Kültür & Sanat

Melih Kısagün'den 'Annem Melâhat Hanım'

Cumhuriyet değerleri ile yetişmiş, çevrelerine aydınlanma ışığını saçan bir kadının, Melâhat Kısagün’ün oğlu, yakın tarihlerin acı-tatlı günlerin dostluklarında tanıştığım Melih Kısagün’ün kitabı Annem Melâhat Hanım, salt bir yaşam öyküsü, anılar bütünü

Melih Kısagün'den 'Annem Melâhat Hanım'
04-09-2024 16:38
Kitapta öncelikle iki kız kardeş odakta. İki Cumhuriyet dönemi ailesi odağında Melâhat Kısagün ile Mükerrem Aker’in evlilikleri ve yaşam öyküleri dönemin koşulları, toplumsal, siyasal gelişmeleriyle ayrıntılarıyla paylaşılıyor.

Cumhuriyet’in kuruluş öncesinden özetlenen kaçınılmaz iki yanlı akrabalık bağları da kitabın kapsamında. Öncelikle Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarının öncesine, Osmanlı döneminden başlamış göçlerin haritalarına geçişlerden yola çıkılması zorunluluğu doğuyor.

İki aile için de ağırlıklı Balkan göçleri, biraz Arnavut kökenlilik, biraz da sol kökenlilik baskın çıkmış gibi. Cumhuriyet devrimlerinde buluşma baskın sonuç hele de kadın hakları, kimlikleri üzerinden çok ağırlıklı tanımlanıyor.

ÖZGÜN,AYRINTILI KOLEKTİF BİR ÇALIŞMAYakın tarihlerin acı-tatlı günlerin dostluklarında tanıştığım Melih Kısagün’ün kitabının gerçekten çok özgün, çok ayrıntılı kolektif çalışmaların ürünü olduğunu da kanıtlayan önsözünü okur okumaz öylesine etkilenmiştim ki önyargısız aynı zamanda kitap kurdu olarak tanıdığım, Cumhuriyet Kitap Eki’mizin Yayın Yönetmeni Gamze Akdemir’in yanına koşturdum. Benden bile daha coşkulu karşıladı.

Birlikte suç ortaklığı yaparak, galiba ilk kez piyasada açık satış için basımı yapılmamış kitabın tanıtımını yapmak duygusunu coşkuyla paylaştık. Gamze, “Ayrıcalık sayılmaz Cumhuriyet değerleri ile yetişmiş, çevrelerine aydınlanma ışığını saçan kadınların çocuklarının, anılarını yazmak gibi bir sorumlulukları olmalı. Haklı değil miyim” diyerek coşkusunu paylaşmayı sürdürdü.

İçeriğe, ortak paylaşımlardaki coşkuyu, emeği gördükçe ve fotoğraf kareleri ile de beslenmiş bilgilendirmelerden satırları okudukça da gerçeğinde çok cimri olduğu vuruş sayısını bile artırdı. Hem fotoğraflara hem de bilgilere geniş yer ayırdığını belirterekUmarım sorumlu olan başka annelerin çocuklarının da kitap yazmalarına katkısı olur” dileğini eklemledi.

Melih Kısagün, teknik nedenlere özel gönderilmesi gereken, seçilmiş fotoğrafların örneklerini yolladığı incelikli notunda da, annesinin kitabının Cumhuriyet kuşağının diğer, birbirinden değerli örnekleriyle buluşması dileğini de paylaşmış.


BİR CUMHURİYET KADINI YETİŞİYORAnne Melâhat Hanım 1936 yılında, Edine’den Ankara’ya İsmet Paşa Kız Enstitüsü’ne öğrenci olarak gelir. Okulun bir başka konuğu ise Melih Kısagün’ün annesinden yaşça da büyük Mükerrem teyzesi İstanbul Fen Fakültesi Kimya Bölümü’nü bitirmiş olarak aynı enstitüye kimya ve teknoloji öğretmeni olmuştur.

Çalışkanlığı, başarılarıyla kısa sürede muavinlik sorumluluğunu da üstlenmiştir. Kısagün, annesinin, titizliği, disiplini nedeniyle ablası Mükerrem teyzesinden çok çektiğinin, “Melâhat!”, “Ama ablacığım” duygu durumlarının da altını çizmiş.

