CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, "Çürümüş saray rejimi, kendisine yazlık, kışlık, yürüyen, uçan, kaçan saraylar yaptı. Ama şu gençlerimizin yurt ve barınma sorununu 20 yıldır çözmedi" ifadelerini kullandı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez'de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Güç yozlaştırır. Mutlak güç, mutlaka yozlaştırır.” Gücün tek elde toplandığı Saray rejimlerinde, yozlaşma ve çürüme kaçınılmazdır. “Danimarka Krallığında, çürüyen bir şeyler var.” İşte Shakespeare'in Hamlet adlı eserindeki bu meşhur tirat; Saray rejimlerindeki yozlaşma ve çürümeyi, ta çağlar ötesinden bugünlere taşır.
İnsanlığın yüzyıllarca süren özgürlük mücadelesinin, bu çürümeye bulduğu çarenin adı ise “Demokrasi ve Hukuk Devleti”dir. Demokrasilerde, Saraylara yer yoktur. Çünkü saraylar içindekilerle beraber yozlaşıp çürürken, toplumu da çürütür. Demokrasi bu çürümeyi engelleyen, gücün dengelenip, denetlendiği rejimlerin adıdır.
TÜRKİYE'DE ÇÜRÜYEN BİR ŞEYLER VAR
Ne yazık ki bugün, “Türkiye'de de çürüyen bir şeyler var.” Çürüyen Erdoğan'ın tek kişilik Saray Rejimi. Çürüyüp, kokuşan bu rejimin, her yerinden irin akıyor. Kötü kokular arşı alaya yükseliyor. Güzel ülkemizin havasını zehirliyor. Pisliğin üstünü örtmek için, baskıya ve yalana sarılıyorlar. Baskıyla, yalanla millete hesap vermekten kaçanlar, çürüme ve yozlaşmayı daha da hızlandırıyor. Arsızlık bu çürümüş yönetimin elinde, tek siyasi sermayeye dönüşüyor.
Bunun en son örneğini, Erdoğan'ın Soçi dönüşünde gördük. Erdoğan 20 yıldır iktidarda. Üstüne diktirdiği saray rejimi kılığıyla, 4 yıldır işleri tek başına yürütüyor. Balıklı Rum Hastanesi'nde yangın çıkıyor. Sarayın sözcüsü sıkılmadan millete yangına müdahale edebilmek için, Erdoğan'dan talimat beklendiğini söylüyor. Ne zamandan beri, İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı itfaiye, Erdoğan'ın emrine girdi?
KPSS SKANDALI ÇÜRