Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, 2023 yılı bütçe görüşmelerinin son gününde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) basın toplantısı düzenledi.
Bu bütçenin, ¨iktidarı kaybetmek üzere olan bir çetenin giderayak işçinin, emekçinin, öğretmenin, mühendisin, emeklinin, öğrencinin işsizin hakkına çökme bütçesi¨ olduğunu söyleyen Baş, bütçe görüşmeleri boyunca TİP’e bir dakika dahi söz verilmediğini kaydederek ¨Burada söz konusu olan TİP’in susturulması değildir. Susturulmak istenen partinin temsil ettiği toplumsal kesimlerdir, partimizin temsil ettiği değerlerdir¨ dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında verilen hapis ve siyasi yasak cezasına tepki gösteren Baş, ¨ Hiç kimse buna bir mahkeme kararı falan demesin. Sanki ortada bir mahkeme varmış, kararı verenler de bağımsız hakimlermiş gibi düşünmeye hiç gerek yok. Bu karar doğrudan saraydan alınmıştır¨ ifadelerini kullandı.
Millet İttifakı’na da çağrıda bulunan Baş, ¨Türkiye 1’den büyüktür ama Türkiye 6’dan da büyüktür¨ diyerek ¨ Odaklanmamız gereken şey bu ülkeyi bu karanlıktan kurtarmaktır. Çünkü herhangi birisi hata yaptığında o hatayı sadece o ödemiyor, bütün bir halk, bütün bir memleket olarak biz ödüyoruz¨ ifadelerini kullandı.
Konuşmasında, AKP’nin Meclis’e getirdiği Anayasa değişikliği teklifine TİP’in ¨hayır¨ diyeceğini ilan eden Erkan Baş, kamuoyuna seslenerek ¨İktidarın toplumu inançlar ve cinsel kimlikler ekseninde kutuplaştırmaya çalışan, halkın ve kadınların gerçek sorunlarının konuşulmamasına hizmet eden bu teklifi reddetmeye çağırıyoruz¨ şeklinde konuştu.
Erkan Baş’ın konuşmasının tamamı ise şu şekilde:
‘140 SAATLİK BÜTÇE GÖRÜŞMELERİNDE TİP’E BİR DAKİKA BİLE VERİLMEDİ’
TİP milletvekilleri olarak hem komisyon sürecinde hem de fırsat buldukça genel kurulda bu bütçenin vurgun, talan, çökme bütçesi olduğunu; iktidarı kaybetmek üzere olan bir çetenin giderayak işçinin, emekçinin, öğretmenin, mühendisin, emeklinin, öğrencinin, işsizin hakkına çökme bütçesi olduğunu anlatmaya çabaladık. Sabah son oturumu açan Meclis Başkanı’nın verdiği bilgiye göre, bugün haricinde 134 saat 20 dakika konuşma yapılmış. TİP adına bir dakika bile söz hakkı kullanmamıza izin vermediler, konuşmamız engellendi. 3 milletvekili arkadaşımız, Emek ve Özgürlük İttifakı’ndaki müttefikimiz HDP’nin dayanışmasıyla şahıs adına konuşmalarını yapabildiler, bir arkadaşımız da bakanın hakareti üzerine sataşmadan söz aldı ama tüm yurttaşlarımız bu gerçeği bilsinler. Bugünü de eklediğimizde 140 saati aşan konuşmalar yapılmış olacak. Bu konuşmaların çoğunluğu iktidarı desteklemek üzere AKP MHP ve yürütmeleri tarafından yapılan bomboş konuşmalar. 140 saatte TİP’e 1 dakika bile vermemişler.
