Doğduğum şehir olan Kastamonu’nun ilçelerini, doğasını, denizlerini, kanyonlarını, mağaralarını gezerken her yer adeta cennetten bir köşe gibi. Vadiler, dağlar yeşil örtülere bürünmüş.
Ağustos ayının o bunaltıcı sıcaklarında tepemdeki inatçı ve yakıcı güneşle birlikte, dört gün boyunca Kastamonu’nun tarih kokan sokaklarında dolaşıp durdum. Camilere, külliyelere, medreselere, hanlara, hamamlara, yollara, Osmanlı mimarisi yapılara bakarken adeta iç içe geçmiş birkaç Kastamonu olduğunu fark ettim. Biri Candaroğulları’nın Kastamonu’suydu, diğeri Osmanlılara aitti. Daha yenisinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş izleri hakimdi. Üç dönem kol kola girip bir bütün olmuş. Ilgaz ve Küre dağları arasında yitik bir hazine gibi asırlarca kendini saklamayı başarmış köklü Anadolu şehirlerinden birisi Kastamonu.
Dört mevsim ziyaret edilebilecek bir şehir. Mavi, yeşil, turkuvaz tonları aynı anda gözlerimizin önüne seriyor. Kastamonu 390 bin 719 nüfusa sahip. Deniz, orman ve tarihin buluştuğu nadide gezi rotalarından.
Kastamonu evliyalar şehri olarak da biliniyor. Anadolu’nun en eski şehirlerinden biri olan bu tarihi kentte farklı dönemlere ait birçok tarihi eserler bulunuyor. Antik çağ ve Türk-İslam dönemlerinden kalma eserleri günümüzde de görmek mümkün. Türkiye’de ilk kent tarihi müzesi de bu şehirde açılmış.
Kastamonu, kültür turizminde olduğu kadar yapılan yatırımlar sayesinde doğa ve tabiat turizminden de adından sıkça söz ettiriyor. Son yıllarda doğa turizminin öne çıkan adreslerinden biri olan Pınarbaşı ilçesinde yer Valla Kanyonu, bir ucundan diğer ucuna üç kilometre uzunluğundaki ahşap platformla geçiliyor. Doğal akvaryumu anımsatan Horma Kanyonu, bölgede doğa harikası olarak tanınan Ilıca Şelalesi ve Ilgarini Mağarası’nın bulunduğu Pınarbaşı ilçesi, yerli ve yabancı doğa severlerin ilgisini çekiyor.
Azdavay ilçesinde yer alan Çatak Kanyonu, Küre Dağları Milli parkı içerisinde bulunuyor. Azdavay ilçesinin en önemli turizm değerlerinden biri olan kanyon, ilçeye yedi kilometre uzaklıkta. Altı kilometresi araç ile bir kilometresi dağ içindeki yürüyüş parkurundan ilerlenerek 900 metre yüksekliğe sahip gözetleme noktasına ulaşılıyor.
Karadeniz’in kıyısında, doğadaki bütün renklerin buluşma noktası olan ve edebiyatçı koca çınar Rıfat Ilgaz’ın memleketi Cide’ye uğramadan edemezdim. Bünyesinde barındırdığı doğal güzellik alanları ile dikkat çeken Cide genelde dağlık ve engebeli bir yapıya sahip. İlçenin doğusunda İsfendiyar Sıradağları yer aldığı için farklı doğal şekillerde ortaya çıkıyor. İlçenin büyük bir bölümü ormanlarla kaplı. Özellikle yaz aylarında şehir dışından çok sayıda yerli ve yabancı turist ilçeyi sıklıkla ziyaret ediyor. Cide, yeşilin her tonunun rastlanabileceği ormanlarıyla keşfedilmeyi bekleyen bir cennet. Homeros, Antik Çağ’da yaşamış bir İyonyalı ozan, batı edebiyatının ilk büyük eserleri kabul edilen İlyada ve Odysseia destanlarının yazarı veya derleyicisi olduğu kabul edilmekte. Homeros, İlyada’da Cide’den şöyle bahseder: “Yüksek kültürlü Henetlerin yurdundan geçtik; Kiteros’tan Aycelos’tan”. Aycelos bugünkü Cide’dir.
Mutlaka denemeniz ve hatta yanınızda dostlarınıza hediye götürmeniz gereken tatlar: Kastamonu çekme helvası, Taşköprü sarımsağı, Tosya pirinci ve üzümü, İnebolu kestanesi, siyah buğday, siyez bulguru ve üryani eriği olarak sayılabilir. 1746 senesinden beri var olsa da 2001 yılında turizme kazandırılan Münire Medresesi El Sanatları Çarşısı’ndan da Kastamonu’ya özgü el sanatlarını inceleyebilir ve sevdikleriniz sevindirmek için küçük hediyeler alabilirsiniz. Kastamonu bünyesinde üç milli park, beş tabiat parkı, onlarca kanyon ve yaylası ile Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet döneminden bünyesinde barındırdığı yüzlerce tarihi eser ve yapıyla çok güçlü bir tabiat ve turizm potansiyeline sahip.
[email protected]