Kültür & Sanat

Dilin söyleyemediğini yaratım anlatıyor: Sanat terapisi

Bireylerin kendini konuşma değil de sanatsal üretim yoluyla anlattığı terapi yöntemi günümüz koşullarında epey ilgi çekiyor.

Dilin söyleyemediğini yaratım anlatıyor: Sanat terapisi
29-09-2024 00:08
29-09-2024 12:34

Tıbbın ilerlemesi ile bir yandan daha önce tanısı konulamayan hastalıklarla savaş başladı bir yandan da insanlığın yüzyıllardır mücadele ettiği kalp, akciğer rahatsızlıkları, diyabet ve kanser gibi sorunlara karşı önemli adımlar atıldı. Ancak ortalama yaşam süresinin uzaması, beşeri ilişkilerin karmaşıklaşması, yabancılaşma ve uyaranların artması gibi nedenlerle ruhsal rahatsızlıklar da artışa geçti.

Ruh sağlığı günümüzde yalnızca bireye ilişkin bir durum olarak değil bir halk sağlığı sorunu olarak tanımlanmakta. Bu durum, küçük anksiyetelerden davranışsal anormallikler gibi ciddi biçimlere kadar belirtileri kapsar. Sağlık Bakanlığı’nın istatistiklerine göre ülkemizde 15 yaş ve üzeri kişilerin son 12 Ay İçinde geçirdiği başlıca hastalık/sağlık sorunları sıralamasında dokuzuncu sırada yer alması konunun trajikliğinin bir göstergesidir. Tedavi yaklaşımı olarak kullanılan ilaçların tüketim oranı her geçen gün artmakla beraber farklı yaklaşımlar da gündeme gelmekte. Sanat terapisi ise son yıllarda popülaritesi öne çıkan bir kavram olarak gündemde yerini aldı.

Sanat, özünde bir varoluş, kendini tanıma yolu ve bunu aktarma biçimidir. Diğer taraftan ruhsal bir yolculuktur. Böylece kişi benliğini anlamlandırmanın ve ortaya koymanın en iyi yollarından biridir. Ruhsal durumla bu kadar ilintili olan sanatın kişiye önce zihnen ve sonra bedenen iyi gelmesi ise uzun zamandır bilinen bir durumdur. Antik çağlardan başlayarak mağara duvarlarına resim çizmek, ölüleri mumyalamak, tören ve festival maskeleri, kilden biblolar yapmak gibi uğraşılar bunun örnekleri sayılabilir. Ancak ciddi bir disipline dönüşmesinin mihenk noktası İkinci Dünya Savaşı ile özdeşleşmiş, Nazi toplama kamplarında yaşanmıştır.

Avusturyalı Friedl Dicker-Brandiers 1942’de kocası ile Terezin’de kurulan gettoya gönderilenlerdendi. O zamana dek yaptığı tasarımlarda çizim ve boyamada ustalaşmıştı. Şartların onu bu sevdasından vazgeçireceği düşünülürken o kampa boya, fırça ve palet gibi malzemeleri gizlice sokarak dersler vermeye başladı. Bir müddet sonra orada bulunan yüzlerce çocuk için de birşeyler yapabileceğini düşündü.

Kurduğu sınıflarda onlara sanat dersi vermeye başladı. Ona göre dersler, çocukların duygularını ve çevrelerinde olanları anlamalarının, aktarmalarının bir yoluydu. Yaptıkları resimleri kendi isimleri ile imzalayarak anonim kalmaktan kaçınmalarını özellikle istedi. Çünkü bu, bireyin yaratıcı çalışma yapma arzusu hedefinde önemli bir unsurdu. Bir çocuk o dönemi bir metafor eşliğinde şöyle tanımlıyordu: "Herkes bizi kutulara koydu. Bayan Friedl bizi oradan çıkardı."

PANDEMİDE GÜNDEMDEYDİ

Friedl Dicker-Brandeis’ın adını koymadan yaptığı bir sanat terapisiydi. O dönemlerde konuşulmaya ve tanımlanmaya başlayan kavram savaş döneminde askerlerde gözlenen anksiyete, depresyon, panik atak gibi durumlarla kendini gösteren travma sonrası stres bozukluğu tedavisinde önemli bir yer edindi. Sonraki yıllarda çocukların ruhsal gelişiminde tamamlayıcı bir unsur olarak yer aldı. Kısa bir süre önce de pandemi sırasında ortaya çıkan izolasyon ve bunun getirdiği kaygılar nedeniyle gündemde yerini aldı.

Sırf resim yapmak değil sanatın pek çok alanıyla bu terapi gündemdedir. Sanat terapisi, kişinin sanat yoluyla neyi tasvir ettiğini anlamasına yardımcı olabilir. Terapist gözetiminde bireyler yaratıcılıklarını betimlemeye teşvik edilir. Söz konusu sanat eserinin kalitesi dikkate alınmaksızın ifade edilen duygular ve psikoloji, terapist tarafından incelenir. Buradaki metaforlar, renkler ve sembollerin işaret ettiği gizli duygular ortaya koyulur. Önemli konu bunun yalın bir hobi nitelikli sanat kursu ile karıştırılmamasıdır. Terapistlerin de yalnızca konuya ilgi duymaları değil yıllara dayanan eğitimler ve sertifikasyon programları ile yetişmesi üzerinde durulan ortak noktadır.

Friedl Dicker-Brandeis pek çok çocuğa karanlığın içinde aydınlığı sanat yoluyla gösterdi. Öğrencilerinin yaptığı 4 bin 500’ü aşkın resmin bir kısmı günümüze dek ulaştı. Kendisi 1944 yılında Auschwitz’e nakledildikten birkaç ay sonra yaşamını yitirdi. Çizim yapan 660 çocuktan 550’si ise o dönemde öldürülmüştür. Dicker-Brandeis’in unutulmaz örneğini verdiği sanat terapisi ise bilimsel alanda pek çok kişiye umut olabileceğini göstermektedir.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER