İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Ekim’in ardından “sınırlar değişecek” dedi. Çoğu analiz, bu sınırların Gazze Şeridi olduğunu işaret ederken İsrail-Lübnan hattını da kapsadığı pek düşünülmemişti. Ama 8 Ekim’de de çatışmanın Lübnan’a uzanacağına ve bölgesel bir savaşı ateşleyebileceğine dair göstergeler aslında çok açıktı.
Hizbullah’ın şok olduğu saldırılarda öldürülen Nasrallah, 2000’de Güney Lübnan’ın kurtarılması, 2006 Temmuz Savaşı’ndaki başarısı ile hem askeri ve siyasi lider hem de karizmatik bir ikon olarak yeni bir “Nasır” olarak tanımlanıyordu. Nasrallah’ın karizması ve askeri komutan, siyasi lider ve kültürel ikon rollerini birleştirme becerisi onu farklı kıldı. Hizbullah, İran tarafından destek gören ancak Lübnan’da sahada inşa edilen bir taban hareketi fakat Nasrallah, onu İsrail’e meydan okuyabilecek bir örgüt haline getirdi.
HATA NEREDEYDİ?
Hizbullah, İsrail ile sınırlı çatışmalarla kontrollü gerginlik oyununu oynama yeteneğini yanlış hesapladı. Gazze’deki çatışmaları sonlandırmayı hedeflediğini ilan eden Hizbullah, İsrail’i kuzey sınırı boyunca yeni bir cephe açmaya zorladı. Bunu yaparken kendince sınırlar çizip çatışmaları belli bir çerçevede ve sivillerden uzak tutmayı planlayan Hizbullah. İsrail’in de kendisiyle bir dengeye ulaşıp bu cepheyi kapatmayı amaçlamasını bekliyordu. İsrail için zamanla daha belirginleşen ise kuzeyinde Hizbullah varlığının kendisi açısından bir bataklık olduğuydu. Görünen o ki İsrail, Hizbullah ile karşılıklı çatışma oyununu oynamak yerine örgütü yok etme hedefine yönelik bir planı yürürlüğe koymuştu. Nasrallah’ın özellikle 2006 savaşından bu yana geliştirdiği dikkatli çatışma dengesi de İsrail’in lehine önemli ölçüde değişti.
‘DİRENİŞ EKSENİ’ KIRILDI MI?
Beyrut üzerinde gece gündüz uçan insansız hava araçlarının vızıldaması, İsrail’in Lübnan’ın her hareketini izlediği hatırlatıyor. İsrail, birkaç gün içinde Beyrut’un güneyindeki Dahiye semtinde Hizbullah’ın üst düzey komutasının neredeyse tamamını suikastlerle saf dışı bırakmayı başardı.
Hizbullah liderinin ölümü, örgüt mensuplarını ve genel olarak Şiileri sarsmış olsa da mezhep aidiyetinin güçlü olduğu Lübnanlıları birleştirmiş görünüyor. Nasrallah’ın ardından Hıristiyandan Dürzisine hatta Sünnisine kadar Lübnanlılar, yas tutuyor ve başarılarından bahsediyor.
İran’ın başını çektiği İsrail karşıtı “Direniş Ekseni”nin en önemli aktörlerinden olan Hizbullah, aldığı ağır darbelerle sarsılmasına rağmen henüz müttefiklerinden kayda değer bir destek görmedi. Liderini ve yönetim ekibinin tümünü kaybeden Hizbullah, uluslararası arenada yalnız bırakılmasına aldırmadan direnişi devam ettirmeye çalışacaktır. Hizbullah’ın medya yüzü olarak bilinen Genel Sekreter Yardımcısı Naim Kasım’ın yeni lider olması gerekir. Ancak Haşim Seyfettin de Nasrallah’tan sonra Hizbullah genel sekreteri olması için yıllardır yetiştirildi. Nasrallah’ın kuzeni olması itibariyle fiziksel olarak benziyorlar. Fakat Nasrallah, liderliği boyunca direniş hareketi bağlamında ılımlı olarak kabul edildi. Tarihi bir figür olarak etkisi ve statüsü yadsınamazken yaklaşımı genellikle pragmatizmle karakterize edildi.
NETANYAHU PİŞMAN OLABİLİR
Seyfettin, Nasrallah’ın tüm entelektüel ve yönetim niteliklerine sahip ancak muhtemelen daha saldırgan bir duruş benimseyecek ve Nasrallah’ın diplomasi odaklı liderliğinden daha militan bir duruşa geçecektir. Bu hiçbir şekilde İsrail’in güvenlik çıkarlarına uygun değil. Netanyahu, Nasrallah’ı öldürdüğü için pişman olabilir. Kesin olan, İsrail saldırılarından sonra Ortadoğu’da “alışılan kaostan” yeni bir kaosa doğru hızla yol alındığı.