Siyaset

Özgür Özel: Onun bileğini bükmek için önce bizim bileğimizi bükeceksin!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP'nin Beşiktaş Mustafa Kemal Kültür Merkezi'nde düzenlenen grup toplantısında konuştu.

Özgür Özel: Onun bileğini bükmek için önce bizim bileğimizi bükeceksin!
25-03-2025 14:51
25-03-2025 16:29
İSTANBUL

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP'nin Beşiktaş Mustafa Kemal Kültür Merkezi'nde düzenlenen grup toplantısında konuştu.

Erdoğan'a seslenen Özel, “Tayyip bey, siyaset öyle tasarlamakla, tuzak kurmakla, kumpas kurmakla, hendek kazmakla, çalışan belediye arabasının tekerine çomak sokmakla, yürüyen merdivene taş sokmakla, Ekrem başkanıma kötülük yapmakla değil, yürekle yapılır. Bu adamda yürek var Bu adamda bükemeyeceğin bir bilek var. Onun bileğini bükebilmek için önce bizim bileğimizi büküceksin. Onun sırtını yere getirebilmek için önce Türk Milletine diz çöktüreceksin. Yok öyle yağma!" dedi.

BOYKOT LİSTESİNE İHA VE DHA'YI EKLEDİ

Dün akşam Saraçhane'deki mitingde boykot listesi açıklayan Özgür Özel listeye İHA ve DHA'yı ekledi. Özel, "Buradan İhlas Haber Ajansı'na ve DHA'ya abone olan bütün belediyelerimizi uyarıyorum, aboneliklerinizi derhal iptal ediyorsunuz, derhal iptal ediyorsunuz." dedi.

  

"BİR DARBEYE KARŞI DİRENİYORUZ!"

Grup toplantısında konuşan Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:

* Değerli milletvekillerim, kıymetli grubumuz, bugüne kadar hep biz Ankara'daydık. İl başkanlarımız, ilçe başkanlarımız, belediye başkanlarımız, İstanbul'un seçilmişleri konuğumuz oluyorlardı grup toplantılarında. Bizleri dinliyorlardı. Ancak bugün, öyle tarihi bir sürecin içindeyiz ki bugünün doğrusu, bugünün icap ettirdiği, hep biz Ankara'da konuştuk. Onlar geldiler, Ankara'dan konuştuk. Şimdi bugün biz tam kadro İstanbul'dayız. Biraz Ankara dinlesin bakalım.

* Bugün 19 Mart başarısız darbe girişimine karşı direnişimizin tam 7. günündeyiz. 7 gündür Türkiye kumpasa karşı meydanlarda, sokaklarda itiraz ediyor. Milyonlar tepkisini gösteriyor. Meydanlarda toplanıyoruz ama miting yapmıyoruz. Bir darbeye karşı direniyoruz ve direnme hakkımızı kullanıyoruz. Karşımızda kendi siyasi çıkarları için Türkiye'nin geleceğine ihanet eden, Türkiye'ye karşı ihanet içinde olan bir avuç insan var, bir avuç.

"ARKALARINDA MİLLET YOK DEVLET DE YOK"

Çünkü arkalarında halk yok, millet yok, kalabalıklar yok. Arkalarında devletin tamamı da yok. Devlet dediğiniz, onu yönetmek için milletten yetki isteyen, milletin yetkisiyle başa gelen bir avuç muhteristen ibaret değildir. Bu devletin kodları, gelenekleri, bu devletin 100 yıllık hatta çok daha gerilere dayanan ve içinde vicdan olan, akıl olan, bu ülkenin geleceğini düşünen bu devletin kodları vardır.

* Emin olun bugün devleti yöneten bir avuç güya iktidarın yanında, bu devlet memurlarıyla, yöneticileriyle ve bu ülke her zaman iyi olsun diye düşünen çok sayıda bileşeniyle birlikte bu yaşananların tamamının nasıl bir zarar verdiğini de görüyor. Devleti de karşısına almış, milleti kaybetmiş bir iktidarla karşı karşıyayız.

"DEVLET AKLI MİLLETİN MENFAATİNDEDİR"

* Öyle sakın ha "Devlet haklı şunu diyor, devlet haklı bunu diyor." Devletin aklı şunu söyler: Milletin menfaati neredeyse devletin aklı oradadır. Milletin menfaati demokrasidedir, darbenin karşısındadır. Ve bu darbeye 19 Mart'ta karşı kalkıştılar. 19 Mart günü bu darbeye kalkışıldığında 20 Mart sabahı şunu gördük biz hep birlikte: Duygularınızı çok iyi anlıyorum ancak "Miting yapacağız akşama!" bu bağırtılar, çağrışlar... Burada grup toplantısını yapalım.

* 19 Mart gününe giderken önce hepimiz biliyorduk bir organize kötülükle karşı karşıya olduğumuzu ve bu organize kötülük aslında 19 Mart gününü şöyle işaret ediyordu: "Diploma iptal edecekler." O gün diploma iptalini İstanbul Üniversitesi'nin İşletme Fakültesi'nden bekliyorlardı.

* Ama bir yanda da şunu söylüyorlar: "O güne bırakamayız, bir gün öncesinden, Salı'dan bilmeliyiz kaç kişi 'evet' diyor." 4 kişi lazım onlara, 2,5 cevabını almışlar. Üçüncü belki, dördüncüyü bulamıyoruz. Bunu duyunca, bunu duyunca öyle bir işe kalkıştılar ki, hani iki kötülük birbirine benzetilemez, yarıştırılamaz ama nasıl İstanbul Sözleşmesi'ne Meclis girip sonra bir tek adam imzasıyla alakasız bir şekilde çıkıldıysa, en az onun kadar hukuksuz bir şekilde, fakültenin verdiği ve arkasında duracağı diploma, baskıyla ikna edemedikleri, dekanını istifa ettirdikleri ama ikna edemedikleri fakültenin yerine bir gün önce, ertesi gün toplanıp da "Diploma geçerli." demesinler diye üniversite yönetim kurulunu toplayıp oradan diplomayı iptal ettirdiler.

* Ekrem Başkan bir iftardaydı, ben bir iftardaydım. İkimiz de bu kötülüğün ne manaya geldiğini anlattık. Sabah gözlerimizi bir açtık, bu sefer ne kötülük planladılarsa, ellerinde ne varsa, hani diyor ya gençler "Bütün tuşlarına basarak kötülüklerin." Hem terör soruşturması açtılar, yolsuzluk soruşturması açtılar, İBB dediler, yanındakiler, sağındakiler, solundakiler dediler. Ben o gün sabah uyandığımda ilk işim İstanbul'a ulaşmak, bu darbenin hedeflediği mekanı savunmaya geçmek oldu. Çünkü her darbenin bir simge mekanı vardır.

* Darbeler iktidara karşı yapılır ve iktidar nerede temsil ediliyorsa orayı geçirmeye, ele geçirmeye çalışır. Nasıl her darbe millet egemenliğini sona erdirip meclisleri kapatırsa, burada da hedefin İstanbul Büyükşehir Belediyesi, onun simge binası Saraçhane olduğunu biliyorduk. Çünkü o Saraçhane 25 yıl boyunca Tayyip Erdoğan ya da atadıkları, önerdikleri, görevlendirdikleri tarafından yönetilmiş, en sonunda millet "Yahu yönetiyorsun da İstanbul'un en güzel arsalarını, bütün varlıklarını veya bu kente karşı suçlar işleyerek 4 tane devraldığın gökdeleni 257'ye getirerek..."

"SARAÇHANE'Yİ İMAMOĞLU'NA EMANET ETTİLER"

* Her geçen gün yoksulluk artıyor. İşsizlik artıyor. Sorunlar büyüyor. Şehir yaşanılamaz hale geliyor. Yeşil azalıyor şehirde ama birileri yeşil dolarları biriktiriyorlar bir başka yerlerde. "Bizim sesimizi kimse duymayacak mı?" derken, onu dediklerinde gözlerinin önüne bir alternatif geldi. Yanındaki Esenyurt'u yıllardır AK Parti yönetiyordu. Nefes alacak yer kalmamıştı. Kişi başına yarım metrekare yeşil alan kalmıştı ama orada Beylikdüzü diye bir yer vardı. 

* Heyecanlı, genç, dinamik, hem Cumhuriyet Halk Partisi'nden gelen ama toplumun tüm kesimlerini bilen, seven, dayanışan birisi kolları sıvamış, o Esenyurt'un yanında inanılmaz kent suçlarına karşı mücadele eden, yarım metre yeşil alana karşı kişi başına 20 metrekare yeşil alan tanımlayabilen birisi. Suç işlemeden, suç işletmeden, yemeden, yedirmeden, çalmadan, çaldırmadan bir mutlu kent yaratmıştı. "Burayı da o yönetse ne olur?" dediler. Düşündüler, "İyi olur." dediler. 2019'da bu kenti, Saraçhane'yi Ekrem İmamoğlu'na emanet ettiler.

"İMAMOĞLU'NUN BİLEĞİNİ BÜKEMEDİLER"

* Önce, önce bir şaşkınlık. Sonra hemen "Fark çok az, 13.000 oyla bunu onlara mı vereceğiz?" Hatta Süleyman Soylu Büyükçekmece'ye doğru yolda "Bütün oylar ortada, boşalttın orayı ben hallederim." Sandık başına 33.000 sandık var, fark 3 sandıkta 1 oy kadar. Süleyman Soylu diyor ki: "Sandıkların güvenliğini polise aldırtırım, ben hallederim efendim." 19 gün burada ön sıralarda oturan milletvekilleri ve bu görevi geçmiş dönemde, o dönemde yapan arkadaşlarımız sandık nöbeti tuttular. Çuvallar üstünde uyudular. O sayımı, o sayımda İstanbul'un iradesini çaldırmadılar. Ardından, ardından mazbatayı aldık, sevindik ve Saraçhane'ye gidip hep birlikte devraldık. 

* O andan beri de ne yaptılarsa, o seçimi hazmedemeyip seçimi iptal ettiler. 13.600 fark 806.000 oldu. 5 yıl boyunca çalıştırmamak için her yolu denediler. Otobüsleri yalandan yaktılar. Yürüyen merdivenlerin arasına taş sıkıştırdılar. Her türlü hizmeti aksatmak için her yola başvurdular. Yurt dışından bulduğumuz parayı imzalamadılar. Projelerimizi onaylamadılar ama durduramadılar ve son seçimlerde yenecek, onu yenecek rakip bulmakta da zorlandılar, kendilerini ortaya attılar. Bir cumhurbaşkanı, birden çok genel başkan, 18 tane bakan, devletin bütün gücü, ilçe başkanı hükmünde kaymakamlar, il başkanlığını aşan il başkanları, valilerle yüklendikleri seçimde çok uğraştılar ama Ekrem Başkan'ın bileğini bükemediler. Çünkü İstanbullular o bileğin gücünü de, o yüreğin gücünü de gayet iyi biliyorlar.

"SÜLEYMAN SOYLU" GÖNDERMESİ

* Ekrem Başkan'ı biraz önce FETÖ'cülerin kahraman ordumuzun Atatürkçü subaylarını tıkmak için yaptıkları Silivri Cezaevi'nde... FETÖ'cülerin nerede bir vatansever? FETÖ'cülerin nerede bir yurtsever, nerede bir milliyetçi, nerede bu ülkesi için çalışan birisi varsa, onların kumpaslarını gören, burada direnenler varsa onları içeri tıkmak için yaptıkları hapishanede Ekrem Başkan'ı, Murat Başkan'ı, Resul Emrah Şahan Başkan'ı gördüm. Diğer başkanlara da selamlarımı bırakıp geldim. Ekrem Başkan'ın o bir meşhur sarılması var ya, o şehit anasına sarılması, o şehit evladına sarılması, o en sevdiğine sarılması... Bana emanet etti, öyle sarılıyor hepinize, öyle sarılıyor.

* Ve hepimiz biliyoruz ki 300'ün üzerinde müfettişin konuşlandığı, yıllarca didik didik yaptığı ve bir kusur bulamadığı ama bizim müfettişlerimizin geçmişe dönük çuval çuval bulduğu yolsuzlukları da Süleyman Soylu'nun alıp el koyup üstünü örttüğü o İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde şimdi bir gizli tanık, birkaç gizli tanık bulup yalancı şahitliklerle Ekrem Başkan'ı, yaptıklarını karalamaya, esas olarak seçilemedikleri bir belediyeye bir kayyım atamak suretiyle çökmeye niyetlendiler. Bütün, bütün, bütün darbeler, bütün darbeler seçilmişe karşı seçilmemişi getirmek üzere yapılır. 19 Mart darbe girişimi de seçilmiş İstanbul'un Büyükşehir Belediye Başkanı'na karşı, onu yenememiş, hazımsız bir darbecinin atadığı bir kayyımı getirmek içindi. Hesaba katamadıkları on milyonlara, İstanbul'un iradesine sahip çıktıkları ve darbeyi püskürttükleri için yürekten teşekkür ediyoruz.

'KENT UZLAŞISI' YANITI

* Bir diğer meselemiz, bir diğer meselemiz terör suçlaması. Çünkü bu terör suçlamasında üzerine basa basa söyledikleri bir şey var. Diyorlar ki: "Cumhuriyet Halk Partisi DEM Partisi'yle Kent Uzlaşısı yaptı." Önce şunu söyleyelim: Kent uzlaşısı bizim değil, DEM Partisi'nin bir tanımlamasıdır. Reddettiğim için değil, doğrusunu herkes bilsin diye söylüyorum. Biz ittifak yapmak için bütün partilere gittik, baktık.

* Hatta sonra şöyle dedik: "Partilerle siyasi ittifak yapamadık ama milletimizle sandıkta ittifak yapacağız." Bu süreçte DEM Partisi de kendi adaylarını belirlerken şöyle bir yaklaşımda bulundu: "Seçimleri kazanacağımız yerlerde aday çıkaracağız. Seçimi kaybedeceğimiz, kazanamayacağımızı düşündüğümüz yerlerde kente karşı suç işlemeyecek, dürüst çalışacak, Kürtlerin de hak ve menfaatlerini gözetecek, insanca hizmet verecek, onların yoğun yaşadığı mahallelere kimliklerinden dolayı ayrımcılık yapmayacak adayları destekleriz ama buna uygun görmediğimiz adayları desteklemez, hatta istemediğimize kaybettirecek reflekslerde bulunuruz." Cumhuriyet Halk Partisi'nin bazı adaylarının olduğu yerlerde aday göstermeyerek desteklediler. Bazı yerlerde ise kendi değerlendirmeleriyle kaybettirmeye çalıştılar.

