Gündem

İsrail-İran Savaşı kapıda... Hangi ülke nerede duruyor?

İsrail ve İran arasında artan gerilim, çeşitli bölgesel ve küresel aktörlerin doğrudan ya dolaylı olarak dahil olacağı 'geniş ölçekli bir savaşın' tetiklenme riskini artırıyor. Peki, hangi ülke, çıkarları gereği nerede duruyor?

İsrail-İran Savaşı kapıda... Hangi ülke nerede duruyor?
02-10-2024 18:38

İsrail'in son birkaç yıl içinde, İran nükleer programının mimarı Muhsin Fakrizade, sayısız Hamas ve Hizbullah yöneticisi, son olarak da Hizbullah lideri Hasan Nasrallahhedef alan suikastleri bölgede tansiyonu en üst noktalara taşıdı. 

Bu arada İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani, Irak'ta ABD tarafından öldürülürken, İran eski Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin yaşamı da şüpheli bir helikopter kazasında noktalandı.

İsrail Gazze'ye girdi ve Hamas üyelerini hedef aldığı söylenen saldırılarda onbinlerce sivil yaşamını yitirdi. Gazze, Batı Şeria, Golan Tepeleri ve Suriye'yi aralıksız bombalayan İsrail'in şimdi de Lübnan'a da saldıracağı konuşuluyor. 

Bölgede insani durum giderek kötüleşirken yüzbinlerce insan yine göç yollarına düşüyor. Bütün bu veriler, Ortadoğu'da tansiyonun artık neredeyse geri dönülemez bir noktaya tırmandığına işaret ediyor.

İran, bu gelişmelere önceleri sınırlı bir askeri tepkiyle karşılık verirken, son dönemde konvansiyonel ve hipersonik füze saldırılarıyla çatışmaları yeni bir aşamaya taşıdı. 

Bu durum, İsrail ve İran arasında, çeşitli küresel aktörlerin de perde arkasından dahil olacağı büyük bir savaşın patlak vermesi riskini artırıyor. 

Böylesi bir durumda, bölgesel ve küresel aktörlerin nasıl tepki vereceği, jeopolitik güç dengesinin bundan nasıl etkileneceği merak ediliyor.

TÜRKİYE'NİN TUTUMU

Bir NATO üyesi olarak, Batı ile ticari ve stratejik ilişkilerini sürdürmek zorunda olan Türkiye, İran'la da önemli ekonomik bağlara sahiptir. Dahası, iki ülkenin bölgede ortak çıkarları vardır. En basit haliyle, komşudaki yangın Türkiye'ye de sıçrayabilir. İran'dan gelebilecek olası bir göç dalgası Türkiye'nin iç dinamiklerini doğrudan etkileyebilir.

Bu sebeple  Türkiye'nin, bölgesel istikrarı sağlama hedefiyle savaş karşıtı bir tutum izlemesi olasıdır. Fakat, İsrail ile son dönemde, özellikle Gazze Savaşı'ndan bu yana tırmanan gerilim, Türliye'yi, başat güçler arasında yürüttüğü denge politikasında İsrail'e eleştirel yaklaşan kuvvetlere yaklaştıracaktır.

Öte yandan Türkiye, enerji açısından dışa bağımlıdır. İran'dan gelen doğal gaz ve petrol ise Türkiye’nin enerji ihtiyacında önemli bir yer tutmaktadır. İran ile İsrail arasında yaşanacak bir savaş, İran’ın enerji altyapısına yönelik saldırılarla Türkiye’nin enerji arzını kesintiye uğratabilir. Bu durumda Türkiye, kendi enerji güvenliğini korumak için savaşa karşı çıkacaktır.

İran’ın Suriye’deki askeri varlığı, Türkiye’nin sınır güvenliği açısından önemli bir faktördür. Eğer İsrail ve İran arasındaki savaş, Suriye’ye yayılırsa, Türkiye'nin güney sınırlarında kaos daha da derinleşir. Bu da, Türkiye'nin Suriye'deki çıkarlarını ve terörle mücadele çabalarını zayıflatabilir. Ayrıca Irak’taki istikrarsızlık da Türkiye'nin bölgesel güvenliğini tehdit eder.

RUSYA'NIN TUTUMU

Rusya, hem İsrail hem de İran ile stratejik ilişkilere sahiptir. Bugün İsrail'de yaşayan her beş kişiden birinin Rusça konuştuğu göz önünde bulundurulursa Yahudi toplumu ve Ruslar, tarihsel bağlamda son derece derin ilişkilere sahiptir.

Rusya, İsrail ile güvenlik ve teknoloji alanında işbirliği yaparken, Suriye’de İran’la ortak çıkarları paylaşmaktadır ve bu bağlamda son derece pragmatik bir tutum ortaya koymaktadır. Örnek vermek gerekirse; Moskova, Suriye'deki askeri varlığını sürdürürken İran'la ortak çalışmakta, ancak bir taraftan da İsrail'in hava operasyonlarına göz yummaktadır.

Dolayısıyla, bir savaş durumunda, Rusya'nın pozisyonunun "denge politikası" olması muhtemeldir. Rusya, İran’a silah tedarikini sürdürebilir, ancak doğrudan bir çatışmayı önlemeye ve aynı zamanda, ABD’nin müdahil olmasını da engellemeye çalışacaktır.

ÇİN'İN TUTUMU

Çin, enerji ihtiyacının büyük bir kısmını İran’dan karşılamaktadır. Başka bir deyişle, Çin Halk Cumhuriyeti İran petrollerinin neredeyse tek alıcısıdır (yüzde 90). Ayrıca “Kuşak ve Yol” girişimi çerçevesinde de İran ile derin ekonomik bağlar kurmuştur. 

Ancak İsrail de Çin'in, özellikle savunma alanında önemli bir partneridir. Bu yüzden Çin, savaşı önlemek için diplomatik girişimlerde bulunabilir. Çin'in doğrudan bir askeri müdahaleye yanaşması beklenmez, ancak ekonomik ve diplomatik destekle İran’a yakın durabilir.

Öte yandan Pekin, bu çatışmayı küresel düzeyde bir güç mücadelesi olarak görecek ve Batı'yı zayıflatacak herhangi bir gelişmeden memnuniyet duyacaktır.

ABD'NİN TUTUMU

ABD'nin İsrail ile güçlü stratejik ve askeri bağları vardır. İsrail’in güvenliğine yönelik her türlü tehdit, ABD'nin doğrudan müdahil olmasına yol açabilir. Ayrıca, ABD içindeki İsrail lobisi de hem siyasi hem de finansal anlamda oldukça güçlüdür.

İsrail'e yönelik gerçekleştirilecek sert bir saldırı, mevcut yönetimin İran'a karşı sert bir tavır takınmasına neden olabilir. Bu durumda ABD, İsrail'e koşulsuz destek verecektir. Bunun yanı sıra, İran’a yönelik askeri ve ekonomik yaptırımların artırılması da muhtemeldir.

Unutulmamalı ki, ABD’nin İsrail’e askeri desteği, çatışmanın boyutunu daha da genişletebilir ve İran’ın doğrudan hedef alınmasına yol açabilir. Ancak, Amerikan kamuoyunun Ortadoğu’da yeni bir savaşa girme konusunda çekimser olması, Washington’ın hamlelerini sınırlayabilir.

Öte yandan, Kasım ayında yapılacak ABD Başkanlık seçimlerinin, Ortadoğu'nun geleceğinde belirleyici olması muhtemeldir.

İsrail'in en büyük kazanımlarını, Kasım 2024 seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti'nin adayı olan eski başkan Donald Trump sayesinde elde ettiği bir gerçektir. Dolayısıyla, Trump her ne kadar, "Ben bu savaşı durdurabilirdim" dese de yeniden seçildiği takdirde izleyeceği politikalar, 'sertleşme' sinyalleri vermektedir.

Trump, İran'ı daha da izole etmek ve askeri seçenekleri masada tutmak adına İsrail’e tam destek verebilir. Bu, İran’ı köşeye sıkıştırırken, gerilimi kontrol altına alma çabalarını da zora sokabilir. 

AB VE BİRLEŞİK KRALLIK'IN TUTUMU

Birleşik Krallık, derin bölgesel çıkarları ve İsrail’le arasındaki köklü bağlar nedeniyle, askeri bir müdahale durumunda dolaylı yollarla İsrail’in yanında yer alabilir. Fakat İngiliz diplomasisi öncesinde, diplomatik çözüm yollarını zorlayacak, perdenin arkasında ise İsrail'e her türlü askeri, istihbari desteği sunacaktır.

Birleşik Krallık ve AB, savaşın bölgedeki enerji tedarik yollarını kesintiye uğratma ve enerji fiyatlarının daha da yükselmesi ihtimalinden büyük endişe duymaktadır. Zira bu durum, hem Avrupa genelinde enflasyon üzerinde büyük baskı yaratabilecek bir parametre iken aynı zamanda büyük bir enerji üreticisi olan Rusya'nın da çıkarınadır.

AB bütün bu gerekçelerle, bölgedeki istikrarı koruma adına diplomatik çözüm yollarını önceleyecek, fakat İran'a karşı sert politikalar izlemeye devam edecektir.

İRAN VE VEKİL GÜÇLERİNİN TUTUMU

İran’ın Lübnan’daki Hizbullah, Irak’taki Haşdi Şabi, Yemen’deki Husiler ve Filistin'deki Hamas'ın silahlı kanadı İzzetin El Kassam Tugayları gibi vekil güçleri, önümüzdeki süreçte çatışmalarda aktif rol oynayabilir.

Özellikle Hizbullah, İsrail’in kuzeyine yönelik saldırılarda bulunabilir. Hamas üyeleri, İsrail içinde yalnız kurt eylemleri düzenleyebilir. Bu vekil güçler, İran’ın bölgedeki etkisini sürdürmek adına çeşitli saldırılar gerçekleştirebilir ve İsrail’i çok cepheli bir savaşla karşı karşıya bırakabilir. Lübnan ve Suriye’deki İran etkisi de bu çatışmanın genişlemesine yol açabilir.

Özellikle Hizbullah, roket saldırıları ile İsrail'in kuzeyini hedef almaya devam edecek ve İsrail ordusunu, 2006'da olan türden bir 'kara harekatı' ile Lübnan'ın güneyine çekmeye çalışacaktır.

Bu sırada, Suriye’deki İran destekli milisler, İsrail’in kuzey sınırlarını hedef alabilir ve Irak'taki Haşdi Şabi güçleri, Amerikan üslerine saldırılar düzenleyebilir. Bu vekil savaşları, bölgedeki kaosu artırırken, İsrail’i aynı anda birden fazla cephede savaşmaya zorlayabilir.

Bu savaşın tahmin edilenden uzun sürmesi ise başta bölge devletleri olmak üzere tüm kuvvetleri yoracaktır.

İSRAİL'İN TUTUMU

İsrail, İran’ın nükleer programını ulusal güvenliğine doğrudan bir tehdit olarak görmektedir ve temel stratejik hedeflerinden biri de İran’ın nükleer silah edinmesini engellemektir. Bu nedenle, İran’ın nükleer tesislerine yönelik hava saldırıları ve suikast operasyonları İsrail’in askeri stratejisinin temel taşlarıdır.

İsrail, geçmişteki deneyimlerinden hareketle (örneğin, 1981’deki Irak’taki Osirak reaktörüne yapılan saldırı) İran’ın nükleer tesislerine yönelik geniş çaplı hava saldırıları gerçekleştirebilir. İran’ın uranyum zenginleştirme tesisleri ve yeraltı nükleer merkezleri, İsrail'in öncelikli hedefleri olacaktır. Bu tür bir saldırı, İran’ın nükleer kapasitesini geciktirmeyi amaçlar, ancak aynı zamanda büyük bir çatışmayı da tetikleme riski taşır.

İsrail, İran’ın bölgedeki vekil güçlerini, güvenliğini tehdit eden önemli unsurlar olarak görmektedir. Bu bağlamda, Lübnan, Filistin ve Suriye’deki milis gruplara yönelik saldırılarını yoğunlaştırabilir. İsrail’in bu gruplara yönelik hava saldırıları ve suikast operasyonları, İran’ın bölgesel etkisini sınırlamaya yönelik olacaktır.

İsrail'in ayrıca, İran’ın nükleer tesislerini ve askeri altyapısını hedef alan geniş çaplı siber saldırılar düzenlemesi de olasıdır. Bu saldırılar, İran’ın kritik altyapısını felç ederek, nükleer programını geciktirebilir. Diğer taraftan da İsrail istihbarat örgütleri, İran içindeki kritik yetkililere yönelik suikastler düzenleyebilir. 

Benjamin Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi, İran’a karşı sert bir tutum izlemektedir. Şayet Netanyahu gücünü korursa, İran’a yönelik askeri ve diplomatik adımların daha agresif olacağı tahmin edilebilir. Fakat bu seçenek, büyük bir bölgesel, hatta küresel savaşı tetikleme riski taşıdığı için uluslararası toplum tarafından engellenmesi son derece elzem olan bir seçenektir.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER