyorum, tefsir, hadis, fıkıh dersleri yaptığımız ofisimize giderken düşünüyorum, pazara giderken düşünüyorum, yatağa yatarken düşünüyorum… Olmadı geceleyin birkaç defa kalkıp düşünüyorum. İki rekât teheccüd kılıyorum, yine aklımdan çıkmıyor, düşünüyorum… İslâm yurtlarının işgal altında olması, Müslüman evlatlarının çok dehşetli bir deizm tehlikesi altında bulunması, bid’at ehli dilli düdüklerin şımarık şımarık konuşmaları, küstah edepsizlerin dinimize, mukaddes değerlerimize, ecdadımıza, tarihimize dil uzatmaları, Doğu Türkistan’da, Arakan’da, Filistin’te, Suriye’de, Irak’ta ve daha nice beldelerde mazlumların yürek dağlayıcı feryatları… Bütün bunları görüyorum, işitiyorum ve bu zilletten nasıl kurtulacağımızı düşünüyorum. Hem de yıllardır… Bu saç, bu sakal boşuna ağarmadı.
Bakıyorum, benim çözüm için geldiğim noktaya şairlerimiz de parmak basmış. Merhum Mehmet Âkif’imize kulak verelim. Şöyle diyor:
“Mazideki hicranları susturmaya başla; / Evlâdına sağlam bir emel mâyesi aşla, / Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete ram ol... / Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.”
Merhum Necip Fazıl ise şöyle diyor:
“Yol O’nun, varlık O’nun, gerisi hep angarya; / Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya!”
Bu şairlerimiz ilhamlarını Kur’an-ı Kerim’den almaktalar. Yüzlerce âyet-i kerime bizlere, Allah-u Teâlâ’ya dayanmak, güvenmek gerektiğini, Allah’ın rahmetinden ümit kesmememizi, düşmanlardan değil, Allah’tan korkmamızı, Allah’ın düşmanlarını dost edinmememizi, hüküm verirken Kur’an’a ve Sünnet-i Seniyye’ye bakmamızı, cihadı terk etmememizi, Allah’ın hükümlerini hâkim kılmamızı, adaletten ayrılmamamızı emir buyurmaktadır. Bu ayet-i kerimelerden bazılarına mealen bakalım:
“… Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin” (Zümer Suresi / 53)
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah’a ve Resule götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha iyidir.” (Nisa Suresi / 59)
"Bir kısım insanlar müminlere, ‘Düşmanlarınız size karşı toplandılar; aman sakının onlardan!’ dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha artırmış ve ‘Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!’ demişlerdir.” (Âl-i İmran Suresi / 173)
Görüldüğü üzere yol belli, çare bellidir. Kur’an-ı Kerim bizim rehberimizdir. Peygamber Efendimizin (A.S.M.) Sünnet-i Seniyye’si kıyamete kadar yolumuza ışık tutacak bir nurdur, bir hüccettir, bir rehberdir. Problemlerimize, dertlerimize çözüm yollarını bu iki temel kaynaklarda arayacağız. Mazideki o şanlı ecdat böyle yapmıştı. Kur’an’a ve Sünnet-i Seniyye’ye sımsıkı sarılmak suretiyle nice zaferler kazanmış, nice fetihler elde etmişti.
Evvelâ imanımızı, inancımızı takviye edeceğiz. Sonra bizi manen perişan eden günahlardan uzak duracağız. Ümidimizi diri tutacağız. Cihat yolunda yürüyeceğiz. Kâfirden asla korkmayacağız. Onları hiçbir zaman, hiçbir surette büyük görmeyeceğiz. Gerçekte onlar aşağıların da aşağısı, sefil, pislik mahlûklardır.
Mehmet Âkif merhumun dediği gibi Allah’a dayandıktan, tevekkül ettikten sonra Kur’an’ımızın ve Peygamber Efendimizin (A.S.M.) emirleri istikametinde çalışacağız. Düşmanın silahlarından daha üstün silahlar yapacağız. Düşmanın sahte parasının esaretinden kurtulmak için, üreteceğiz ve İslâm ülkeleri olarak her cihetten işbirliğine gideceğiz. Müslümanlar olarak birlik olacağız. Nice az topluluğun nice çok topluluğu mağlup ettiğini unutmayacağız. Bedir’i, Malazgirt’i hatırlayacağız… Zafer, inananlarındır. Buna inanacağız. İşte yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol…