USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Spor

Bir tenis maçının anlattıkları

İnsanların çoğu umudunu yitirdiğinde çabalamayı bırakır ve konfor alanına dönmeyi ister. Oysa başarmak tam da o anda verilecek “pes etmeme” kararında gizlidir.

Bir tenis maçının anlattıkları
26-01-2025 00:00
26-01-2025 13:14
Google News

Konfor alanında kalma kavramı insan doğasında önemli bir yer tutar. Ancak yaşamın getirdiği şartlarla bu alanın içinde kalabilmek tartışılır duruma gelmiştir. Gerek günlük yaşamda gerekse iş yaşamında risk almaya gerek olmayan tercihlerde bulunmak tatlı gözükse de gelişmek, ilerlemek ve farklılaşmak için bu alandan da çıkmak da gereklidir. 

Bu uğurda düş kırıklıkları yaşanabileceği, rezil olunabileceği ve asla başarılamayacağını bilmekse insanın önündeki en büyük engeldir. Ancak yaşam günlüğümüze geçmiş bazı olaylara baktığımız zaman gördüğümüz örnekler bu rahatlık alanını bize tekrar düşündürmektedir. Tıpkı 1989 yılında Paris’deki bir tenis kortunda yaşananlar gibi.

5 Haziran 1989’da Fransa Açık’ta Ivan Lendl sıradan sayılabilecek bir maça başlıyordu. Lendl o dönem dünyanın bir numarasıydı ve son beş yılın üçünde şampiyonluk kazanmıştı. Çek tenisçinin karşısında ise henüz 17 yaşında kariyerinin başında olan ve toprak zemine yeni yeni alışan Michael Chang vardı. 185 cm’lik deve karşı Chang’inki adta David’e karşı Goliath mücadelesi gibi gözüküyordu.

İkili birkaç yıl önce de karşılaşmıştı. Lendl, tişörtü bile terlemeden kazandığı maç sonrası Change’a akıl vermeyi de ihmal etmemişti. Ona söyledikleri genç sporcunun zihninden çıkmamıştı. “Seni bugün neden yendim biliyor musun?” diyerek devam etmişti, ”Beni zorlayacak ve yenecek hiçbir şey yapmadın. Servisin kötü, ikinci servisin kötü. Ne zaman oynasak seni aynı oyunla yenerim”.

Chang üzüntüye kapılacağı yerde çalışmalarını artırarak bir yıl boyunca özellikle servis antremanları yaptı, tekniğini geliştirdi. Paris’te en azından biraz daha iyisini yapabileceğini düşünüyordu. Bir süre sonra karşısına yeniden rakip olarak Lendl çıktı. Seyircilerin sonucundan emin olduğu maçta nitekim ilk iki seti Lendl rahatlıkla aldı.

Chang mücadeleyi bırakmadı ve durumu beraberliğe getirebildi. Ne var ki geçen üç saatlik sürede gücü tükenmiş ve bitkin düşmüştü. Lendl hâlâ kortta parkta yürüyüşe çıkmış gibi gezerken o bolca su içip muz yiyerek fiziksel kondisyonunu toparlamaya çalışıyordu. Artık adım atmak bile ızdırap verici bir duruma dönüşmüştü. Konfor alanına dönmeyi, oyunu bırakmayı düşündü. Zaten favori değildi ve yenilse kimsenin umurunda olmazdı. O an, bir gün önce televizyonda izlediği Çin’de yaşanan olaylar gözünün önüne geldi.

Kökenlerinde Çin’le derin bağlantılar olan Chang’ın ebeveynleri Tayvanlı göçmen bir çiftti. Özellikle babasını derinden üzen gelişmelerde hükümet, ülkede başlayan protestocuları engellemek için Pekin'e yüz binlerce asker göndermişti. Silahsız protestocuların tankların Tiananmen Meydanı'na girmesini engellemeye çalıştığı 4 Haziran'da işler çığırından çıkmış ve ordu ölümcül güç kullanmıştı. Olaylar sonucu resmi açıklama olmadığı için kaç kişinin yaşamını yitirdiği bilinmiyor ancak sayının birkaç yüz ile birkaç bin arasında olduğu düşünülüyor.

MÜCADELEYİ BIRAKMADI

Chang’in bunu izlerken kafasında beliren düşünce ise kesindi. Soydaşlarının mücadelesindeki azmi ve çabasının kendi tenis maçı ile kıyaslanamaz olduğunu düşündü. Buna, kendince de olsa bir destek vermesi gerektiğini hissetti. Yaralanıyorlar, ölüyorlar ama mücadeleyi bırakmıyorlardı.

Genç raket sonrasında o anki durumunu şu sözlerle özetleyecekti: “Oyunu o an bırakabilirdim ama bırakırsam, her seferinde aynı zorluklarda yine bırakacaktım. Mesele oraya çıkıp maçı kazanmaya çalışmak değil oraya çıkıp mümkünse maçı bitirmeye çalışmaktı." 

Sonunda Lendl’in onun zayıf karnı olarak gördüğü servis atışlarında yaptığı bazı şaşırtıcı hamlelerle önce skoru eşitledi sonra da öne geçerek maçı aldı. Chang’in sonraki maçlarda da galibiyet serisi devam etti ve son beş yıl içinde teklerde bir Grand Slam kazanmayı başarabilen ilk Amerikalı erkek tenisçi oldu.

Chang’in yaşadığı tabii ki azmin bir zaferidir. Ancak o konfor alanının dışına çıkmış ve değişikliği, gelişmeyi ancak bu sayede yaşayabileceğini görmüştür. Alışkanlıkların pek çok faydası olsa da bizi tutsak edenleri, bakış açımızı daraltanları ayıklayamadığımız sürece ne gelişmek mümkündür ne de bizi daha mutlu edebilecek şeylere ulaşmak. Mucit Thomas Edison bunu "Hayattaki başarısızlıkların çoğu, pes ettiklerinde başarıya ne kadar yakın olduklarını fark edemeyen insanlardan kaynaklanır” olarak tanımlamıştır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR
ANKET TÜMÜ
ARŞİV ARAMA
PUAN DURUMU TÜMÜ
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ
Günün Karikatürü