‘TİP’İN KENDİLERİ İÇİN DAHA BÜYÜK BİR TEHDİT OLDUĞUNU GÖRÜYORLAR’
Bunu hiç kimse iç tüzüktür, usuldür diye anlatmaya çalışmasın çünkü biliyoruz ki istendiğinde bunlar aşılabiliyor, iç tüzük farklı biçimlerde yorumlanabiliyor. Daha önceki yıllarda, örneğin 3 sene önce biz aynı iç tüzükle, aynı başkanla konuşma yapmıştık fakat belli ki artık TİP’in kendileri için daha büyük bir tehdit olduğunu görüyorlar. O yüzden büyük bir çaba sarf ettiler ama bütün bunlara rağmen TİP’in susturulamayacağını söyleyeceğiz, bu haksız uygulamayı da halkımızın ve kamuoyunun vicdanına bırakıyoruz. TİP Basın Bürosu Burada söz konusu olan TİP’in susturulması değildir. Susturulmak istenen partinin temsil ettiği toplumsal kesimlerdir, partimizin temsil ettiği değerlerdir. TİP emeğiyle, alın teriyle yaşayan onurlu insanların sesidir. TİP toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle her gün çifte baskıya, şiddete, ayrımcılığa maruz kalan kadınların, LGBTİ+’ların sesidir. TİP eşit yurttaşlık mücadelesi veren Alevi emekçilerin sesidir. TİP barışın Türkçe sesidir. TİP tüm emeklilerin hakkını arayan EYT’lilerin sesidir. TİP çalışması, sokaklarda dolaşması, sağlık hizmetlerinden faydalanması, eğitim alması bile engellenen engelli yurttaşların sesidir. TİP tarikatlara, siyasal İslam’a, yobazlığa direnenlerin laiklik mücadelesinin meclisteki sesidir. TİP adalet için mücadele eden, yakınlarının yaşam hakları elinden alınmış annelerin, babaların, kardeşlerin, eşlerin sesidir. TİP özgürce akamayan derelerin, kesilen ağaçların sesidir ve herkes bilsin bu sesi susturamazlar. Bu ses susmaz. Biz bundan sonra da doğru bildiğimizi, inandığımızı söylemeye, tüm yurttaşlarımızın hakları için mücadele etmeye devam edeceğiz.
‘HALK AKILLARINA SADECE BÜTÇE VURGUNUNU YAPABİLMEK İÇİN VERGİ TOPLARKEN GELİYOR’
Burada bütçe üzerine son değerlendirmemizi yaparken bir gerçeğin daha altını çizelim. Bütçenin yapıldığı yerde halk olmazsa, halkın sesi kesilirse harcandığı yerde de halk olmaz. Peki nerede halk? Halk bunların aklına yalnızca adına bütçe dedikleri bu vurgunu yapabilmek için vergi toplarken geliyor. Bunlar halkı sadece vergisini verdiği zaman seviyorlar. Başka bir değerleri, başka bir dertleri yok. O yüzden de sarayda yazıp saray ve çevresinde harcadıkları bu bütçeyi, asgari ücretten, çocukların sütünden, ekmekten, kullanılan elektrikten, sudan topluyorlar. Halkın kursağından geçen 2 lokmanın birini kursağından çekip alıyorlar ve saraylarına şatafatlarına, kendi yandaşlarına aktarıyorlar. Bu noktada bize düşen, halkımızı parasına, varlığına sahip çıkmak için bu sürecin öznesi kılmak, bütçe sürecinin kendisini siyasallaştırmaktı.
‘BU, ONLARIN VEDA BÜTÇESİDİR’
Biz amacımızı hiç gizlemedik. Burada özel hastane patronu bakanın hazırladığı sağlık bütçesini değil, giderlerse gitsinler dedikleri hekimlerin, her geçen gün daha da yoksullaşan, güvencesizleşen hasta bakıcıların, ilaç bulamıyoruz diyen eczacıların, ‘hastaların hakları vardır’ diyenlerin, SMA’lı çocukları için yardım toplayan ailelerin hazırladığı bir bütçeye ihtiyaç olduğunu söylemeye devam edeceğiz. Bizim söylediğimiz şey, otel zinciri sahibi olan, otellerinde ülkenin çocuklarını staj kisvesiyle aylarca sömüren para babalarının hazırladığı kültür ve turizm bütçesi değil, pandemiden beri nefes aldırılmayan kültür ve sanat emekçilerinin, açlıkla biat ettirilmeye çalışılan sanatçıların, düşük ücretlerle uzun saatler güvencesiz çalıştırılan turizm emekçilerinin, filminde LGBTİ+ karaktere yer verdi diye destekleri geri istenen yönetmenlerin hazırladığı bir bütçedir. Emeğin bütçesi budur. Biz bu emeğin bütçesini kazanmak isteyen herkese buradan çağrı yapıyoruz. Bu ülkenin tüm onurlu insanlarını, emeğiyle alın teriyle yaşayan tüm yurttaşları, emekçileri TİP’e davet ediyoruz. TİP’i daha güçlü biçimde meclise taşımaya davet ediyoruz. ‘Bütçe ve iktidar halka’ demekten vazgeçmeyelim diyoruz. Bu bütçe sarayın, şatafatın, yandaşların, bu memleketi parsel parsel satmaya devam edenlerin bütçesiydi. Bu onların son bütçesi, bu onların veda bütçesidir. TİP Basın Bürosu Halkın boğazındaki lokmaya çöküp, ellerindeki devlet imkanlarını kullanıp halkı susturmaya çalışıyorlar. Bütçe görüşmelerinde mecliste yaşananın özeti aslında nasıl bir Türkiye ile karşı karşıya olduğumuzu da bize gösteriyor. Ne oldu bütçe sürecinde? AKP buradaki kalabalığına, gücüne güvenerek bağırdı çağırdı, muhalefeti susturmaya çalıştı. Yetmeyince kaba kuvveti devreye soktu. Burada bir milletvekili ölümden döndü ve sürekli olarak bir gerginlik, gerilim çıkararak meseleyi yaygaraya getirmeye çalıştılar, meselenin üstünü örtmeye çalıştılar.
MECLİSTEKİ BÜTÇE MARATONU DEVAM EDERKEN ÜLKEDE NELER YAŞANDI?
Ama iş sadece meclis mi? Bu 14 günlük meclisteki bütçe maratonu devam ederken ülkede neler yaşandı hatırlatmak istiyorum. 6 yaşındaki bir kız çocuğunun, üstelik ailesinin aracılığıyla bir tarikat içerisinde hayatının nasıl karartıldığını hep beraber gördük. Buna karşı çıkan kadınlara eylem izni vermeyen, saldıran emniyet kuvvetlerinin, tarikat şeyhini desteklemek için eylem yapanların önünü açtığını, onlara her türlü özgürlüğü tanıdığını gördük. İşte o yüzden söylüyoruz, mesele sadece meclis değil. Bu bütçe tarikatlara verilen bütçedir. Bu bütçe bu memleketin çocuklarının tarikat ağlarına düşmesine devam etmek isteyenlerin bütçesidir. Burada bütçe görüşülüyor, işçiler anayasal haklarını kullanıp greve giderken cumhurbaşkanı grev erteliyor. Burada bütçe görüşülüyor, asgari ücret toplantıları erteleniyor. Niye? Seçim geliyor. Bir taraftan patronların çıkarını korumak lazım ama seçime de asgari ücreti artırabileceğimiz kadar gidelim ki vatandaşı bir kez daha kandırabilelim hayalleri kuruluyor. Mecliste bütçe görüşülürken maden aramak için zeytin ağaçlarını kesecek yasayı buraya getirme utanmazlığı, nasıl bir bütçe hazırlamak istediklerini bize gösteriyor.
‘AKP’NİN UTANÇ TABLOSU’
Türkiye artık bir seçim sürecine giriyor, bu seçim öncesi son bütçe. Peki nasıl gidiyoruz biz bu seçim sürecine? Türkiye’nin parlamentoda temsil edilen en büyük 3. siyasi partisi bir kapatma davasının konusu şu anda. Seçime giderken bir siyasi partinin kapatılıp kapatılmayacağını tartışıyoruz. Anayasa Mahkemesi’nde bu dava görülüyor. Yetmiyor İstanbul gibi Türkiye’nin en büyük kentinin belediye başkanı, üstelik cumhurbaşkanı aday adaylarından bir tanesi olarak adı geçen bir kişi siyasi yasaklı hale getiriliyor. Siyasi partileri yasaklıyorsunuz, olası rakiplerinizi yasaklıyorsunuz ve siz bu ülkeyi seçime doğru sürüklüyorsunuz. Bu utanç tablosuyla karşı karşıyayız.
