Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan ABD'nin nükleer silahlarının Türkiye'deki tarihini yazdı. Okuyan yazısında 1959 yılında Demokrat Parti iktidarında ilk kez ülkeye girişi başlayan nükleer silahların geliş amacına açıklık getiriyor.
soL Haber Portalı'nda yayımlanan yazının tamamı şöyle:
Nükleer silahlar 1959 yılında Demokrat Parti iktidardayken Türkiye’ye getirilmeye başlandı. Hoş, kararı Adnan Menderes hükümeti değil, ABD yönetimi vermiş, iki ülke arasında bir anlaşma imzalanmıştı. ABD, Sovyetler Birliği’nin yanı başına nükleer silah konuşlandırmaktan, Türkiye ise önem kazanmış olmaktan mutluydu.
Jüpiter füzelerini İzmir civarında değişik noktalara yerleştirdiler. Bunlar orta menzilliydi ve Moskova başta olmak üzere, Sovyetler Birliği’nin birçok büyük kentini vurabiliyordu.
Nükleer Savaş çağında nükleer silahların bulunduruldukları yerler aslında en güvensiz yerlerdi. Taraflar stratejilerini mümkün olduğu kadar kısa sürede düşmanın nükleer silah kapasitesini yok etmek üzerine kuruyorlardı.
Türkiye, topraklarına Sovyetler Birliği’ne erişebilecek nükleer füze yerleştirilmesine izin vererek Sovyet silah sistemlerinin hedefi haline geliyor ve doğal olarak yurttaşlarımız için büyük bir tehlike ortaya çıkıyordu. Ama olsun, hem ABD yönetimi hem Demokrat Parti iktidarı Jüpiterlerle gurur duyuyordu.
Sonra 27 Mayıs Darbesi gerçekleşti, Demokrat Parti düştü. Amerikalıların kısa süren bir tedirginlik yaşadığı biliniyor. Nükleer silahların kontrolünün Türk Silahlı Kuvvetleri’ne geçmesinden korkuyorlar bir ara. Cunta “Batı’ya bağlıyız, NATO’ya sadığız” deyince rahatlıyorlar.
Ardından Küba Füze Krizi patlak veriyor. Sovyetler Birliği’nin Küba ile anlaşarak adaya yerleştirdiği nükleer başlıklı füzeler ABD ile SSCB’yi bir savaşın eşiğine getiriyor. Uzun öykü, söylenecek çok şey var elbette ama özeti, Sovyetler Küba’daki, ABD Türkiye’deki füzeleri söküyor.
Jüpiterler söküldü, Türkiye’deki nükleer silah kabusu bitmedi. ABD’nin ilk karadan karaya füzelerinden olan Honest John’lar uzun yıllar Türkiye’de bulundurulmaya devam etti. Füzelerin kontrolü TSK’da, nükleer başlıklar ise ABD personelindeydi!
Sovyetler Birliği bu füzeleri pek sorun etmedi. Etmedi çünkü bu füzelerin Sovyetlere ulaşma şansı yoktu! Yanlış duymadınız, bu füzelerin menzili 25 kilometreyi geçemiyordu.
Yani, Türkiye’den ateşlendiğinde bu füzeler yine Türkiye topraklarına düşecekti. Şöyle de anlatabilirim: ABD karadan karaya füze “Dürüst John”u Türkiye’den Türkiye’ye atmak için hazırlık yapıyor, Demokrat Parti de buna kafa sallıyor, hay hay diyordu. Demokrat Parti gitti, yeni gelen iktidarlar kafa sallamaya devam etti.
Bütün bunların anlamı neydi?
ABD olası bir Sovyet işgali durumunda Türkiye’de nükleer silah kullanmayı planlıyordu.
Oysa Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye saldırmak gibi bir planı hiç olmadı. Velev ki, NATO’nun bu kaygısının haklı nedenleri vardı. Peki, nükleer silah kullanımı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını etkilemeyecek miydi? Evet, taktik nükleer silahların yarattığı hasar göreli olarak daha düşüktü ama nükleer silah söz konusu olduğunda “göreli” kavramının değeri de düşüyordu.
Hadi ABD yönetiminin Anadolu insanının sağlığını ve varlığını dert edinmesini beklemiyorduk. Demokrat Parti ve diğer hükümetler bunu nasıl kabulleniyordu?
Bu soruya yanıtı yazının sonunda vereceğim. Ama nükleer silahların Türkiye’deki öyküsü daha bitmedi ki.
1950’lerin sonundan itibaren Türkiye’ye nükleer silah yerleştirmeye başlayan ABD’nin çılgın projelerinden biri de Nükleer Kara Mayınları diye de bilinen (Atomic Demolition Munitions) ADM’leri Türkiye’de belli noktalarda bulundurmaktı. ABD Türkiye’den Türkiye’ye füze yollamayı da geçmiş, Türkiye’de gerektiğinde nükleer mayın patlatmayı gözüne kestirmişti. Sovyetler Türkiye’yi işgal ederse, bu mayınlar hem Kızıl Ordu askerlerinin ilerleyişini bloke edecek hem de stratejik kimi tesisleri imha edecekti.
Yine Türkiye’den söz ediyoruz! ABD’nin hoşuna gitmeyen bir gelişme yaşanırsa nükleer silahla terbiye edilmek istenen Türkiye’den...
Bu ADM’lerin akıbeti pek bilinmiyor.
Bilinen, şu anda hâlâ İncirlikte 50 adet B61 bombası depolandığı. Havadan karaya atılan bu bombaların Türkiye’de ne aradığı sorusuna açık bir yanıt verilememekte, zaman zaman konu ABD’de bile sorgulanmaktadır. Oldukça eski olan bu bombaları taşıyan uçakların İncirlik’ten kalkarak Rusya’yı vurmasına ABD’nin artık ihtiyacı yok. ABD’nin zamanla gelişen silah sistemleri, nükleer caydırıcılık ve tehdit açısından İncirlik’teki bombalara ihtiyacı azalttı, hatta ortadan kaldırdı.
Ancak şu anda bu bombaların B61-12’lerle değiştirilmesi gündemde. B61-12’ler düşük verimlilikte bombalar olarak tesirleri azaltılabilme özelliğine sahip. Daha küçük bir yüzölçümünü etkileyecek şekilde kullanılabilme özelliği, bu silahları daha tehlikeli hale getirmekte.
ABD’nin Rusya’ya karşı bu tür silahlara gereksinimi bulunmuyor. Ancak İran ve Ortadoğu’da başka ülkeler bu türden nokta vuruşlarla nükleer saldırının hedefi olabilir. Dahası, ABD’nin elindeki bu silahlar bizim için, halkımız için de tehlikeli. Kendi topraklarımızda, ABD’nin hoşuna gitmeyecek bir toplumsal hareketlilik ve devrimci bir iktidara karşı kullanılabilecek nükleer silahlar bulunduruyoruz.
Abartıyor muyum? Buna izin verilmez mi?
Egemen sınıfların gözünün nasıl dönebileceğini size bir örnekle anlatayım.
Yıl 1919. Başbakan Lloyd George, Hava Kuvvetleri’ne Manchester, Liverpool ve Glasgow’u bombalayıp bombalayamayacaklarını soruyor. Lloyd George dönemin İngiltere Başbakanı. Danıştığı, Kraliyet Hava Kuvvetleri, yani İngiliz Hava Kuvvetleri. Saydıklarım da Britanya’nın önemli üç kenti.
Peki Lloyd George, Londra’dan sonraki en önemli İngiliz ve İskoç kentlerini, yani kendi ülkesini neden bombalamak istiyor?
Çünkü Bay George korkuyor. İngiltere’de Devrim’in zafer elde etmek üzere olduğundan kaygı duyuyor. Ve işçi hareketinin en etkili olduğu üç şehri havadan bombalayarak Devrimi boğmak istiyor.
Nükleer silah yok henüz. Olsaydı, hiç kuşkunuz olmasın Lloyd George’un aklına kendi ülkesine atom bombası atma fikri mutlaka düşerdi.
Halk düşmanıdır bunlar.
Sözün kısası İncirlik kapatılmalıdır. İncirlik başta Çukurovalılar olmak üzere halkımızın güvenliğini tehdit etmektedir. Bu üs ABD emperyalizminin saldırı üssüdür, bir de üstüne, İncirlik'te bulunan nükleer silahlar Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını tehdit etmektedir.