Melâhat Hanım’ın diplomalarına kayıtlı dersler, Kültür Bakanlığı’na da bağlanmış enstitü eğitiminin içeriğindeki zenginliğin kanıtlarını oluşturuyorlar. Melâhat Hanım’ın ev idaresi ve yemek ihtisas alanlarında eğitim alıyorken ne kadar zengin kültürel bir eğitimin içinden geçtiğine tanıklık ediyoruz. Kültürel eğitimde sınır tanınmıyor...

Kitapta annenin çok zengin, Anadolu’nun kültürel çeşitliliği ile beslenmiş eğitiminin ürünü çok sayıda yemek tariflerine de yer veriliyor. İster inanın, isterse inanmayın, dünya mutfaklarının çeşitliliğinin en zengin derlemeleri gibi paylaşılan annenin çok kalın özel defterlerinin - kimileri fazlaca kullanılmış olsa da - sapasağlam saklanmış olmaları dikkat çekiyor.

Kitap boyunca da paylaşılmış yemek tarifleri içeriklerinin başta kitabın yazarı Melih Kısagün olmak üzere evlerine konuk olmuş çok sayıda akraba, arkadaşlar gruplarınca da ezberlenmiş, yapılmış oldukları anlaşılıyor.

Bu arada yayına hazırlanışında görev üslenmiş çok kalabalık akraba, arkadaş kuşağının bireylerine de sıklıkla yer verilmiş. Akıl almaz boyutlarda iç içe bir Cumhuriyet kuşağı aydın buluşmaları da kitapta tanık ettiğimiz paylaşımlar arasında.

Kitapta Cumhuriyet kuşağının Ankara’sının yaşamı da sokakları, komşuluk ilişkileri, kültürel bağları ile tanıtılıyor. Ankara’nın kalbi Ulus’u, aydını, emekçisinin doğal yaşam ilişkileriyle en ince ayrıntılarıyla birebir aktarılarak adeta gözlerimizin önünde canlandırılıyor. Yetmiyor, tarihi değerleri de korunmuş en önemli yapılar tek tek tanıtılıyor.


YENİ AİLELER YENİ EVLERKitapta öncelikle iki kız kardeş odakta. İki Cumhuriyet dönemi ailesi odağında Melâhat Kısagün ile Mükerrem Aker’in evlilikleri ve yaşam öyküleri dönemin koşulları, toplumsal, siyasal gelişmeleriyle ayrıntılarıyla paylaşılıyor.

Cumhuriyetin kuruluş öncesinden özetlenen kaçınılmaz iki yanlı akrabalık bağları da kitabın kapsamında. Öncelikle Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarının öncesine, Osmanlı döneminden başlamış göçlerin haritalarına geçişlerden yola çıkılması zorunluluğu doğuyor. İki aile için de ağırlıklı Balkan göçleri, biraz Arnavut kökenlilik, biraz da sol kökenlilik baskın çıkmış gibi. Kısagün, kendi kökenleri üzerinden sol kimliği de benimsemiş gibime geliyor. Cumhuriyet devrimlerinde buluşma baskın sonuç hele de kadın hakları, kimlikleri üzerinden çok ağırlıklı tanımlanıyor.

Bu arada Ankara yıllarının, Ali Canpolat adıyla yayınlanmış hukuk kitaplarının, kültürel yaşamlarının ayrıntılarına girmeden hukukçu baba Ali Bey’in resme, sanata yatkınlığını çocuklarına taşıdığını da belirtelim.

Cumhuriyet kuşağında yetişen yeni kuşaklar için de vazgeçilmez olan eğitimlerine gösterilen özen her şeyin üstünde. Yeteneklerine, seçimlerine tanınan özgürlükler de dönemlerin kültürü ile olanaklar çerçevelerinde dengeleniyor. Anneler becerileri, çok yönlü çabaları ile çocuklar üzerinde de öncelik alıyorlar.

En çarpıcı özgürlüğü, özgünlüğü özenilerek yetişmelerinde önleri açılan çocuklar yaşıyor. Anne, babaların söylem kalıplarında “Hayır” sözcüğü yok ancak uzun uzun sevgiyle, örneklemeleriyle, nedenleriyle anlatımları, açıklamaları sonucunda çocuklar kendilerine dönük kararları kendileri vermiş gibi oluyorlar.

Hayranlıkla izlenilen çok disiplinli bir yaşam biçimi geçerli. Yemek sofralarında toplanmak kutsallaştırılmış gibi. Önemli yemekler için büyük salonlar, çekirdek ailenin yemeklerinde ise mutfak seçiliyor. Öyle ki yemeğe, sofra geleneğine saygının sunulan örneklerinde kendinizi incelikli çekilmiş bir film senaryosunun içinde duyumsuyorsunuz.

Bu yazıda yer verilen fotoğraflardan Mükerrem-Abdullah Aker, Melâhat-Ali Canpolat’ın birlikte yer aldığı karenin çekildiği Ayten Sokak’taki evin telefon numarasının hâlâ ezberinde olduğunu belirten Melih Kısagün bu bölüme çok ayrıntılı yer vermiş. Ellibeş yıl boyunca dört kuşak akrabaların, dostların bu evin içine girip çıktıklarından başlayarak söze giriyor. Babasının İzmir’de yaşarlarken beklenmedik ölümü sonrası annesi ile kendisinin de çok küçük yaşta bu evde uzun soluklu kaldıklarının altını çiziyor.

Çocuk yaşların sansürsüz izlenimleri ile paylaştıklarının içinde Abdullah Aker kimliği üzerinden siyasal boyutlu önemli satır araları da var. Abdullah Aker, Adnan Menderes’in kurduğu hükümetlerin yasal sorumluluklarında güvenliği, denetimi sağlama adına, 1951’den Yassıada’ya uzanan halkada birkaç bakanlık üzerinden görev yapmış.

Kapının önünde park edilen resmi aracın içine çocuklarının hiç bindirilmediklerini de Tülin-Önder Aker’lerden de dinlemiştim. Yassıada anılarına girmenin yeri değil.

Abdullah Aker’in tam o yıllarda, üzgün, öfkeli koridor dolaşmalarında top oynayıp koşturan ve durmadan ayağının altına düşen çocuğaOğlum ayağımın altında ezileceksin” uyarılarını unutmamış Melih Kısagün. Kendince “Yaşadıklarından hoşnutsuz, ne yapabileceğine ilişkin zorlandığı durumlar var” izlenimini çıkarmış.

Yorumsuz aktarımlarına gelince Abdullah Aker, Yassıada yargılamalarında ünlü mahkeme heyetine ifade vermeyi reddediyor. Mahkeme başkanının “Hiç değilse yazılı ifade verseniz” önerisini de reddederek hiç ifadesi alınamadan mahkûm ediliyor. Her ne kadar kamu maliyesinin yağmalanmasına engel olan duruşu nedeni ile Yassıda yargısında bile mektupla teşekkür edilmiş olsa da uzun soluklu bir hapis cezası çekiyor.

Bütün anneler, torun torba sahibi olduktan sonra hep böyle çocukların sevgilisi, çocuk parklarının şaşmaz konukları olurlar mı? Benim annem de öyleydi” diyerek Melih Kısagün’ün ayrıntılı, çok keyifli paylaştığı o yıllara dönük anlatımlarını keyifle okuyorum. O kadar çok fotoğrafı çekilmiş, o kadar çok gülmüş, eğlenmiş ki seçmesi gerçekten zor oluyor.

En iyisi en karakteristik kimlik yansımaları üzerinden olmalı değil mi? Çok sevdiği, girip çıkanlara, odaları dolduranlara kendi yaptığı birbirinden güzel ikramları, neşeli, hiç yorulmadan yapmayı sevdiği fotoğraf karesi paylaşılmazsa olmaz. Bir de çok sık gezdirilmesine borçlu olduğu, güzelim parkların çiçeklerinin önünde poz vermedeki mutluluğu paylaşılmalı değil mi?

Son olarak Melâhat Hanım’ın kitabın sonunda konulmuş bir karekod üzerinden dinlenebilen sesi tüm bu anılar, paylaşımların en güzeli, en canlısı demek yanlış olmaz. Hep şiirler, şarkılar okumuş, adeta “ne sorulmuşsa güle oynaya yanıtlar vermiş” Melâhat Hanım. Bütün anneler için dilenebilecek en güzel armağan değil mi?

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER