Gökyüzünde, yerin yedi kat derinliklerinde değil; dağlarda, ormanlarda, mağaraların karanlık derinliklerinde yaşarlar. Doğayı, canlılarla paylaşırlar. İnsanlar tarafından rahatsız edildiklerinde onlara tuzak kurar, düşmanlık içgüdüleriyle öç alırlar. İsveç, Norveç, Danimarka, Finlandiya ve İzlanda’da yaşadıklarına inanılır.
Troller hakkında onca yazılan kurmaca öykü, çekilen film ve sanat eserleri, yalnızca fantastik bir dünyada eğlence mi sunar? Yoksa altında modern edebiyatta başka türlü bir çatışmayı mı anlatır bizlere?
KİMDİR BUNLAR?
Trollerin ilk kez Norveç’te ortaya çıktığı söylenir. Efsanelere göre Norveç trolleri, insanlarla karşılaşmak zorunda kaldıklarında tuzaklar kurar, insanların beklenmedik felaketlerle karşılaşmalarına neden olurlar. Ancak insanlar, daha akıllı olduklarından, trolleri karanlık mağaralarından güneşe çıkarıp taş kesilmelerini sağlamaya çalışırlar. Genellikle iri ve ilkel görünümlere sahipler. Kimi söylencelerde, dağ kadar büyük, kimilerinde ise insan boyunda, çirkin, uzun burunlu ve iri ve elleri kıllı varlıklar olarak betimlenirler. Bazı söylencelerde de kuyruklu oldukları, iki veya üç kafalı oldukları anlatılır. Troller, yaşam alanı olarak insanların ulaşamayacağı ıssız bölgeleri seçerler. En sevdikleri yerler, büyük uçurumlar, derin ve karanlık mağaralardır. Gün ışığından çok korkar ve kaçarlar. Güneş ışığı ile karşılaştıklarında taşa dönüştüklerine inanılır.
Durağan zekâlı ve hantal yaratıklar olarak tanımlanırlar. Bazı söylencelerde, genç dişi troliçelerin ise sevimli ve yardımsever oldukları anlatılır. Genellikle kendi mistik dünyalarında yaşar, insanlarla iletişim kurmaktan kaçınırlar.
ÇOBAN VE TROL KIZI
Öte yandan troller, İsveç mitolojisinde de önemli bir yere sahiptir. “Trol Kızı ve Çoban Çocuk” hikâyesi, İsveç’te trollerle insanlar arasında geçen bir aşk hikâyesini anlatır: Bir zamanlar İsveç’in derin ve karanlık ormanlarında yaşayan bir trol ailesi vardı. Bu ailenin büyüleyici bir güzelliğe sahip bir genç kızları (troliçeleri) vardı. Genç kız, her gün, ormanın kenarındaki bir mağarada saklanır, yoldan geçen insanları izler, onların yaşamlarına özlem duyardı. Bir gün insan soyundan olan genç bir çoban koyunlarıyla birlikte fırtınaya tutuldu. Troliçenin gizlendiği büyük mağaranın yakınlarında sığınacak bir yer ararken yolunu kaybetti. Trol kızı, çoban çocuğun tehlikede olduğunu görüp onu mağarasına aldı. Çocuk, başlangıçta korktu, sonra troliçenin sıcak ve dostça tavırlarından etkilenerek rahatladı. Trol kızı ve çoban çocuk, fırtına boyunca uzun uzun konuştular. Troliçe, insanların dünyasını merak ederken çoban çocuk da trollerin gizemli dünyası hakkında bilgi edinmek istiyordu. Giderek aralarında güçlü bir dostluk ve sevgi bağı oluştu. Ancak bu farklı yaratıklar arasında aşk, hem trol ailesi hem de insanlar için tabu ve yasaktı. Trol kızı ve çoban çocuğu, evlenme düşleri kurarlarken büyük engellerle karşılaştılar.
Trol töresine göre trol kızı bir insana âşık olur ve trol geleneklerine karşı çıkarsa ailesi tarafından lanetlenerek terk edilir, sonsuza dek yalnız kalmak zorunda bırakılırdı. Aynı şekilde insan soyundan gelen çoban çocuğun bir trol kızıyla evlenmesi insanlığın geleceği için büyük felaketti. Trol kızı, her şeyi göze alarak çoban çocukla birlikte olmaya karar verdi. Ancak bir sorun daha vardı. Troller ölümsüz, insanlar ölümlüydü. Trol kızının, insanların arasında karışabilmesi için bir büyü yaptırması gerekiyordu. Büyü, trol kızını insana dönüştürecek ancak bunun bedeli olarak ölümlü kılacaktı. Trol kızı, büyü yaptırarak insan olduktan sonra çoban çocukla evlendi. Ancak trol kızı, erken yaşlandı ve çobandan önce öldü. Çoban çocuk ise sevgisini hep koruyarak sonsuza dek onu yüreğinde taşıdı.
BİR ARADA YAŞAMAK
İsveç mitolojisinde, troller genellikle insanlarla aşk yaşayan varlıklar olarak tanımlanır. Birçok anlatı, bir insanın bir trolle evlenme çabası ya da bir trolün insan âşığını kaçırma girişimi etrafında düğümlenir. Bu aşk hikâyeleri, sadece basit fantastik bir kurgudan ibaret değildir. Troller ve insanlar arasındaki aşk ilişkisi, aşkın ve bağlılığın farklı bir boyutunu simgeler: “Farklılıklarla uyum sağlama.”
İnsan ve trol arasındaki ilişki, toplumsal tabulara meydan okuyan, farklı kimliklerin bir araya gelişini sembolize eden bir metafor olarak yorumlanır. Modern İsveç edebiyatı, sineması ve hatta popüler kültürü, trolleri yalnızca mitolojik varlıklar olarak değil, insan ilişkilerindeki çatışmaları ve tutkulu bağları açıklayan figürler olarak ele alır. İsveç’in en ünlü yazarlarından Selma Lagerlöf’ün eserlerinde, troller üzerinden kimi zaman aşkın erişilmezliği, kimi zaman da doğanın düzenine karşı gelen yıkıcılığı anlatılır. İsveç’in trol hikâyeleri, aşkın sınırlarını sorgulamamıza olanak tanır. İnsan ile trol arasındaki ilişki, toplumun değer yargılarına meydan okuyan bir sevginin yansıması olarak ortaya çıkar. Bugün İsveç’in dağlarında, ormanlarında, mağaralarında trolleri görme şansımız olmasa da onların hikâyeleri, hem mitolojik geçmişi hem de farklılıklarla bir arada yaşamanın olanaklı olduğunu ve bu uyumun insanlığın özünde yattığını anımsatır.
alihaydarnergis@gmail.com