"BİZ SANDIKTA İTTİFAK YAPACAĞIZ"

* Kent uzlaşısının olduğu yerlerde, DEM Partisi'nin tanımlamasıyla, onların adayı olmayan yerde onların seçmenlerinin Cumhuriyet Halk Partisi'ne oy verdiğini bilmeyen de yok, bundan utanan da yok. Bunun ne utanılacak ne saklanılacak bir tarafı var. Ama bu tanımlama bizim değil. Çünkü bizim tanımlamamız Türkiye İttifakı, İstanbul İttifakı, Şişli İttifakı. Yani sadece Kürtlerin değil, hep söylüyoruz ya, Kürt Demokratların, muhafazakar Demokratların, milliyetçi Demokratların, sosyal Demokratların bir araya gelmesiyle biz İstanbul İttifakı'nı, bir araya gelmesiyle biz Türkiye İttifakı'nı oluşturmuşuz. İstanbul'da resmi yazım var, ilçe başkanlarına yollamışım. Soruşturma dosyalarına mutlaka konmalı, mutlaka mahkemelere gösterilmeli. Resmi yazımız var. Biz siyasi ittifaklar yapamadık. Yukarıda anlaşamadık.

* Çünkü 14-28 Mayıs'ın depresyonu, oradan buraya gelen artık bir ittifak haline tarafların soğukluğu var ama biz sandıkta ittifak yapacağız. Bunu yapmak için listelere konmak üzere genel merkez düzeyinde AK Parti, MHP, İyi Parti ve DEM Partisi'nde geçmişte siyaset yapmış ya da camialarında iyi bilinen, dürüst, temiz, oy getirebilecek, bugün AK Parti'yle, MHP'yle bağı kalmamış, DEM Partisi ise partiyle bağı olmayan çünkü Cumhuriyet Halk Partisi'ne gelip aday olabilecek ama kanaat önderi pozisyonundaki isimler listelerinize dahil edilebilir. Buna itiraz etmeyin. Çünkü bu isimler üzerinden Cumhuriyet Halk Partisi merkezi bir anlayışla Türkiye'de 47 yıl sonra birinci parti olmayı, çok sayıda belediye kazanmayı ve haramilerin saltanatını yıkmayı amaçlamaktadır.

"15 TEMMUZ'U KİM YAPTI? KENDİ ADAMLARI!"

* Her darbe girişiminde her şeyi düşünürler. Darbeyi planlayanlar vardır, planlamışlar. Talimatları ulaştıranlar vardır, o mekanizmayı kurmuşlar. O talimatı alıp harekete geçenler vardır, sağ olsunlar Çağlayan'ın üst katlarını doldurmuşlar. Ama bu darbenin bir de bildirisi olur. Yani bu darbeyi duyuracak ve haklı yere koyacak. 15 Temmuz'da da okundu. 12 Eylül'de de okutmuşlardı. Her darbenin, 12 Mart'ta da okundu. 12 Mart'ta Ecevit isyan etti. 12 Eylül'de isyan sokağa taşmadı ama çok ders alındı, çok acı çekilmişti, çok bastırıldı. 15 Temmuz'da biz, darbe Tayyip Erdoğan'a, bütün darbeler doğası gereği iktidara yapılır. Kim yaptı? Kendi adamları yaptı. Et tırnak gibi oldukları, ne istediyse verdikleri, aynı hedefe farklı yollardan yürüdükleri, biri cemaat örgütlenmesiyle, biri devlet içinden siyasetle.

* Bir cemaat yaptı ve o darbe sırasında bütün dünya döndü, muhalefete baktı. Ana muhalefetin gözünün içine baktı. Biz dedik ki, hatta gelen dezenformasyonlara karşı: "Efendim, darbeyi Atatürkçü subaylar da destekliyor." Yanlış yaparlar. Darbe kimden gelir diyor Bakan? Darbeye karşı olamaz. Eğer bir Atatürkçü subay yapıyorsa bile, bin Atatürkçü subay yapıyorsa da bile, hepsi birden destekliyorsa bile Atatürk'ün partisi bu darbeye karşıdır kardeşim dedim.

* Sonra külliyen yalan olduğu da ortaya çıktı ama darbenin karşısında dimdik durduk biz. Şimdi o darbe bildirisini yazanlar, bugün televizyonlardan şu darbe bildirisini okutuyorlar. "İmamoğlu, yani darbe yaptık ama yaptığımız adam oy verdiğinize değecek bir adam değil."

MERKEZ MEDYAYA TEPKİ

* İmamoğlu milyonluk villada gözaltına alındı. İletişime bak. Utanmadan, A Haber başta, TRT, TGRT... Alkış olur da bu yuhalama falan burada olmaz, grup toplantısı bu. Bir de 7 gündür otobüsün üstünde, siz dinlemekten bıkmadınız, ben konuşmaktan bıkmadım. Bu akşam da konuşuruz. Ama, ama bazı şeyleri tane tane anlatmak lazım. Bütün yandaş kanallar, büyük bir tek elden verilen bilgilendirmeyle sürekli şunu yapıyorlar: Bir yalanı sürekli söyleyip, darbeyi vatandaşın zihninde meşrulaştırmaya çalışıyorlar.

ÖZEL'DEN BTK VE RTÜK'E: 'ALNINIZI KARIŞLARIM SİZİN!

* Yapmayan kim? Bakın, çok alet olanlar var, az alet olanlar var. Alet olmayanların başında canımın içi Halk TV var. Gözümüz, gözümüz, kulağımız, Sözcü TV var. Kahraman, korkusuz Tele 1'imiz var. Buradan ona tepki, buna tepki gösterecek miyiz? Ne yapacağız? Hepsini konuşuyoruz, konuşacağız. Ama herkes şunu bilsin: Bu darbeye direnen ve ayağa kalkan, hep birlikte bu darbecilerin karşısına dikilen bizler var ya, RTÜK'e de söylüyorum, Bilgi Teknolojileri Kurumu'na da, sakın ha sakın ne bu kanallara, ne internet sitelerine, ne Twitter'da yazan çizene, ne de özgür basın olarak YouTube'dan yayın yapmaya çalışanlara dokunmaya kalkmayın. Alnınızı karışlarım sizin, alnınızı.

* Darbe girişimini meşrulaştırmaya çalışan darbe bildirisine inanılmasın. İmamoğlu milyonluk villada gözaltına alınmadı. İBB'nin tapulu malı olduğu bilinen, AKP döneminde yandaş bir vakfa peşkeş çekilen yer, o yandaş vakıftan alındı, belediyeye başkanlık konutu olarak kazandırıldı. Bir sonraki belediye başkanına da devir teslimle iade edilmek üzere, devir teslim yapılmak üzere kullanılıyor. Milyonluk villa milletin malı. Bunlar yandaş, yandaş vakfa peşkeş çekmişlerdi. Medya Kültür AŞ şirketlerinden usulsüz ihaleler yapıldı. Medya AŞ'nin daimi çalışanı haline gelmiş yüzlerce müfettiş bir kör kuruş bulamamış. 2019 öncesi yapılan, bulunan 37 yolsuzluk dosyasının önemli bir kısmı orada bulunmuş.

* Bunlar Soylu tarafından el konulmuş, tek bir işlem yapılmamış ama şimdi utanmadan sıkılmadan Medya AŞ'ye kara çalıyorlar. "Terör örgütüne yardım edildi. Örgüt mensupları işe alındı." diyor. "İBB'de 700 terörist var." demişti Süleyman Soylu. "Açıklamazsan namertsin, ilan etmezsen, suç duyurusunda bulunmazsan namertsin." demişti Ekrem İmamoğlu.

SOYLU'YA ÇOK SERT TEPKİ!

* Soylu, 700'ünün ismini verdi. Bunlardan 40 kişi, 41'i hakkında soruşturma açıldı, yargılandı. Tamamı beraat etti. Hiçbir tanesi ceza almadı. Sonra Soylu'ya bunu sordular. 700 tane terörist var demiştin, 41'i yargılanmış, hepsi beraat etmiş diye. Şöyle söyledi, utanmaz adam: "Siyasi olarak yapmak zorundaydım. Ben bunu söylerken siyaset yaptım."

* Olmaz olsun senin gibi siyasetçi de, böyle siyasetin de Allah cezasını versin. Ve ve ortalığı ayağa kaldırdılar. Göreceksiniz, kanıtlar çıkacak. Ne bir kanıt, ne bir delil, ne ortaya konulabilmiş somut bir iddia. Elinde ne var? Meşe, Çınar, Ladin, İlke. Ne bunlar? Gizli tanıkların, yalancı tanıkların isimleri. Meşe'nin dediğine göre, Çınar'ın dediğine göre, Ladin'in dediğine göre. Bunlara bir somut bir şey var mı? Ben öyle olduğunu duymuştum.

"BEN SANA NE LAKAP TAKAYIM SAVCI? DESEM DESEM ODUN DERİM SANA!"

* Tahmin ediyorum. İhalelere ben alamadığıma göre rüşvet veren birilerine verildiğini tahmin ediyorum. Ekrem Başkanı bunlarla tutukladılar arkadaşlar. Onun için söylüyorum. Sakin sakin anlatalım da vatandaş bunları duysun diye. Tek söyleyeceğim şudur: Meşe'nin, Çınar'ın, Ladin'in duyumlarıyla İstanbul'un gözünün önünde çatır çatır çalışan, vicdanıyla, imkanıyla, böyle sile sile bitiremediği alnının teriyle çalışan birisini içeri koydunuz ya Meşe, Çınar, Ladin adıyla. Ben sana ne lakap takayım savcı? Desem desem odun derim sana. Odun, odun, odun.

Tek derdi saraydan verilen emri yerine getirmek olan, soruşturmanın tutacak yeri olmayan bu kişinin gizli tanıklara taktığı isimlerin ana maddesini söyleyince bir salonda ayakta alkışlanacağımı bilsem tahmin etmezdim. Bu eser sizin Sayın Recep Tayyip Erdoğan sizin.

"4 RAPORUN BİRİNDE BİLE UZMAN YARDIMCISI YOK"

* Ve o kadar gaddarlar ki, Medya AŞ'den birikmiş yıllık iznini alıp annesiyle birlikte yurt dışına kardeşinin yanına gidene "firari" deyip, soruşturmayı duyunca geri dönerken gözaltına alıp "firariler ele geçirildi" diye bir kadının fotoğraflarını servis edecek kadar artık algı yönetimine muhtaç bir durumla karşı karşıyalar. Bu bir gerçeği daha buradan hatırlatalım: Bütün kış ne dinlediniz? Ne dinlediniz bütün kış? MASAK raporu var. MASAK raporu var. MASAK raporunda bütün para hareketleri saptanmış. Oradan oraya, buradan buraya büyük paralar aktarılmış. Bütün kış MASAK raporu dinlediniz. 

MASAK raporunu Akın Gürlek, MASAK'tan ne zaman talep etmiş? MASAK'a bir rapor istemiş, 3 Mart. MASAK'ta görevlendirme ne zaman yapılmış? 10 Mart. MASAK raporu ne zaman gelmiş? 17 Mart. Yani 19 Mart darbesinden 2 gün önce. Yani çarşamba sabahı yaptı ya, pazartesi günü geliyor MASAK raporu. Oysa siz Aralık, Ocak, Şubat, MASAK raporu aşağı, MASAK raporu yukarı. Ama operasyondan 2 gün önce geliyor. MASAK raporunda MASAK başkanının imzası var mı? Mali Suçları Araştırma, yok. Başkan yardımcıları? Yok. Diğer bir yetkili? Yok. Bir uzman yazmıştır? Yok. 4 tane uzman yardımcısı, ayrı ayrı 4 raporun birinde bile uzman imzası yok.

"BU OLMAYAN BELGE..."

* Çünkü bu iftiraya ki iftira da değil, şimdi söyleyeceğim. Bu olmayan belgeye, savcının bütün suçlamaları dayandırmak için beklediği belgeye imza attıracak bir tane uzman bulamamışlar. MASAK raporu nasıl biliyor musunuz? Uzman yardımcısı şöyle yazmış: "Her ne kadar bu rapor başkanlığımızca düzenlense de, erişim sağlanan verilerdeki haliyle yer aldığından veri sahibi kurumlarca yanlış girişler söz konusu olabileceğine dikkat edilmelidir.

* Her ne kadar erişim sağlanan veriler tüm yılları kapsasa da bazılarının atlanmış olabileceği düşünülmelidir. Kesin ve doğru sonuçlara ulaşmak için gerekli bilgiler asıl veri kaynağına başvurularak elde edilebilmektedir." ve özeti: Ben suç bulamadım, sen bir bak demiş. Savcı MASAK raporundan suç bulmuş. Bir örnek söyleyeceğim, bir örnek. Tamamı bundan ibaret. Ekrem İmamoğlu 2019'da belediye başkanı seçilir. Seçildiğinden birkaç ay sonra bir arsa satın alır.

* MASAK raporunda tapu kayıtlarıyla banka kayıtları karşılaştırılır ve MASAK raporuna göre tapu kaydının yani ödenmesi gereken paranın %1'i, 2'si gibi bir paranın ödendiği, yani arsanın çok ucuza Ekrem İmamoğlu'na verildiği, bunun da daha çiçeği burnunda belediye başkanının birisinden çok ucuza arsa aldığına göre bunun rüşvet olabileceği değerlendirilmiş.

"İŞTE SİZE MASAK RAPORU!"

* Savcı Ekrem Bey'e soruyor: "MASAK raporuna göre bu arsayı almışsın, tapusu burada. Bak ne kadar yazıyor. Ödediğin para da burada, çok daha azı. Nerede paranın arası?" arasındaki. Ekrem Bey diyor ki: "Ya olur mu ya? Ben bunu parayla da almadım hatta. Banka kredisiyle aldım." Yolluyor avukatları, geliyor. Tapu doğru, az ödediği para doğru. Az ödediği para kendi hesabından oturduğu yerden kapora yollamış. Ana parayı bankadan kredi çekmiş ve resmi hesabından yollamış. Ha öyle mi? Demek ki kaporayı ana para saymışlar. Bunu geçelim diyor savcı soruşturma sırasında. İşte size MASAK raporu. İşte size MASAK raporu. 19 Mart darbe girişimi ekonomiye büyük zarar verdi. 2018'den beri fakirleştirdikleri, seçim kazanmak için dünya kadar 128 milyar doları yakmışlar, enflasyonu fırlatmışlar.

* Sırf tüketici güven endeksi, milletin elinde biraz para olsun, seçime rahat gidelim diye gidip seçimden sonra rasyonel politikalara dönmüşler, kemerleri sıktırmışlar, milletin anasını ağlatmışlardı ya. Yani rezervler biriksin diye Mehmet Şimşek yurt dışında gezip Türkiye'ye yabancı para davet ediyordu ve Türkiye'de de insanlar 14.500 lira emekli ücretine, emekli maaşına, 22.000 lira asgari ücrete katlanıyorlardı. Geçen sene 10.000 lira emekli maaşını temmuzda 12.500 yapmışlardı. Bu ocakta 14.500 yaptılar.

MEHMET ŞİMŞEK'E YANIT!

* Asgari ücret 17.000'den 22.000 oldu. Enflasyon 80'ken emekliye %15, asgari ücretliye %30 zam yaptılar. Para biriktirdiler. Yurt dışına gidip dünyayı davet ettiler, rezerv biriktirdiler ve biriktirdikleri toplam rezervin %60'ını, 48 milyar rezerv biriktirdiler. Ekrem Başkanı alıp gözaltına koydular, 26 milyar doları, 26 milyar doları 3 günde yaktılar. Bu işi yapan Mehmet Şimşek: "Bu işte masumum." diyor. Mehmet Şimşek diyor ki: "Ben uğraşıyorum, iğneyle kazıyorum, kürekle kapatıyorlar." diyor. Vallahi istifa edeceğim diyormuş. 

* Söyleyince de görevimin başındayım diye tweet atıyor. Şurada, buradan Mehmet Şimşek sen bu darbe girişiminin dışında değilsin, içindesin, aparatlarından birisin. Bu Mehmet Şimşek'i dünyanın neresinde iyi ekonomist bilen varsa, bundan sonra bu görevi bitince Londra'da, Mondra'da işe almaya kalkan olursa, hepsine söylüyorum ki bir 3 aydır var denip olmayan, darbe girişiminden 10 gün önce istenen, 2 gün önce gelen MASAK raporu var ya, o MASAK Mehmet Şimşek'e bağlıdır, Mehmet Şimşek'in yönettiği kurumdur. Bu rezalete kurumunu alet etmiştir. Bu adamın ekonomist olarak da, insan olarak da güvenilecek hiçbir yeri yoktur. Dünya bunu böyle tanısın.

* Dünya, Mehmet Şimşek'i bir ülkenin ekonomisini bir kişinin korkuları için feda edebilecek, yalancı bir davaya yalan rapor ürettiren kurumun başında bilsin. Mehmet Şimşek budur. Kimse bunları adamdan, ekonomistten ve gerçekten bu işleri bilen birinden saymasın. Yarın şirketin başına oturttursun, birinden korkar, birinden talimat alır. Seni de yakar, her yeri de yakar. Bu Mehmet Şimşek'in itibarı bundan sonra yerin dibindedir. Bu Mehmet Şimşek'in bu yaptıklarını, MASAK'ın yaptıklarını bütün dünya, Ekrem İmamoğlu'na yapılan siyasi darbeyi konuşuyor. Dünyanın bütün televizyonları sırada. Dün anlattım CNN International'a, bugün BBC'ye. Teker teker anlatacağım bütün dünyaya ve ekonomistlerden, ekonomistlerden, dünyada sözü geçen bilim insanlarından bunu kanıtlı kanıtlı, makale makale alıp bu Mehmet Şimşek'i dünyadaki bütün ekonomi çevrelerine gerçek yüzünü göstermeyen namerdtir. Önümde 19 Mart başarısız darbe girişiminin kronolojisi var, hep beraber yaşadığımız. 9 Ekim'de başladı her şey. Çünkü ekim başında geldi elimize raporlar. CHP %38 olan seçimlerde, yerel seçim oyunu bugün yerel seçim olsa %49'a çıkarıyor. Tayyip Bey %51'e düşmüş.

"MEŞE'Yİ, LADİN'İ ÇAĞIRIYOR BİZİM ODUN"

* Bunun üzerine, "Bunlar belediyelerde kaldıkça biz kaybetmeye devam edeceğiz." diyerek, "Hadi bakalım Akın, sana ihtiyaç var. İstanbul'da rezilliklerin dibi yakın." diyerek yolladılar buraya. Geldi oturdu. 30 Ekim günü Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer'e, 13 Ocak'ta Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat'a, 17 Ocak'ta kumpasın planlayıcısı olan Recep Tayyip Erdoğan "Turpun büyüğü heybede." dedikten sonra gizli tanıklara ifade aldırtarak ve o günün, Ekrem Başkan'a kurulan kumpas da gizli tanığın ifade verdiği gün. Yani Ekrem Başkan'ın bileğini bükemiyor, söylediği söze sinirleniyor ve dönüyor diyor ki Rıza Akpolat hakkında yaptığı konuşmaya: "Kızmasın, Rıza Akpolat'ı aldık." diye diyor. "Turpun büyüğü heybede." diyor. O gün çağırıyorlar, Meşe'yi, Ladin'i çağırıyor bizim odun. Ver bakalım ifadeyi diyor. 

* 20 Ocak'ta bu sefer "Turpun büyüğü" ifadeleri ve tartışmalar üzerinden Gençlik Kolları Başkanımız Cem Aydın'a. 27 Ocak'ta bilirkişi, pardon yine 20 Ocak'ta hem Cem Aydın'a hem Ekrem İmamoğlu'na Akın Güler'i tehdit ettiği için. Sabah Cem'i aldılar. Dedi ki: "Evladımızı tehdit ediyorsun." Biz sizin evladınıza bu muamele yapılmasın diye iktidar olacağız. Buradan evlat tehdidi çıkarıp geldiler. 27 Ocak'ta bu sefer satılmış bilirkişi üzerinden bir soruşturma.

ERKEN SEÇİM MESAJI

* Ocak ayı boyunca yalnızca Cumhuriyet Halk Partisi'ne değil toplumun tüm kesimlerine, akademisyenlere, tek tek sayamıyorum, gazetecilere ve tüm partilerden çeşitli figürlere saldırılar başladı. En nihayet Zafer Partisi'nin Genel Başkanı Ümit Özdağ da Antalya'da attığı bir tweet, Ankara'da otururken tamamen yetkisiz olduğu sonradan ortaya çıkacak şekilde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı tarafından tutuklanıp Silivri'ye yollandı. Halk TV'ye operasyonlar yapıldı. 12 yıl önceki Gezi eylemleri üzerinden cadı avı başlatıldı. Hem televizyonlara hem gazetecilere hem akademisyenlere hem de sanatçılara gözdağı verecek operasyonlar yapıldı. Biz Cumhurbaşkanı adayımızı belirleme kararı alarak bu saldırıların, daraltılan bu çemberin, hedefin teker teker nereye yürüdüklerini gördük ve dedik ki teslim olmayacağız, ayağa kalkacağız. Cumhurbaşkanı adayımızı belirleyip erken seçim talebimizi yenileyeceğiz.