‘İMAMOĞLU’NA CEZA KARARI DOĞRUDAN SARAYDAN ALINMIŞTIR’
Bu vesileyle İmamoğlu davasına ilişkin birkaç şey söyleyeceğim. Herhalde dünyada örneği yok. 2 kere seçilmiş bir belediye başkanı hakkında siyasi yasak kararı alınması aslında tabloyu tamamlıyor. Biz karar açıklandığı anda söylemiştik, bir kez daha ifade edelim. Hiç kimse buna bir mahkeme kararı falan demesin. Sanki ortada bir mahkeme varmış, kararı verenler de bağımsız hakimlermiş gibi düşünmeye hiç gerek yok. Bu karar doğrudan saraydan alınmıştır. Aksini iddia etmek mümkün değildir.
‘YAPARKEN UTANMIYORSUNUZ AMA İNSANLAR ÖĞRENİNCE ŞEREFİNİZ, SAYGINLIĞINIZ AKLINIZA GELİYOR’
Şimdi bu bir iddia olarak söylenebilir ama gazeteci Barış Pehlivan’ın paylaştığı fotoğraflardan öğrendiğimiz, aslında bunun delili gibi ve daha önemlisi AKP’nin basit bir siyasi parti olmadığını, iktidarda kalabilmek için her şeyi yapabilecek bir örgüt olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu fotoğraflarla ilgili şeref ve saygınlığı zedelediği gerekçesiyle erişim yasağı getirilmiş. Siz bir mahkemenin üstelik bir siyasiyi yargılayan mahkemenin hakimisiniz, savcısısınız. AKP’li yöneticilerle il başkanlarıyla, belediye başkanlarıyla kol kola geziyorsunuz; bu sizin şeref ve saygınlığınızı zedelemiyor ama bunun fotoğrafının yayılması şerefinizi ve saygınlığınızı zedeliyor, öyle mi? Aynı şey, 6 yaşındaki kız çocuğuna istismar davasında da var. Utanmaz adamlar çıkmışlar şeyhimizin itibarı zedeleniyor diyorlar. Yaparken utanmıyorsunuz; yaparken şerefiniz, saygınlığınız aklınıza gelmiyor ama insanlar bunu öğrendiğinde şerefiniz, saygınlığınız aklınıza geliyor. Biz böyle bir ülkeyi kabul etmiyoruz. Böyle bir ülkeyi reddediyoruz. Davanın hakimiyle ilgili HSK’nin 2015’te cinsel taciz suçundan bir soruşturma yürüttüğü ve davanın hakiminin değiştirilip bu kişinin özel olarak oraya getirildiği, aynı adliye içerisinde başka bir mahkemeye tayin edildiği haberleri basına düştü. Gerçekten nasıl bir rezaletle karşı karşıyayız…
‘KARŞIMIZDA ADALETE, KADINA, YAŞAMA DÜŞMANLIK KOALİSYONU VAR’
Bakın bu suç ortaklığının hangi temelde kurulduğu gözüküyor. Adalete, kadına ve yaşama düşmanlık koalisyonu var kaşımızda. Bunlar adalete, yaşama ve kadına düşmanlık koalisyonuyla bu memleketi yönetmeye çalışıyorlar. Buradan siyasi yasaklarla, uydurma cezalarla bizleri geri adım atmaya Saray Rejimi’nden kurtulmak için hazırlık yapan halkımızı yıldırmaya çalışanlara son bir çift sözümüz daha var. Ey Tayyip Erdoğan! Ey o İstanbul’a çökme hesabı yapan suç örgütü! Ne yaparsanız yapın, elinizden geleni ardınıza koymayın, yenileceksiniz, kaybedeceksiniz! 31 Mart’ta, 24 Haziran’da kaybettiğiniz gibi kaybedeceksiniz. Hani o adını duyduğunuzda hala ayaklarınızı titreten Gezi Parkı var ya… Orada duran ağaçlar sizin kaybettiğinizin en güzel resmidir. Oradaki kuş sesleri, oradaki yemyeşil hayat, orada cıvıl cıvıl koşturan çocuklarımız, orada el ele gezen sevgililer onlara bir bakın ve neden yenildiğinizi anlayın. Çünkü siz yaşama düşmansınız, yaşama karşı mücadele ediyorsunuz ve yaşama karşı mücadele edenlerin kazanma şansı yoktur. Mutlaka kaybedeceksiniz.
‘TAYYİP ERDOĞAN’I KOLTUĞUYLA BERABER TARİHİN ÇÖP SEPETİNE GÖNDERECEĞİZ’
Bizim tek bir görevimiz var. Saray Rejimi’ni, Tayyip Erdoğan’ı o koltuğuyla beraber tarihin çöp sepetine göndereceğiz. Bunun yolu da seyirci olmaktan çıkıp halkın örgütlenmesidir. Bu kötülüğün organize olmuş halini memleketten defetmemizin, hakkımıza hukukumuza sahip çıkmamızın, bu memlekette adaleti yeniden tesis etmemizin tek yolu örgütlenmektir, birleşmektir. Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez. Bu sadece bir slogan değil, tarihimizin bize öğrettiği bir gerçektir ve iddia ediyorum yine halkın iradesi kazanacak. Tayyip Erdoğan ve onunla birlikte olan hırsızlar, yolsuzlar, istismarcılar, tarikatçılar hepsi birden kaybedecek.
ERKAN BAŞ’TAN ALTILI MASA’YA ÇAĞRI: ‘TÜRKİYE 1’DEN BÜYÜKTÜR AMA 6’DAN DA BÜYÜKTÜR’
Altılı Masa’ya da bir çağrı yapmak istiyorum. Lütfen herkes aklını başına alsın. İktidar, hiçbir ayrım yapmadan tüm muhalefete saldırırken sadece masayı, masanın iç dengelerini falan düşünen bir karşı duruş sadece Altılı Masa’ya değil, tüm memlekete zarar verir. En basitinden söyleyeceğim; Ekrem İmamoğlu’nun seçilmesi sadece Altılı Masa’da bulunan partilerin üyelerinin, seçmenlerinin Ekrem Bey’e oy vermesiyle ilgili değildir. Hatta bir adım daha ileriye giderek hatırlatayım. Altılı Masa’nın partilerinden bir tanesi, Saadet Partisi başka bir adayla İBB seçimlerine girdi ama bugün Altılı Masa’da olmayan çok geniş toplumsal kesimler, Ekrem Bey’e oy vererek onun seçilmesini sağladı. Dolayısıyla bu saldırı Ekrem Bey özelinde Altılı Masa özelinde birtakım yanlar taşımakla birlikte tüm yurttaşlarımızın seçme hakkına dönük de bir saldırı anlamına geliyor. O yüzden bunu hep birlikte püskürtmek durumundayız. Türkiye 1’den büyüktür bu doğru ama Türkiye 6’dan da büyüktür. Bunu hatırlatmam gerekiyor çünkü içinden geçtiğimiz günlerde hiç kimsenin, kendi kişisel hesaplarını, kendi partisinin çıkarlarını sadece kendi ittifakının çıkarlarını düşünme hakkı yoktur. Hepimizin yapması gereken şey meseleyi, bir memleket meselesi olarak görme, meseleyi bu ülkede yaşayan tüm yurttaşlarımızın kurtuluşu olarak görme ve bunun dışındaki bütün hesapları bir kenara bırakmaktır. Çağrımız açık ve net. Odaklanmamız gereken şey bu ülkeyi bu karanlıktan kurtarmaktır. Çünkü herhangi birisi hata yaptığında o hatayı sadece o ödemiyor, bütün bir halk, bütün bir memleket olarak biz ödüyoruz. O nedenle buraya bir uyarı yapma görevimi de kendimize bir sorumluluk olarak görüyoruz.
‘BİZİM PARALARIMIZLA DİN TÜCCARLARINI AYAKTA TUTMAYA ÇALIŞAN BİR İKTİDAR VAR’
AKP iktidarı ve siyasal İslam Türkiye’yi öyle bir noktaya getirdi ki ülkenin her yerinden tarikatların ve cemaatlerin pislikleri akıyor. Her gün farklı bir yerde bu din tüccarlarının, bu halkın dini duygularını istismar eden Ortaçağ hokkabazlarının haberleri patlıyor. Gençlerimiz kelimenin tam anlamıyla bu karanlık odaklar tarafından zehirlenmiş ve dünyaları hapsedilmek isteniyor. Bunların en büyük destekçisi de iktidardaki AKP. Son 4 yılda Diyanet çeşitli dernek ve vakıflara 316 milyon TL para yollamış. Bu para kimin parası? Bu ülkenin bütün yurttaşlarının, sokaktaki insanın, senin benim, gencin, hastanedeki doktorun, okuldaki öğretmenin, kasadaki çalışanın, emeklinin, fakirin, yoksulun. Bizim paralarımızla bu din tüccarlarını ayakta tutmaya çalışan bir iktidar var. Ve bunlar memleketin TV kanallarına çıkıyorlar, anlatıyorlar, kendi propagandalarını yapıyorlar, devletten aldıkları destekleri anlatıyorlar. Valiler, kaymakamlar bunları ziyaret ediyor, zaten AKP ilçe binaları ikinci adresleri. Oralarda gezip duruyorlar. Biz tekrar tekrar söylüyoruz: Bu tarikatları, cemaatleri, bunları Türkiye’nin her yerine yayan ve ülkeyi bir ağ gibi sarmasına neden olan AKP’yi, Saray Rejimi’ni mutlaka yeneceğiz. Geleceğe bakan, laik ve sosyal bir devlet isteyen her yurttaş da bu mücadeleye ortak olmalı, bu gidişe hep birlikte dur demek zorundayız.
‘ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ TEKLİFİNE HAYIR DİYECEĞİZ’
TİP sonuna kadar bu mücadelenin bir parçası olacak, asla yılmayacağız, Türkiye’yi bu karanlığa mecbur bırakmayacağız. Ve tam bu nedenle şimdi AKP tarafından gündeme getirilen anayasa değişikliği teklifine de açık ve net bir biçimde hayır diyeceğimizi ilan etmek istiyorum. Biraz önce Parti Meclisimizin son toplantısında yaptığı değerlendirme kamuoyuyla paylaşıldı. Anayasa’yı bir bütün olarak ayaklar altına alan, yasa tanımayan, kendinden başka kimseye yaşam hakkı tanımayan bir iktidarla Anayasa değişikliği yapmayı reddediyoruz. Özellikle koltuk ve seçim hesapları uğruna Anayasa’nın laiklik ilkesinin aşındırılmasını kabul etmediğimizi söylemek istiyoruz. Bütün inançlara ve hiçbir dine inanmama hürriyetine eşit mesafede olması gereken bir Anayasa’nın bir dinin, bir inancın bir yorumunu öne çıkartarak buna atıflar yapacak bir şekilde değiştirilmesini telafisi mümkün olmayacak derecede tehlikeli buluyoruz. Aile maddesinde yapılmak istenen değişiklikte ise açıkça LGBTİ+’ları yok sayma girişiminin devamı olarak değerlendiriyoruz ve her iki değişiklik talebi de din ve cinsel kimlikler üzerinden halkın kutuplaştırılmasına neden olacak, son derece tehlikeli bir ortama taşıyacaktır Türkiye’yi. Biz TİP olarak bunu kamuoyuyla da paylaşmak istiyoruz. Kadın büromuz, hukuk büromuz, LGBTİ+ komisyonumuzun konuya ilişkin raporlarını ele aldık. Kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesinde söz sahibi olan demokratik kitle örgütlerinin kamuya mal olmuş açıklamalarını, görüşlerini, değerlendirmelerini aldık ve tüm bunlar değerlendirildiğinde Cumhur İttifakı partilerinin gündeme getirmiş olduğu bu Anayasa değişikliği teklifine açık ve net biçimde hayır dediğimizi şimdiden ilan ediyoruz. Tüm kamuoyunu iktidarın toplumu inançlar ve cinsel kimlikler ekseninde kutuplaştırmaya çalışan, halkın ve kadınlar gerçek sorunlarının konuşulmamasına hizmet eden bu teklifi reddetmeye çağırıyoruz.
‘PATRONLARIN MİLLİ İKTİDARI, PATRONLARIN GÖZÜNÜ KORKUTAN İŞÇİ MÜCADELESİNİ MİLLİ GÜVENLİK SORUNU OLARAK GÖRÜYOR’
Toplu sözleşme sürecinde kanuni grev hakkını kullanmak isteyen Bekaert işçilerinin grevine değinmek istiyorum. Cumhurbaşkanı bunu ‘milli güvenliği bozucu nitelikte bulmuş’ ve 60 gün ertelemiş. Birleşik Metal İş Sendikası’nın örgütlü olduğu Bekaert işçileri, hafta başında sözde erteleme, yasaklama anlamına gelen kararı tanımayarak Anayasa’dan doğan haklarını kullanarak greve çıktılar. Patronların milli iktidarı, Saray Rejimi, patronların gözünü korkutan işçi mücadelesini milli güvenlik sorunu olarak görüyor. Bu bir itiraftır. ‘Bizim yerli ve milli dediğimiz şey patronlardır’ demiş oluyorlar. Biz bu ülkenin imzaladığı sözleşmeleri, yasaları, anayasayı, işçilerin analarının ak sütü kadar helal mücadele haklarını tanımayan saray fermanına karşı duran işçi kardeşlerimizin yanındayız. Bekaert işçilerinin sonuna kadar yanında olacağımızı bir kez de meclis kürsüsünden ifade etmek istiyorum. Tüm bu yasakları, yalanları, yoksulluğu işçilerin mücadelesiyle hep birlikte aşacağız.
‘TİP SEÇİM GÖNÜLLÜLERİ’NİN YANINDA OL, YARINDA OL!’
Meclis kürsüsü dahil yüzlerce televizyon kanalında, onlarca gazetede TİP’in her tarafta sansürlenmeye, engellenmeye çalışıldığı bir süreçte yurttaşlarımızın, özellikle genç arkadaşlarımızın desteğiyle sosyal medya kanalları başta olmak üzere sesimizi yurttaşlarımıza ulaştırıyoruz. Şimdi bir çağrı yapmak istiyorum: Sevgili yurttaşlar, seçim yaklaşıyor. Sokaktaki reklam panoları, televizyondaki reklam kuşakları, internetteki bannerlar partilerin söylemleriyle, seçim vaatleriyle, genellikle de yalanlarla dolacak. Tartışma programları, devlet kanalları, haber bültenleri, miting meydanları onlar tarafından kullanılırken, biz TİP olarak yarınlarımız için mücadele etmeye devam edeceğiz. Yıllardır hayalini kurduğumuz eşit, adil yarınlara bugün her zamankinden daha yakınız. Çünkü bugün, dünden çok daha güçlüyüz. Gönüllülerinden başka kimsenin desteğini kabul etmeyen, kendi yağında kavrulan, kimseye boyun eğmeyen bir partiyiz. Ne mutlu bize!
O yüzden seçim sürecinde bizi televizyonlarda, mesela televizyonlarda çok izlenen dizilerin reklam aralarında, en işlek caddelerin binalarında billboardlarda göremeyeceksiniz ama bu sizi üzmesin. Şimdi TİP seçim gönüllüleri çalışması başlatıyoruz. Vermediğimiz taviz, vazgeçmediğimiz özgürlüğümüz, hayal ettiğimiz gelecek, birlikte inşa edeceğimiz yarınlar ve inadımız için bize gönül vermiş tüm yurttaşlarımızı şu çağrıyı yaygınlaştırmaya çağırıyorum: “TİP Seçim Gönüllüleri’nin yanında ol, yarında ol!”