Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) İstanbul Milletvekili Semih Yalçın, Eğitim ve öğretimin bünyesinde kangrene dönüşme eğilimi gösteren “ödev” sendromuyla müfredat karmaşası hakkında Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için soru önergesi verdi.
İstanbul Milletvekili Prof. Dr. E. Semih Yalçın’ın verdiği soru önergesi;
“ÇOCUKLAR BASKI ALTINDA”
Çok sayıda öğrenci velisinden alınan şikâyetlerde, ödev verme yarışına giren öğretmenlerin, gereğinden fazla ödevle çocukları psikolojik baskı altına soktuğu belirtilmektedir.
Veliler; çocuklarının, tam gün eğitimden sonra evde kısa süre de olsa dinlenme fırsatı bulamadan ödevlerini bitirme telaşına düştüğünü, çoğu zaman uyku saatine kadar ödevlerle uğraşmak zorunda kaldığını; bununsa onlardaderin bir kaygı ve paniğe, hatta suçluluk psikozuna yol açtığını ifade etmektedir.
Çocuklarının ödevlerini yetiştirebilmesi için ebeveynlerin de müdahale etmek zorunda kaldığı, bu yüzden öğrenmenin gerçekleşmediği ve çocuklar için ödevin bir eziyete dönüştüğü belirtilmektedir.
Öğrenci velileri; bir öğretim tekniği olarak çalışmaya ayrılan süreyi uzatması öngörülen ödevin,aşırıya kaçılması yüzünden çocukları gün boyu okulda öğrendiklerini tekrarlama ve öğrenmeyi pekiştirme imkânından da mahrum bıraktığını söylemektedir.
Veliler; gerek Bakanlık yetkililerine, gerek okul yönetimlerine ve gerekse Millî Eğitim Müdürlüklerine bu konuda ilettikleri şikâyetlerden bir netice çıkmadığını, bazı “ödevci” öğretmenlerin bildiğini okumaya devam ettiğini ifade etmektedir.
Öğrenci velileri ayrıca müfredat çerçevesinde öğrencilerin her ders için çok fazla yardımcı kitap kullanmaya ve masraflı olmasına rağmen gereğinden fazlakaynak eser almaya mecbur bırakıldıklarını kaydetmektedir.
Bu arada“çocukları ödeve boğmanın”, bazı okul yöneticileri tarafından öğretmenler için performans kriteri addedildiği, bu yüzden de öğrencilere ödev verme yarışına ve rekabete girildiği belirtilmektedir.
Oysa eğitim uzmanları; fazla ödev vererek öğrenciyi çalışmaya teşvik etmenin yanlış olduğunu, aşırı ödevin oluşturduğu baskının aksine öğrenmeyi geciktirdiğini vurgulamaktadır.
Uzmanlar; ödevci öğretmen tiplerinin, çocukları öğretmenlik mesleğinden soğuttuğu ve bu kutsal meslek hakkındaki kanaatlerin her geçen gün daha da olumsuzlaştığı uyarısında bulunmaktadır.
Çocukların oyun ve dinlenme ihtiyacından çalan, hatta bunları yok eden aşırı ödev yükünün; spor başta olmak üzere kişisel ve sosyal gelişimlerine katkıda bulunan önemli aktivitelere zaman ayırmalarını da engellediğinin altı çizilmektedir.
Diğer taraftan karmaşık müfredatın ve çoklu kitaplardan oluşan ders programının getirdiği aşırı yük dolayısıyla çocukların; küçücük bedenleriyle her sabah kilolarca defter, kitap ve gereci sırtlarında taşımak zorunda kaldığı, bunun da bedensel gelişimlerini olumsuz etkilediği ifade edilmektedir.
Bu konularda görüşlerine başvurduğumuz öğretmen ve idarecilerse en çok sistemin karmaşasından ve bozukluğundan yakınmaktadır.
Hâl böyleyken;
Bakanlığınıza velilerden ve öğrencilerden gelen şikâyetler hangi düzeyde değerlendirilmektedir?
Özellikle ilkokullarda dayaktan beter bir baskı aracına dönüşen ödevin, eğitim ve öğretimin temel önceliklerinin yerine geçmesini engellemek için ne gibi tedbirler düşünülmektedir?
Çocuklarımızın körpe dimağlarında stres, kaygı ve suçluluk duygusunu yerleştiren yanlış bir öğretim tekniği hâline gelen ödevin, makul sınırlarda kullanılmasını sağlamakiçin Bakanlığınızca alınmış bir karar var mıdır?
Öğrencilere hangi konulardan ne kadar ödev verileceği, her yılın başında Talim Terbiye Kurulu tarafından belirlenirken neden yüklü bir program tercih edilmektedir?
Bütün uyarılara rağmen öğrenci üzerinde ödevle baskı kuran eğitimciler için idari yaptırımlarla caydırıcı olunması düşünülmekte midir?
“Az ödev, daha fazla öğrenme” konusunun çocuklarımızın geleceği açısından önemi dikkate alınarak okullarda sıkı denetim yapılması planlanmakta mıdır?
Önceki yıllarda alınan “sade ve nitelikli müfredat” kararı ne zaman uygulanacaktır?
Öğrencileri ağdalı programlarda boğulmaktan kurtaracak“sade ve nitelikli müfredat” çerçevesinde, temel ders kitaplarının “tekleştirilmesi” ve yeterli hâle getirilmesi planlanmakta mıdır?
Çoğu velinin gücünü aşmasına aldırılmadan bazı çevrelerce ranta dönüştürülen, lüzumundan fazla kaynak ve yardımcı kitap alımının önlenmesi düşünülmekte midir?