![Yabancılaşma: Feuerbach ve Marx](https://www.gazikent27.com/files/uploads/news/default/yabancilasma-feuerbach-ve-marx.webp)
İnsanın kendine yabancılaşmasının bir sorun olarak gündeme alınması düşünce tarihinde eskilere dayanır. Platon felsefesini, -kendisi bu kavramı doğrudan kullanmıyor olsa da- bu yabancılaşmanın giderilmesine dönük bir öneri olarak okumak mümkündür.
Yabancılaşma, Alman filozof Feuerbach'ın düşünce sisteminin temel kavramıdır diyebiliriz. Bu kavram onun özellikle insanın doğasına ilişkin açıklamalarında önemli bir yere sahiptir.
Feuerbach’a göre yabancılaşma, insanın kendi özünü ve gerçek doğasını anlamaması ve bu nedenle dışsal bir varlığa ki bu varlık Tanrı’dır, yönelmesi ile ortaya çıkar. Din olarak kendini gösteren bu yönelim insanların kendi içsel niteliklerini, duygularını ve düşüncelerini bir dışsal varlığa atfetmeleri sonucunda gelişir. Böylece insan kendi insani potansiyelini, arzularını ve yeteneklerini yabancılaştırmış olur.
TANRI VE İNSANIN ÖZÜ
İnsanın Tanrı’ya atfettiği sevgi, merhamet, adalet gibi değerler kendi öz değerleridir. Bu değerleri Tanrı’ya yansıtması insanın kendi potansiyelini tanımamasından kaynaklıdır. Feuerbach düşüncesinde yabancılaşma, insanın kendi içindekileri dışsal bir varlıkta araması ve kendi insanlığından uzaklaşması anlamına gelir. İnsan kendi düşünce dünyasında Tanrı’ya merkezi rol verirken kendi gizli özünü nesneleştirmektedir.
“Sizin kişisel Tanrı’nız kendi kişisel özünüzden başka bir şey değildir” diyen Feuerbach için Tanrı nasıl sevgisinden dolayı kendisinden feragât ettiyse biz de sevgiden dolayı Tanrı’dan feragât etmeliyiz. Çünkü Tanrı’yı sevgiye kurban etmezsek, sevgiyi Tanrı’ya kurban etmek zorunda kalırız. (*)
Yabancılaşma kavramını gündemine alan bir başka düşünürse Karl Marx’tır. Marx, bu kavramı işçi sınıfının kapitalist üretim sürecindeki deneyimlerini anlamak için geliştirmiştir. Marx’a göre yabancılaşma, bireylerin kendi işlerini, eserlerini ve dolayısıyla kendilerini anlamaktan ve onlarla bağlantı kurmaktan, kendilerini tanımaktan mahrum kalmaları durumudur.
KAPİTALİZM VE YABANCILAŞMA
Marx’ın kapitalist üretim ilişkileri bağlamında ele aldığı yabancılaşmanın türleri vardır:
Üretim sürecinde yabancılaşma: İşçiler, üretim sürecinin yalnızca bir parçası haline gelirler. Yani işçiler kendi emeklerinin sonuçlarına sahip olmazlar ve bu sonuçlar üzerindeki denetimi kaybederler. Bu durum bireylerin yaptıkları işten ve ortaya çıkan ürünlerden yabancılaşmalarına neden olur.
Ürün yabancılaşması: İşçi, ürettiği ürünle bağlantısını kaybeder. Ürün işçinin emeğinden bağımsız bir varlık haline gelir ve işçinin olmayan bir nesne olarak algılanır. İşgücü ve yaratıcılığın bir yansıması değil işçinin yaşam koşullarını zorlaştıran bir yük haline gelir.
Sosyal yabancılaşma: Kapitalist sistem, bireyler arasında rekabet ve çatışma doğurarak insanları birbirine yabancılaştırır. Bu durum insanların birbirleriyle olan sosyal ilişkilerini zayıflatır ve toplumdaki dayanışma duygusunu azaltır.
Marx’a göre yabancılaşma insanın özüne ve doğasına aykırıdır. İnsanı “insan” olmaktan uzaklaştıran, insan oluşunu deneyimlemesine engel olan bir durumdur. İnsanlar yaratıcı varlıklar olarak, anlamlı ve tatmin edici bir iş yapma arzusuyla doğarlar ancak kapitalizm, insanın doğuştan getirdiği bu yaratıcı potansiyeli bastırır ve böylece insanı varoluşsal bir sorunla baş başa bırakır.
Bu derin sorunun çözümü Marx’a göre sosyalizmin ve sınıfsız bir toplumdur. Toplumsal ve ekonomik dönüşüm yoluyla, bireylerin kendi emekleriyle, ürünleriyle ve birbirleriyle daha sağlam bir ilişki kurabilecekleri bu sistem, bireylerin kendi potansiyellerini gerçekleştirmelerine, daha anlamlı ve tatmin edici bir yaşam sürmelerine olanak sağlayacaktır.
* Ludwig Feuerbach, Hristiyanlığın Özü, Say Yayınları.