"18 MART AKŞAM SAATLERİNDE DİPLOMA İPTAL EDİLDİ, 19 MART PLANI DEVREYE SOKULDU"

* Bunun üzerine 10 Şubat'ta kurultayımız hakkında, 11 Şubat'ta CHP'li belediyelerin "Kent Uzlaşısı" operasyonuyla soruşturmalar başlatıldı. Ekrem Başkan ön seçime girmek için evrak teslim etti, ertesi gün, 22 Şubat'ta diploması hakkında soruşturma açıldı. 27 Şubat'ta Beykoz Belediye Başkanımız Alaattin Köseler'e, 3 Mart'ta İstanbul İl Başkanımız Özgür Çelik'e, 4 Mart'ta İstanbul İl Kongremiz hakkında soruşturma açıldı. 10 Mart'ta Ekrem Başkan'ın çalışma arkadaşlarının mal varlığına tedbir kondu. 12 Mart'ta Ataşehir, Şişli, Sarıyer, Maltepe belediyelerimizin eski başkan ve yöneticilerine operasyonlar yapıldı. 18 Mart akşam saatlerinde diploma iptal edildi. 19 Mart planı devreye sokuldu. 

* Sabahın köründe 20 araçlık ekiple İstanbul'un seçilmiş Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na, Beylikdüzü Belediye Başkanımız Murat Çalık'a, Şişli Belediye Başkanımız Resul Emrah Şahan'a saldırılarda bulunuldu ve bütün amaçları 23 Mart tarihinde yapacağımız ön seçime, bir çırpıda okudum, bütün her şey, bunların bizim artık oyumuzu yerelde 38'den 48'e çıkarmamız, Ekrem Başkan'ın Tayyip Erdoğan'ı her şartta yeniyor oluşu, Cumhuriyet Halk Partisi'nin yerel yönetimleriyle, genel merkeziyle kenetlenerek bu iktidarı değiştiriyor oluşu, 1977'den beri tam 48 yıl sonra ilk kez birinci parti oluşu ve iktidara yürüyüşünü engellemek için onlar bu saldırıları yaptılar. Biz de buna karşı ön seçim sürecimizi başlattık ve aynı noktada buluştuk, görüyorsunuz.

"İMAMOĞLU, MİLLETİMİZE EMANET BİR CUMHURBAŞKANI ADAYIDIR"

* Yani biz ön seçimi 23 Mart değil 30 Mart desek, 30 Mart'a yetişecekler. Bir hafta önce desek o güne yetişecekler. Saatleri 4 gün öncesine kurmuşlar. 23'ünde var, 19'u sabah 6.20. Tam 23'ünde oy kullanma saatinin olduğu yere denk getirip adayımızı alıp, "Bunun diploması yok. Siz, bunun diploması yok. Zaten aday olamaz. 5 tane dava orada. Şimdi de gözaltında. Televizyonu açacağız, Ekrem İmamoğlu mahkeme önünde." Ön seçim mi olur kardeşim? Ne seçimi? Başka aday yok. Oğlanın diploması yok. Başka aday yok, 5 tane davası var. Bak aldılar götürdüler. Bugün de tutukladılar, hapse koydular. O yüzden sabahın erken saati.

* Neyse. Bakalım işimize. Böyle bir hesap yaptılar. Böyle bir hesabın sonucu bu takvim. Biz hızlanıyoruz, onlar hızlanıyor. İstanbul Üniversitesi'ne diplomayı iptal et diyor. İkinci, üniversiteye diplomayı iptal yazısı anlaşılmadı, akşam açıklık getiriyor. Diploma iptali istiyoruz. 4 gün sonra acele acele diyor, çarşamba olacak, salı topla iptal et diyor. Çarşamba sabahı bunu yapıyor. Tek mesele aday kalmadı, olmadı. Ekrem İmamoğlu'na 1 milyon 750 bin seçmen oy kullanacaktı. 300.000 kişi bile sandığa gitmedi. Zaten İmamoğlu'nun arkasında halk desteği de kalmadı. Öyle mi? Onlar o işi yapınca biz de dedik ki artık Ekrem İmamoğlu Cumhuriyet Halk Partisi'nin Cumhurbaşkanı aday adayı değil, milletimize emanet bir Cumhurbaşkanı adayıdır. Hadi bakalım dedik.

"ONUN BİLEĞİNİ BÜKMEK İÇİN ÖNCE BİZİM BİLEĞİMİZİ BÜKECEKSİN"

* Bunu, bunu söylediğimiz gün 19 Mart öğle saatleriydi. Akşam Saraçhane'ye çağırdık, 155.000 kişi geldi. Öbür akşam, ikinci gün 200.000 kişi geldi. Üçüncü gün 550.000 kişiyle Türkiye'yi "Bir sandık bize emanet ama dayanışma sandığı size emanet." dedik ve demiştik ki üyelerimize: "Gel, seç, tarihe geç." Biz "Gel, seç, tarihe geç." diyeceğimiz gün, onlar bunu yaptıktan sonra biz dedik üyelerimize: "Elbette gidin, seçin, tarihe geçin ama adayı millete emanet ettiğimizi millete haberdar edin. Onları ikna edin, teşvik edin, sandığa kadar eşlik edin." Ne oldu biliyor musunuz? Bakın arkamda bildiğiniz Cumhuriyet Halk Partililer yok. Cumhuriyet Halk Partililerin koluna girdiği, izah ettiği, teşvik ettiği 15,5 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var. Geldiler, seçtiler ve tarihe geçtiler.

* Siyaset, Tayyip Bey, siyaset öyle öyle tasarlamakla, planlamakla, tuzak kurmakla, kumpas kurmakla, hendek kazmakla, çalışan belediye arabasının tekerine çomak sokmakla, yürüyen merdivene taş sokmakla, belediye otobüsünü kiralayıp "Reklam filmi çekiyoruz." diye arkasını yakmakla, Ekrem Başkanıma kötülük yapmakla değil, yürek ile yapılır kardeşim, yürek ile, yürek ile. Bu adamda yürek var. Bu adamda bükemeyeceğin bir bilek var. Onun bileğini bükmek için önce bizim bileğimizi bükeceksin. Onun sırtını yere getirmek için önce bu Türk milletine diz çöktüreceksin. Yok öyle yağma. Yok öyle yağma.

"BU SÜREÇ ERKEN SEÇİMİ ZORUNLU KILIYOR"

* İşte artık bu süreç, artık bu süreç bütün aciliyetiyle, adayıyla, niyetiyle, kararlılığıyla, motivasyonuyla, sokaklardaki milyonlarıyla bir erken seçimi ve bundan sonra bu ülkedeki değişimin yapılmasını kaçınılmaz kılıyor. Bunun için tabii ki serbest, sakin, doğru, dürüst asla davranmayacaklar. Bu süreci lekelemek için nelere kalkıştılar? Daha ilk başta ön seçim dediğimizde takvime uygun değil. Tüzüğünüzde yok. Tek adayla olmaz. Katılım düşük olur. O olur bu olur. Millet 15,5 milyon kişi sandık başına koyana kadar her şeyi uydurdular. Şimdi dut yemiş bülbüle döndüler. Bu sefer Ekrem İmamoğlu'nun 15,5 milyonu arkasına geçiren pazar gününe kadar sürdürdüğümüz ve şimdi de devam ettirdiğimiz Saraçhane'deki toplantıları, büyük buluşmaları, öyle miting falan değil.

* Demokrasiye sahip çıkma eylemimizi lekelemeye çalışıyorlar. Polisle gençleri karşı karşıya göstermeye. Bizim oradaki bütün toplantımız bittikten sonra dağılsın diye gençler, 80 milletvekili seferberken, biz otobüsün üstünde meydan boşalsın diye beklerken, polise verilen emirlerle gaz bombalarıyla, kanunsuz emirlerle meydan provoke edilmeye çalışılıyor. Buna karşı günlerdir tedbir alıyoruz, uyarıyoruz, büyük bir mücadele veriyoruz. Bir yandan tabii ki hep uyardığımız, sözümüzü dinlemeyen ve doğru yerde konumlanmak yerine bir başka telaşla, bir başka hedefe yönelen arkadaşlara hep anlattım. Bir kez daha buradan özellikle anlatmak istiyorum.

"GEZİ'DEKİ ARKADAŞLARIMIZ HALA BEDEL ÖDÜYOR"

* Bundan yıllar önce Tayyip Erdoğan Taksim Parkı'nda, Taksim'de Gezi Parkı'nda Taksim'in tek kalmış yeşilliklerini kesip onu Topçu Kışlası yapmak için niyetlendiğinde, güzelim Atatürk Kültür Merkezi'ni yıkıp yerine AVM yaptırmak istediğinde, o gün savunulması gereken yer Taksim'di. Hep birlikte gittik. Gezi Parkı'na girdik. Ağacı savunduk. Arkadaşlarımız halen daha bedel ödüyorlar sadece sözcü oldukları için. Bu sabah kendisini de ziyaret ettim. Tayfun Kahraman. Ve o parktan barış içinde girdik, barış içinde çıktık. Son zamanlarda çıkmak istemeyenlerle olan bir iki görüntü üzerinden bir sürü manipülasyon da yaptılar ama Tayfun ağaçların kesilmemesinin sözünü alarak, Topçu Kışlası yapılmamasının sözünü alarak, mahkemenin beklenmesinin olumsuz çıksa bile ki çıkmadı, referandum yapılmasının garantisini alarak, AKM'nin yıkılıp AVM yapılmamasının, yıkılsa bile yine Atatürk Kültür Merkezi diye kültüre, sanata yönelik bir bina yapılmasının sözünü alarak ve bu dediklerinin hepsini şu ana kadar başararak o süreci sürdürdü. 

* Ama maalesef şimdi hepimiz adına Silivri Cezaevi'nde yatıyor. Benim adıma yatıyor, sizin adınıza ise yatıyor. Tayfun da öyle yatıyor, Can da öyle yatıyor, Osman Kavala da öyle yatıyor, Mine Özerden de öyle yatıyor. Ve bütün arkadaşlarımız bizim yerimize orada yatıyorlar. Bugünün gerekliliği, biraz önce anlattığım bütün kronolojiyle maalesef ve maalesef Tayyip Erdoğan kazanamadığı İstanbul'u, "İstanbul'u kaybeden Türkiye'yi kaybeder" inancıyla, "İstanbul'u kazanan Türkiye'yi de kazanacak" inancıyla İstanbul'un iradesine darbe yapmaya kalktı. Kayyum atamaya kalktı.

"TAKSİM" MESAJI

* Hesaba katamadığı şey sokaktaki milyonlar, Türkiye'deki on milyonlardı. Onların sahiplenmesiydi. Hesaplayamadığı şey geldiler, seçtiler, tarihe geçtiler dediğimiz 15 milyonun yüreği ve imkanı olsa, haberi olsa sandığa koşacak daha on milyonların artık bu süreçten yaşananlardan bıkmışlığı, bu sürece olan inancıydı. Şimdi gün o iradeye sahip çıkma günü olduğu için biz Saraçhane'deyiz. Ben o yüzden ilk andan itibaren Saraçhane'de arkada bir küçük dinlenme odasında, bir çekyatın üzerinde burayı kayyuma değil de İstanbul'un bir seçilmişine, Belediye Başkanı Ekrem Bey gelene kadar ona vekalet edecek bir başkan vekiline verene kadar ben o odadayım, yüzbinlerde o meydanlarda. Bu yüzden bu yüzden değerli arkadaşlar, bu yüzden biz Saraçhane'yi bırakamayız. Kim diyorsa ki Taksim'e gidelim, o Taksim'e bir gün mutlaka hep birlikte gidelim de hep birlikte gidelim de.

* Kim diyorsa Taksim'e gidelim, orayı bölmek için söylüyor. Onun için söyletiyorlar, o fikri aşıyorlar. O yüzden gençlere söylüyoruz, bugün Taksim'e gitmek için kemerlere doğru 3-5 bin kişinin gitmesi, oradan püskürtülerek gelmesi, o bahaneyle bütün meydana gaz sıkılması, suçsuz yere, boşu boşuna can yanması doğru bir strateji değil. Ama buradan söz veriyoruz, şimdi Saraçhane'yi, İstanbul'un iradesini savunacağız. Günü gelince nasıl 5 gündür 6 gündür sokakları ve meydanları bütün yasaklara rağmen geri aldıysak, o gün gelecek Taksim'i de yüzbinler, milyonlar hep birlikte geri alacağız.

SARAÇHANE'DE "KÜFÜR" POLEMİĞİ

* Bu arada dün akşam televizyon ekranlarına, sosyal medyaya yansıyan 3-5 kişinin hangi ru haliyle, hangi saçmalıkla, hangi terbiyeyle yaptıkları belli olmaksızın ağızlarından çıkan bir küfrün Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın annesine yöneldiğini büyük bir üzüntüyle duydum. Attığım tweeti aynen gözünüzün içine baka baka söylüyorum. Canlı yayınlarda söylüyorum. Tayyip Erdoğan'ın ölmüş annesine edilmiş küfrü kendi anneme edilmiş sayıyorum. Kendi anneme edilmiş sayıyorum. Bizim işimiz temiz bir dilledir. Bizim işimiz hakaretle, küfürle değildir. Bu iş aynı aynı bakın kimler kimlere yaptırıyorsa şundan emin olun. Dünyanın en demokratik, en insancıl eylemleri olan Gezi eylemlerini, yok efendim camide içki içtiler, caminin içine girdiler ya da Tayyip Bey'in annesine küfrettiler diye ki öyle bir küfrü kendi elleriyle silen Osman Kavala'nın halen cezaevinde hükümlü olduğunu hatırlatmak isterim.

* O küfrü kendi elleriyle silmişti. Şimdi de benzer senaryolar uygulanıyor. Tayyip Erdoğan'ın rahmetli anneciğine küfreden de, oraya buraya küfür yazan da ya da suçsuz polise suçsuz yere saldıran da emin olun ne Taksim'in, ne Saraçhane'nin, ne Türkiye'nin dostu değildir. Bütün gençleri provokasyonlara karşı uyarıyorum. Amma velakin içerideki provokatörler bir yana, onlar elbette olur gelirler, dikkat etmek lazım ama suçsuz günahsız, iyi niyetli gençlerimizi marjinal diye ifade eden, onların haklı tepkilerini haksız göstermeye çalışan kirli akla da sesleniyorum. Bir marjinal varsa farklı görüşlerden olduğu halde, en soldan en sağa kadar birbiriyle dayanışan, kol kola giren, birlikte slogan atan, demokrasiyi ve bu ülkenin yarınlarını savunan gençler değil, onların hepsinin birden nefretini kazanan sizlersiniz marjinal, sizlersiniz.

BOYKOT LİSTESİNİ YİNELEDİ

* Biz Saraçhane'yi görmeyenlere göstermeyi hep birlikte başardık. Dedik ki: "Ya bizi göreceksiniz ya da yerin dibine gömüleceksiniz." Çok sayıda televizyon kanalı, çok sayıda televizyon kanalı bu uyarılardan sonra kendine çeki düzen verme, birilerinin hesabına yayınlar yapmak yerine halkın haber haklarına saygı gösterme noktasında adımlar attı.

* Ama atmayanlar ve ilişkili oldukları üzerinden bir çalışma başlattık. Dün akşam açıkladık, bu akşam da açıklayacağız. Bundan sonra da bir tarafsız bu yayınları takip eden ve bunlarla ilişkili firmaların boykotu için gerekli bilgilendirmeyi yapan "boykot var" sitesini hep birlikte takip edeceğiz. Ancak şu ana kadarki tutumları için A Haber ve onun gibi yandaşlaşan tamamlamlarını ama arada kalıyorlarsa diye yani Ülke TV'yi, TVNET'i ben zaten saymıyorum ama TGRT'yi, CNN Türk'ü, Kanal D'yi, Turkuaz Medya'yı ve elbette bizden aldıkları vergileri haram zıkkım ettirecek bir iftiracılıkla yayın yapan TRT'yi protesto ediyoruz. Buradan İhlas Haber Ajansı'na ve DHA'ya abone olan bütün belediyelerimizi uyarıyorum, aboneliklerinizi derhal iptal ediyorsunuz, derhal iptal ediyorsunuz.

"DÜN AKŞAM SİTESİ ÇÖKMÜŞ..."

* Dün akşam sitesi çökmüş, pek memnun olduk. Kitap, oyuncak, kırtasiye alacaksanız, çarşıya AVM'ye gidiyorsanız D&R'ın öbür tarafından yürüyorsunuz, önünden geçmiyorsunuz. Sattığı kitabın parasını Erdoğan'a yollayan idefix.com'a girmiyorsunuz.

* Mobilya, halıyı, yatağı Kilim Mobilya'dan almıyorsunuz. Oteli, uçağı, turizmi ETS'nin ötesinden dolaşarak planlıyorsunuz. İhlas ev aletlerinden uzak durup, zaten alsan da çıkmıyor ama Milli Piyango'ya bundan sonra kuruş vermiyorsunuz.

"MİLANGAZ, LİKİTGAZ VE TÜRK PETROL'DEN BASKIMIZI, BOYKOTUMUZU ÇEKİYORUZ"

* Futbol basını altında sahte bahis sitelerini arattırmayacak işlere kalkışanlar var. Milletin iliğini kemiğini, iliğini sömürdüler. Misli.com'la, iddaa.com'la yolları kesin bir dille ayırıyorsunuz, kesin şekilde. Dün arkadaşlar liste hazırlarken Milangaz, Likidgaz, Türk Petrol dediler, bunların 2020'de Demirören'i kurtarmak için maalesef OYAK sırtına yük etmişler ama bunlar alınmazsa OYAK zararı var. O yüzden Milangaz, LikiTgaz ve Türk Petrol'den baskımızı, boykotumuzu çekiyoruz.

* Soranlar var: "Ya EspressoLab'la Ülker nereden çıktı?" Vallahi nereden çıktı biliyor musunuz? Yapacaklarsa gençlerin gönlünü yapacaklar. Bütün üniversite öğrencileri Ülker Ülker diye bağırdılar, EspressoLab'a protesto ettiler. Biz de dedik ki: "Sakın ha sakın hangi kahveyi içerseniz için ama sakın EspressoLab'dan içmeyin." Öğrenciler de alkışladılar. Bundan sonra biz de semtine uğramıyoruz. Ve bir uyarı var. Efendim, Demirören bu kadar kötülüğü yapıyor bize. Bütün gece CNN Türk'ten sövüyor, Kanal D'den yanıltıyor. Toplantıları vermiyor, her türlü iftirayı atıyor.

* Sonra İstiklal Caddesi'nde Demirören AVM varmış, "Ona da girmeyin." dedim. Diyorlar ki: "Orası başkası tarafından yakın zamanda satın alınmış." Kardeşim Demirören adı orada durdukça girmiyoruz.Tabelayı değiştir girelim. Değiştir tabelayı girelim. Bugüne kadar, bugüne kadar büyük emekler, büyük gayretlerle, büyük hizmetler verildi. kayyuma kalkışıldı. Sayenizde, sayelerinde, on milyonlar sayesinde engel olundu. Bakın kayyum olursa ne olurmuş biliyor musunuz?

* Dün Şişli Belediyesi'ne sabah 8.30'da kayyum atandı. İlk icraatı ne oldu biliyor musunuz? Şişli Kent Lokantası'nı kapattılar. Şişli Kent Lokantası'nı kapattılar. Bu yüzden Türkiye'nin dört bir yanına eğer yoksullar için, öğrenciler için, dar gelirliler için, asgari ücretliler için, emekliler için ne yapılıyorsa devam etsin istiyorsanız, Ekrem Başkan'a ve yol arkadaşlarına destek vereceksiniz. Aksi takdirde, aksi takdirde bu kayyumın gelip de ne yapacağı ortadadır.

ÖZEL'DEN SARAÇHANE ÇAĞRISI

* kayyumın derdi artık vatandaşın değil, uzun süredir karnıkalan yandaşın doyurulmasıdır. Tayyip Bey'in kayyumından başka bir şey beklenmez. Sakın ha aldanıp da bu Tayyip Bey'in kayığına binilip demokrasiden dışarı başka bir yere gidilemez. Sakın ha sakın. Bugün akşam bir davet var. Sabahtan Ekrem Başkan'a gittim. Sıkı sıkı sarıldık, size selamlarını getirdik. Bugün akşam, bugün akşam 7. gün. Yarın İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan vekilini seçecek. Biz de İBB'yi başkan vekiline emanet ederek daha sonra bambaşka, herhalde ilk ziyareti de gelenekselleşmiş şekilde Ekrem Başkanımızın memleketinde, Ekrem Başkanımızın ilçesinde, Murat Çalık Başkanımızın büyük bir heyecanla hazırladığı geleneksel iftarı için Kadir Gecesi'nde Beylikdüzü'nde olacağız. 

* Ama bu akşama bir davet var. Bu akşam Ekrem Başkanımız bütün İstanbulluları, İstanbul'u sevenleri ve İstanbul'u koruyanları hep birlikte bir kez daha Saraçhane'ye, 7. günde, 7. günde dünya tarihine aynı meydanda, aynı saatte ara vermeksizin 7 gün üst üste aynı direnişi aynı kararlılıkla göstermek için davet ediyor. Öncesinde gençlerimizi, polislerimizi ve demokratik, barışçıl tepki göstermeye gelen herkesi Ekrem Başkanımızın iftar sofrasına davet ediyoruz.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER