Magazin

Funda Eryiğit: ‘Kendimi unutmaya daha müsait oluyorum’

Zor rollerin altında imzası olan Funda Eryiğit’e neden karmaşık zihin dünyasına sahip karakterlerin kendisini bulduğunu sorduk.

Funda Eryiğit: ‘Kendimi unutmaya daha müsait oluyorum’
09-02-2025 00:00
09-02-2025 12:42

Yaşam verdiği her karakter, nefes olduğu her yaşam biraz karmaşık, biraz üzgün, biraz güvensiz. Aslında hepsi yaşamın kendisi gibi. Filtrelenmemiş öyküler anlatıyorlar, kimi zaman umutlu kimi zaman umutsuz. Ancak onlara ruh üfleyen Funda Eryiğit olunca dikkat etmemek, bir göz atmamak olmuyor. Son olarak “Adsız Aşıklar” ile izleyiciyi selamlayan ve büyük beğeni toplayan Eryiğit ile hem kendini hem karakterleriyle iletişimini anlattığı keyifli bir sohbete buyurun.

* “Adsız Aşıklar” zamane ilişkilerine günümüz insanının çıkmalarına dair kendine özgü bir söz söylüyorsa ve felsefi bir bakışı var. Siz, yapımın söylediği sözün ne kadarına katılıyorsunuz?

Her ilişkinin farklı bir ilişki biçimi doğurduğunu, ilişkilerdeki sıkıntıların çözümüne ilişkin genellemelerin bir çoğunun aslında her ilişki için geçerli olmadığı fikrine katılıyorum. Dizide her bölümde farklı bir çiftin işlenmesinden yola çıkarak söylüyorum bunu. Bölümler boyunca ilişkilerle ilgili çok şey söyleniyor ama günün sonunda tek bir şey de söylenemiyor. İlişkilere yönelik mizahi bakış açısı da katıldığım şeylerden biri. Hafifletici, rahatlatıcı bir etkisi var. İlişkilerin yarattığı ağırlığın ya da çözümsüzlüklerin bir tek kendi ilişkinde olmadığını görmek ve buna başkalarıyla birlikte gülebiliyor olmak yalnızlık hissini de azaltan bir şey. Mizahın bence her durum için böyle bir etkisi var.

* Cem ve Hazal dizideki dünyanın farklı iki kutbu gibi. Bu zıtlığı yansıtmak için Halit Ergenç ile bir çalışma yaptınız mı?

Senaryoda ikisi arasında net bir ayrım vardı zaten. Okuma provalarında bunun üzerine konuştuk tabii ki ama asıl ilişkimiz oynarkenki süreçte gelişti. O anlamda iyi bir uyumumuz olduğunu hissediyordum zaten, oynamaya başlayınca kısa zamanda alıştık birbirimize.

* Çolpan İlhan & Sadri Alışık Tiyatrosu ile Piu Entertainment’ın yapımcılığını üstlendiği “Timsah Ateşi” dördüncü sezonunda perdede. Oyun, ilk sezonundan bugüne nasıl bir gelişim yaşadı?

Çok şey değişti gibi ama bir yandan da bu uzun bir zamana yayıldığı için hiçbir şey değişmemiş gibi de... Hazar’la (Ergüçlü) ilişkimiz anlamında çok gelişti elbette, sahnede birlikte çok daha rahatız, daha fazla güveniyoruz birbirimize. Hidayet’le (Erdinç) birlikte hâlâ kafayı taktığımız yerler var, yeni fark ettiğimiz şeyler olabiliyor. Tiyatro oyunu yaşayan bir şey olduğu için gelişimini sağlayan birçok etken var. “Timsah Ateşi” de mutlaka bir gelişim yaşadı ama nasıl bir gelişim oldu onu tam bilemiyorum. Umarım iyidir. (Gülüyor)

* Alannah ve Fianna arasındaki ilişki oyunu izleyenlerin ilgisini çekiyor. Siz bu ilişkiyi üç kelime ile anlatacak olsanız hangi kelimeleri seçerdiniz?

Alev, limon, özgürlük.

* Özellikle son yıllarda rol verdiğiniz karakterler karmaşık bir zihin dünyasına sahip ve derinlikli, senaryonun içinde yavaş yavaş çözülen öykülere sahip. Böylesi karakterlerin sizi bulmasının bir nedeni var mı sizce? Bir de böyle karakterleri canlandırmanın zihinsel açıdan yorucu bir yönü var mı?

Var tabii ki. Beni neden buluyorlar bilmiyorum ama öyle roller oynamayı seviyorum. Zihinsel açıdan daha yorucu, içinde daha çok kaybolduğum roller evet ama bundan keyif aldığıma ikna oldum artık. Zorlanmak, bazen ne yaptığını ya da ne yapacağını bilememek, o sürecin toplamı galiba bana haz veriyor. Kendimi unutmaya daha müsait oluyorum.

‘BEN DE PAYIMA DÜŞENİ ALIYORUM’

* Karakterlerin ona rol veren oyuncuya iyi geldiği oluyor mu? Bu açıdan hangi karakterinizin sizin yaşamınızda bir etkisi olduğunu söyleyebilirsiniz?

İyi bir “Timsah Ateşi” oyunu sonrası inanılmaz iyi neşeli hissediyorum mesela. Oyun iyi geçtiyse çok iyi geliyor. İyi yazılmış kuvvetli roller bana ya da hayatıma ya da bakış açıma dair de bir şeyler söyleyebiliyor çünkü aslında insan olmaya dair şeyler söyledikleri için ben de payıma düşeni alabiliyorum. Dolayısıyla galiba hemen hemen hepsinin yaşamıma bir etkisi mutlaka oluyor.

* Öykünüze baktığımda oyunculukta kendinizi kabul ettirene kadar farklı seçenekleri de yaşamınızda tuttuğunuzu görüyorum. Ne zaman veya hangi projeden sonra “Ben bu işi yapacağım” dediniz?

İlk kez sahneye çıktığımda demiştim aslında, 14 yaşlarındaydım. Okulun tiyatro kulübüne girmiştim. Sonra çok arkasında durmadım, siyasal bilgiler fakültesine girdim. Bir yandan amatör olarak tiyatro ile ilgili bir şeyler yapıyordum ama ikinci sınıftayken tekrar o cümleyi kurmuştum. Sonrasında hayatım oyunculuk yapmak üzerine gelişti.

* Kendinizi rahatlatmak ve popüler tabirle resetlemek için hangi yöntemleri kullanıyorsunuz?

Hiçbir şey yapmamak, seyahate çıkmak, alarm kurmamak, kaplıcaya gitmek, araba kullanmak...

* Çevrenize ağır bir enerji yaymadan dikkatleri üzerine çekmeyi başaran bir kişiliğiniz var diye düşünüyorum. Bu epey zor bulunur bir özellik bence. Nasıl başarıyorsunuz?

Teşekkür ederim. Yani bu soruya nasıl cevap verebilirim bilemedim, fazla güzel şeyler söylediniz. (Gülüyor)

METODİK Mİ SEZGİSEL Mİ?

* Oyunculuğun sizin için metodik kısmı mı daha önde yoksa sezgisel kısmı mı?

Bilemiyorum, oyunculuk üzerine teknik bir genelleme yapmayı pek beceremiyorum. Ama benim için önce sezgisel başlıyor diyebilirim. Sonrasında tabii ki kendime göre bi takım çalışma yöntemlerim oluyor ama hiçbiri metodik sayılacak şeyler değil.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER