CHP Sözcüsü Faik Öztrak, şunları söyledi:
“50 BİNDEN FAZLA YURTTAŞIMIZ, YARDIM ÇAĞIRARAK SOĞUKTA DONARAK CAN VERDİ”
"Gücün zekâtı tevazudur. Bu zekât ödenmezse,
güç kibre dönüşür. Hayatta her
şey inceldiği
yerden kopar. Kibir ise zırh
gibi kalınlaştıkça, etrafını yakıp, yıkar.
Çok büyük zararlar verir. 2018’den bu yana, 85
milyonluk koca
Türkiye bunu, yaşayarak tecrübe ediyor. Erdoğan’ın arşa ulaşan kibri, ülkemizin her bir ferdini
mağdur ediyor. Ucube şahsım
rejimi ve kibirlisinin elinde, ülkemizde çürümeyen,
zarar görmeyen, çökmeyen tek bir şey kalmadı.
Devletin adalet direği çöktü. Köklü kurumları çöktü. Eğitim çöktü.
Dış politika çöktü. Ekonomi çöktü.
Sağlık çöktü ve en
sonunda depremde binalarımız, yollarımız çöktü.
Afetler bu
kibir abidesinin elinde, felakete dönüştü. İlk iki gün enkazın
başında devlet yoktu. Mehmetçiğe zamanında emir verilmediği için, askerimiz yoktu. Deprem enkazının altında, 50
binden fazla yurttaşımız,
yardım çağırarak soğukta
donarak can verdi. Enkazın başında
bekleyen çaresiz analardan, babalardan, çocuklardan, dedelerden, ninelerden ‘nerede bu devlet’ feryatları yükseldi. Sahra hastaneleri, sahra mutfakları, sahra çadırları
hızla kurulamadı. Enkazdan çıkanlara, evini barkını kaybedenlere Mehmetçiğimizin
sıcak yardım eli ulaştırılamadı. Oysa
daha önceki felaketlerde Mehmetçiğimizin sıcak yardım eli; muhtaçları vakit yitirmeden kucaklamıştı. Mehmetçiğimizin bir tas sıcak çorbası, üşüyen bedenleri, hızla ısıtmıştı ama arşa
çıkmış kibirleri, beceriksizlikleri, kifayetsizlikleri, ideolojik önyargıları nedeniyle, bunlar yapılmadı. Bir
yönetici her
şeyden vazgeçebilir ama sorumluluklarından vazgeçemez.
“HEP DİYORUZ, ARSIZLIK BUNLARIN EN BÜYÜK SİYASİ SERMAYESİ”
Bu ülkeyi 21 yıldır yönettiklerini iddia edenler, sebebi oldukları 50 bin can kaybının sorumluluğundan asla kaçamaz ama sarayın kibirlisi, fütursuzca sorumluluktan kaçmaya çalışıyor. Dün yine çıkmış, türlü bahaneler uyduruyor. Neymiş? ‘Tabiatın kendi işleyişine saygılı bir hayat nizamı kurmazsanız, bir gün gelir tabiat hakkı olanı alır götürür. Atalarımız çok güzel söylemiş; 'Dere yatağında akar.' Depreme dayanıksız bina yaparsanız, ilk büyük sallantıda yıkılır. Dere yatağına bina
inşa ederseniz, ilk büyük yağışta
sele kapılır. Ormanları korumazsanız, İlk büyük
yangında varınızı yoğunuzu
kül eder. Yumuşak ve
meyilli sırta ev kurarsanız, gün gelir toprak onu yutar.’ Yani, sellerde, depremlerde, yangınlarda, toprak kaymalarında
ölenlerin sorumluluğu, ölenlerin kendisindeymiş… Ülkeyi 21 yıldır
yöneten rantiyeci kibir abidesinin, bu can kayıplarında, bu büyük yıkımda,
hiçbir sorumluluğu yokmuş. Her
zaman yaptığını yapmış,
sadece yetkiler benim,
sorumluluk ise milletin, iyi ne
varsa benden,
kötü ne varsa milletten, demiş… Hep diyoruz; Arsızlık bunların en büyük
siyasi sermayesi,
arsız arlanmayı
hiç bilmez. Hiçbir şeyden utanmaz. Utancı gidenin
kalbi de zaten ölüdür. İş başında olduğu 21 yılda, 9 kez imar affı
çıkaran kim? Sarayın kibirlisi Erdoğan…
"ÇIKARDIĞI İMAR AFLARIYLA, DEPREME DAYANIKSIZ BİNALARI AFFEDEN KİM? SARAYIN KİBİRLİSİ ERDOĞAN"
2018’de çıkardığı imar affıyla, seçim meydanlarında, ‘hayırlı olsun’ diye böbürlenen kim? Sarayın kibirlisi Erdoğan… İmar aflarına
reklam filmi çeken kim? Sarayın kibirlisi Erdoğan… Dere yataklarına
evler yapılırken, bunlara
izin veren kim? Sarayın kibirlisi Erdoğan… İstanbul’a, kadim şehrimizin
tarihi siluetine ihanet
eden kim? Sarayın kibirlisi Erdoğan… Karadeniz’in yaylalarının, güzelim Ayder’in
rant uğruna talanına
seyirci kalan kim? Sarayın kibirlisi Erdoğan… Derelerine, doğasına
sahip çıkan yaşlı başlı köylülerimizi
jandarmaya hırpalatan kim? Sarayın kibirlisi Erdoğan… Kendisi
uçan saraylarda
oradan oraya gezerken,
orman yangınlarını söndürmek için,
uçak almayan kim? Sarayın kibirlisi Erdoğan…
Türk Hava Kurumu’nun mevcut
yangın söndürme uçaklarını,
çürümeye terk eden kim? Yine sarayın kibirlisi Erdoğan… Yaşadığımız her afet, felakete dönüşüyorsa, bunun sebebi 21 yıldır
ülkenin başındaki Hükümet ve onun
başı Erdoğan’dır, Erdoğan ama Erdoğan sorumluluklarından kaçmaya çalışsa da sorumluluklarından kaçmanın sonuçlarından kaçamaz.
“BİZİM HESAPLAMALARIMIZA GÖRE, FİZİKİ VE BEŞERİ SERMAYE KAYIPLARIMIZIN TOPLAMI, 126 MİLYAR DOLAR”Sonuç apaçık ortada; 21 yıldır Erdoğan’ın kibrinin, kifayetsizliğinin, beceriksizliğinin bedelini, milletimiz ya canıyla ya da malıyla ödedi.
Kahramanmaraş depremlerinde de 50 binden fazla yurttaşımızı kaybettik. Bizim hesaplamalarımıza göre,
fiziki ve beşerî
sermaye kayıplarımızın toplamı, 126
milyar dolar. En son Uluslararası Çalışma Örgütü ILO, Kahramanmaraş depremlerinin,
çalışma hayatına etkilerini araştırmış… ILO’ya göre, deprem, bölgedeki çalışma saatlerinde, yüzde 16’lık bir kayba
neden olmuş. Bu 657 bin 147 tam
zamanlı işçinin, işini kaybetmesi demek. Emekçilerimizin gelirinde, her ay
yaşanan kayıpsa, 150
milyon dolar. Her bir çalışanın
aylık kaybı ise 4.351
lira yani ayda 231 dolar. Deprem bölgesinde 220 bin civarında iş
yeri ya yıkık ya da
ağır hasarlı. Yine
deprem bölgesinde ekonomik aktivitedeki yavaşlama, çalışma
saati bakımından, en az Adana’da, en çok da Malatya’da… Hep söylüyoruz. Deprem bölgesindeki her ilin, hatta her ilçenin ihtiyaçları farklı. Adana’nın ihtiyaçları ile Malatya’nınki aynı değil.
Diyarbakır ile Adıyaman’ın ihtiyaçları aynı değil. Her yerleşim
yerinin ihtiyaçlarına göre,
beyin cerrahı titizliğiyle bir planlama yapmak
lazım ama sarayın kibirlisinin,
Böyle bir kapasitesi yok. Onun tek derdi var, bol bol ihale yapıp, törenle, seyyar, müteharrik temeller atmak. Sosyete pazarı çığırtkanı edasıyla, beton pazarlamak.
Ziya Paşa şu beytini yazarken, sanki bunları görmüş de yazmış, ‘İdrâk-i maâlî bu
küçük akla gerekmez, zira bu
terazi o
kadar sıkleti çekmez.’ Gerçekten o kadar akıldan, bilimden, hikmetten, tarihten bihaberler ki…
“5 YIL ÖNCE ASGARİ ÜCRETLE, 3 BİN 562 YUMURTA ALINABİLİYORDU. BUGÜN 2 BİN 933 TANE ALINABİLİYOR”Cumhur İttifakı,
Yeniden Refah Partisi’yle
protokol imzalıyor. Protokolle, ‘Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası’nın, Hazine’yi fonlamasının, önündeki engellerin kaldırılması’ hükme bağlanıyor. Taraflar
altına imza atıyor. Açık,
açık ‘karşılıksız para basacağız’ diyorlar.
Nobel ekonomi ödülü sahibi,
Paul Krugman: ‘Karşılıksız para basmak, çok
fazla tatlı yemek gibidir. Yerken
kendinizi iyi hissedersiniz. Sıkıntıları ise
sonradan çıkar’ diyor. Tıpkı bugün olduğu gibi. Şu elimde tuttuğum banknot,
ilk kez 2009
ocak ayında tedavüle girdi. 2009
ocak ayı başında, bununla 130
dolar alınıyordu.
Bugün ancak 10 dolar 50 sent alınabiliyor. Yine 2009 ocak ayında, 200 lira ile doldurduğunuz pazar filesini, bugün doldurmaya kalksanız, ödemeniz
gereken miktar, 500 lira değil, bin lira değil, bin 500 lira değil, 2 bin lira
değil tamı tamına 2 bin 209 lira… Bu 200
liranın yanına, 10
tane daha aynısından koysanız, 2009’un ocak ayında aldığınız, meyveyi, sebzeyi, eti,
peyniri almaya yetmiyor. Erdoğan 2011’de ne diyordu? ‘Eğer biz geldiğimizde
asgari ücretle
aldığın yumurtadan, aldığın sütten, aldığın peynirden, aldığın ekmekten bugün daha az alıyorsan,
bize oy verme…’ Madem öyle, sarayın kibirlisinin, enflasyonla millete ödettiği hesabı da önüne koyalım. Erdoğan’ın ucube şahsım
rejiminin hayata geçtiği, 2018’in haziran ayında, asgari ücretle 73
kilo beyaz peynir alınıyordu. Bugün 60 kilo alınabiliyor. Ucube cumhurbaşkanlığı hükümetinin başı Erdoğan 5 yılda, asgari ücretlinin sofrasından 13 kilo peyniri almış. 5
yıl önce asgari ücretle, 3 bin 562
yumurta alınabiliyordu. Bugün 2 bin 933 tane alınabiliyor. Ucube
Cumhurbaşkanlığı hükümetinin başı Erdoğan asgari ücretlinin sofrasından 629 yumurtasını almış. Bundan 5 yıl önce asgari ücretle sofrasına 162 kilo
tavuk eti koyabilen vatandaşımız, bugün sofrasına 141 kilo tavuk eti koyabiliyor. Ucube Cumhurbaşkanlığı hükümetinin başı Erdoğan asgari ücretlinin sofrasından 21 kilo tavuk etini kapmış. Ucube Cumhurbaşkanlığı
hükümeti döneminde sofraya konan, pirincin 28 kilosunu, toz şekerin 41 kilosunu, sarayın kibirlisi
almış götürmüş. Hangi
birini söyleyelim? Liste uzayıp gidiyor.
Bunun sorumlusu kim? Tabii ki ‘ekonominin sorumlusu benim, ben’
diyen Erdoğan.
“MİLLETİMİZ KENDİNİ UNUTAN, HALİNİ GÖRMEYEN ERDOĞAN’DAN BUNUN HESABINI SORMAK İÇİN, SANDIĞI BEKLİYOR”Bugün dünyada
gıda fiyatları düşerken bizde arşa çıktıysa, bir kilo
kıyma 300
lirayı aştıysa, bir kilo soğan bugün 20 lirayı bulduysa, yumurtanın kartonu 90 liraya, karton sütün litresi 30
liraya dayandıysa, bunun sorumlusu kim? Tabii ki ‘ekonominin sorumlusu benim, ben’ diyen Erdoğan. Yine bugün
gerçek işsizlerimizin sayısı, 8 milyon civarındaysa, 1 milyon 79 bin üniversite mezunumuz işsizse, 3 milyon gencimiz ne bir işte
çalışıyor ne de okuyorsa, anasının, babasının yanında ev
genci olmuşsa, bunun sorumlusu kim? Tabii ki ‘ekonominin sorumlusu benim, ben’ diyen Erdoğan. Milletimiz bunların ne yaptığını gördü, notunu da verdi. Şimdi, masasından
çalınan peynirin, yumurtanın, pirincin, şekerin,
işsiz evlatlarımızın çalınan geleceklerinin hesabını, sandıkta Erdoğan’dan sormaya hazırlanıyor. Milletimiz
kendini unutan, halini görmeyen, ‘benim için varsa
yoksa sarayımın beslemeleri, sarayımın yanaşmaları, sarayımın beşli çeteleri’ diyen, Erdoğan’dan bunun
hesabını sormak için, sandığı bekliyor. Milletimiz bunların gözünde de gönlünde de yok.
“MİLLETİN KASASINDAN BUHARLAŞTIRILAN, 128 MİLYAR DOLARI DA HAZİNESİNDEN UÇURULAN 418 MİLYAR DOLARI DA SÖKE SÖKE ALACAĞIZ, ASIL SAHİBİ OLAN MİLLETİMİZE GERİ VERECEĞİZ”Giderayak yaptıkları her iş, bunu
açıkça gösteriyor.
İşte en son yaptıkları kanuni düzenleme, 9
Mart 2023’te, depremde kaybettiğimiz 50 bin yurttaşımızın, daha kırkı çıkmadan, TBMM’de
adrese teslim bir
yasa çıkardılar. 7440
sayılı Kanunla, daha 2022’nin beyanname
dönemi bitmeden, şirketler 2022 yılı
vergi matrahını
tespit etmeden,
henüz belli olmayan bir matrahın, artırımına imkân getirildi. Türk Vergi Sisteminde, beyanname dönemi henüz bitmemişken, matrah artırımına imkân veren bir düzenlemeyle ilk
defa karşılaşıyoruz. Daha önce
eşine rastlanmayan böyle bir uygulamaya, neden
ihtiyaç duyuldu?
Bunu kim
veya kimler istedi? Şeytan
ayrıntı da gizli… Beyanname dönemi bitmeden, matrah artırımına imkân veren bu düzenlemeyle şirketler matrah artırımına giderse, 2022 ve
öncesinde ödedikleri vergilerle
ilgili olarak, vergi incelemesi yapılamayacak. Vergi incelemesi yapılamadığı için de yolsuzluklar, usulsüzlükler denetçilerden gizlenecek. Tekrar soruyoruz,
adrese teslim bu
düzenleme kim veya kimler için yapıldı? Beşli çetelerinizden,
hangi şirketleri kurtarmak için bunu yaptınız? ‘Hırsız
evden olursa, mandayı bacadan aşırır.’ Bunların
durumu tam da bu ama ne yaparlarsa yapsınlar,
milletin kasasından buharlaştırılan, 128 milyar
doları da hazinesinden uçurulan 418 milyar doları da söke söke alacağız,
asıl sahibi olan milletimize
geri vereceğiz.
“BİZİM YÖNETİMİMİZDE ZİRAAT BANKASI, ÇİFTÇİNİN BANKASI OLACAK”TBMM
KİT Komisyonundaki görüşmelerde, bir
başka skandal daha patladı.
Ziraat Bankası 2018’de, ‘Havuz medyasına
amiral gemisi alınsın’ diye, saray beslemesi bir iş insanına, toplam 800 milyon
dolarlık bir
kredi açmıştı. Bu kredinin ödemeleriyse,
sözleşme hükümlerine
uygun yapılmadı. Kredi
borcu yasal takibe düşecekken, Ziraat Bankası 21
Nisan 2022 tarihinde, bu borcu
yeniden yapılandırdı. Şimdi öğreniyoruz ki, saray beslemesi bu şirket, yapılandırmanın olduğu tarihten bu yana, borcunun sadece 586
milyon liralık kısmını ödemiş. Bu, bugünkü dolar kuruyla, 30 milyon 700 bin dolar yapar. Kalan 770 milyon
dolara ise yanaşmalar çökmüş. Şimdi biz de soruyoruz: Bu
ülkede hangi çiftçimiz, Ziraat Bankası’ndan böylesine avantajlı krediler alabiliyor?
Borcunu ödemese de borcu böyle uygun koşullarla yapılandırılıyor? Biz bunu
gerçekten merak ediyoruz. İşte
ortak politikalar
mutabakat metnimize, ‘Ziraat Bankası’nı çiftçinin,
Halk Bankası’nı
esnaf ve KOBİ’lerin bankası yapacağız’ diye, bu nedenle açıkça yazdık ama nedense, AK Parti’nin Ekonomi İşlerinden Sorumlu
Genel Başkan Yardımcısı, bundan
rahatsız olmuş, Ortak Politikalar Mutabakat Metnimizi değerlendirirken, ‘Burada hedef, Ziraat Bankası’nın bankacılık faaliyetlerini, sadece tarımla ve çiftçilerle sınırlandırmaktır. Bu
durumda Ziraat Bankası,
tarım dışındaki bir
alana ve çiftçilerin dışındaki hiçbir gerçek ve
tüzel kişiye, kredi ve finansman imkânı sunamayacak,
yatırım yapamayacaktır’ ifadelerini kullanmış. Tam da öyle… Doğru anlamış. Bizim yönetimimizde Ziraat Bankası, çiftçinin Bankası olacak. Bir telefonla, saray yandaşlarına ballı kredi vermeyecek. Çiftçinin
parası yandaşa, yanaşmaya
peşkeş çekilmeyecek. Ahbap-Çavuş ilişkileriyle eşe, dosta, yandaşa kredi vermeyecek. Bu
şekilde verilmiş krediler,
derhal yeniden
gözden geçirilecek. Ekşi yiyenlerden de hesabı sorulacak. Bu, sizleri rahatsız ettiyse, verdiğimiz rahatsızlıktan
dolayı sadece
mutlu oluruz ama
dedik ya,
hırsız içeriden olunca,
kapı kilit tutmazmış. Bunların hangi yolsuzluğunu, hangi usulsüzlüğünü anlatalım? Yediler, içtiler,
şimdi hesabı millete yıkıp, kaçıp,
gitmeye çalışıyorlar.Birkaç
gündür hem
uluslararası basında hem de
yerel basında
ciddi iddialar yer alıyor. Türkiye,
Kuzey Irak Yönetiminin çıkardığı petrolü, Kerkük-Yumurtalık-Ceyhan Boru Hattı üzerinden, uluslararası piyasalara
sattığı için Paris’teki Uluslararası
Tahkim Heyeti tarafından, 1.4 milyar dolar tazminata mahkûm olmuş. Sebep, Kerkük-Yumurtalık-Ceyhan
boru hattından, 2014-2018 arasında
yapılan petrol ticaretinin,
Irak Merkezi Yönetimi’nin
onayı olmadan yapılması.
Enerji Bakanlığı ise; ‘Hakem heyeti, Irak’ın beş talebinden dördünü reddetti. Ülkemizin taleplerinin büyük çoğunluğunu
kabul etti. Bu ihlaller sebebiyle, Irak Türkiye’ye
tazminat ödeyecek’
deyip top çeviriyor. Lafı gevelemeyi bırakın. Türkiye Irak’a ne kadar tazminat
ödeyecek açıklayın. Enerji Bakanlığı’nın yaptığı açıklamadan, Irak’ın taleplerinden birinin, tahkim
heyeti tarafından, kabul
edildiği anlaşılıyor. Bu durumda Irak’ın kabul
edilen talebi nedeniyle, Türkiye, Irak’a tazminat ödeyecek mi? Ödeyecekse ne kadar tazminat ödeyecek? Irak yönetimi, Türkiye’ye tazminat ödeyecekse, bu tazminatın tutarı ne kadardır? Enerji Bakanlığı bu rakamları milletten neden saklıyor? Neyi korumaya, gizlemeye çalışıyor?
Kuzey Irak petrolünün, Irak Anayasasına
aykırı şekilde, Uluslararası pazarlara ulaştırılmasına, izin veren kim? Bu ticaretten Türkiye’de kimler nemalandı? Kimler köşeyi
birkaç kez döndü? Erdoğan
ailesi bu
işin neresindedir? Damat bu işin neresindedir? Bu
konular er ya da
geç aydınlanacak. Hep söyledik gerçeklerin
ortaya çıkmak gibi, güzel bir huyu var. Milletimizin sırtına
yüklenen bu
olağanüstü faturanın sorumlularını ortaya
çıkarmak da, Merkez Bankası’nın arka kapısından buharlaştırılan 128 milyar doların hesabını sormak da, milletimizden çalınan 418 milyar doları da söke söke alıp, milletimize
vermek de boynumuzun borcudur.
“CUMHURBAŞKANIMIZ KEMAL KILIÇDAROĞLU OLACAK, SOFRALARIMIZA HALİL İBRAHİM BEREKETİ GELECEK”Türkiye’miz, bereketli topraklar
üzerinde 4,5
saatlik uçuş mesafesinde 1,5
milyarlık nüfusa, 58
ülkeye ve 21,5
trilyon dolarlık
pazara erişim imkânına sahiptir. Taşı sıksa,
suyunu çıkaracak gençlerimizle; dünyanın her
yerinde iş yapan, ter döken ihracatçılarımız ve iş insanlarımızla, ülkemiz çok
önemli üstünlüklere sahiptir. Ülkemizin
potansiyeli yüksektir. Geleceği de parlaktır.
Yeter ki kral değil,
kural ile yönetilsin, yeter ki kibir değil, tevazu ile yönetilsin. Yeter ki kutuplaştırarak değil, kucaklaştırarak yönetilsin. Yeter ki ‘her
şeyi bir tek ben bilirim’
diyerek değil, istişareyle yönetilsin. 14 Mayıs’ta Türkiye seçimini yapacak. 15
Mayıs sabahı, Türkiye’nin 13’üncü Cumhurbaşkanı, Kemal Kılıçdaroğlu olacak. 15 Mayıs sabahında,
Cumhurbaşkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun yönetiminde, milletimiz
huzur içinde uyanacak. Sokağına, okuluna, işine, komşusuna huzurla, güvenle gidecek. Cumhurbaşkanımız
Kemal Kılıçdaroğlu olacak, sofralarımıza
Halil İbrahim bereketi gelecek. Cumhurbaşkanımız Kemal
Kılıçdaroğlu olacak; ülkeye hak, hukuk, adalet gelecek. Cumhurbaşkanımız Kemal Kılıçdaroğlu olacak, milletimizin çalınan neşesi geri gelecek. Cumhurbaşkanımız Kemal Kılıçdaroğlu olacak,
yurtdışına giden gençlerimiz, ülkesine dönecek. Ne
diyor Pablo Neruda? ‘Tüm çiçekleri koparabilirsiniz ama baharın gelişini engelleyemezsiniz.’ 15 Mayıs sabahı, Kemal Kılıçdaroğlu gelecek, ülkemize bahar gelecek.
Artık şafak atarsa 45… Yani bugün plaka Manisa’ya düştü. Bu vesileyle, tüm Manisalı yurttaşlarımızı sevgiyle,
saygıyla selamlıyoruz.”
“KADINLARI DOMUZ BAĞI İLE BOĞARAK ÖLDÜRENLERİ SAVUNANLARI BUGÜN İTTİFAK YAPAN ERDOĞAN’IN BİZZAT KENDİSİDİR”CHP Sözcüsü Faik Öztrak, basın toplantısının ardından
gazetecilerin sorularını yanıtladı. Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan’ın, grup toplantısında
Millet İttifakı ve CHP’ye
yönelik açıklamalarının anımsatılması üzerine, Öztrak; şunları söyledi:“Ne
demiş büyüklerimiz? Kişi
kendinden bilir işi… Dün Oslo’da
kamu görevlilerini
terör örgütleriyle
doğrudan masaya oturtan, Habur’da
çadır mahkemeleri kurduran,
kadınları domuz bağı ile
boğarak öldürenleri savunanlarla bugün
ittifak yapan, onlarla ortak
liste yazan Erdoğan’ın
bizzat kendisidir. Bizim cemaziyelevvel bellidir. CHP Kuvay-i Milliye’den,
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nden neşet eden bir partidir. Cemaziyelevvel
karışık olanların bize söyleyecek tek bir
sözü yoktur. CHP ile herhangi bir terör örgütünü
pazarlık yaptı diye bir
araya getirmek bühtandır, ayıptır.”
“BUNLARI SÖYLEYENE 21 YIL SONRA AKŞAM YEMEĞİNDEN SONRA GÜNAYDIN DERLER”Erdoğan’ın Türkiye’deki havalimanı
sayısının artırılmasıyla övünmesi ve eski
Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun, ‘Birbirine
yakın havalimanları işlemiyor. Özellikle
bölgesel havalimanlarını
dikkate almak gerekiyor. Yani
kaynak israfı oluyor. Yeteri kadar
sefer yapılamıyor, bölgesel
olmadığı için’ açıklamalarını değerlendiren Öztrak, şunları söyledi:“Bunları söyleyene, 21 yıl
sonra akşam yemeğinden sonra günaydın derler. Hükümetin
nasıl plansız, programsız
hareket ettiğini, rant hırsıyla gözünün nasıl dönmüş olduğunu, bu ülkede yol açtıkları israfın, savurganlığın şu
sözler açık itirafıdır.”
“SAYIN BAHÇELİ, HÜDA PAR İLE KOL KOLA GİRMEKTEN RAHATSIZ OLMADIĞINI İFADE ETTİ VE AVUKATLIĞINA SOYUNDU”Öztrak
soru üzerine; MHP’nin seçime kendi
amblemi ve
listesi ile girme
kararını ise şöyle değerlendirdi:“Hatırladığım kadarıyla daha
geçen hafta sayın Bahçeli, HÜDA-PAR ile kol kola girmekten rahatsız
olmadığını ifade etti ve
HÜDA PAR’ın avukatlığına soyundu. Bu açıklamaya baktığımızda, bu
açıklama Cumhur İttifakı içinde çok ciddi bir kol bükme
mücadelesi olduğunu ortaya koyuyor. Seçimi
kaybedeceğini anlayan
Cumhur İttifakı’nın tarafları
öyle anlaşılıyor ki aralarında
kavga etmeye başladılar. Hep söylüyoruz, 15 Mayıs sabahı Türkiye’nin 13’üncü
Cumhurbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu olacak. Ülkemize bahar gelecek.”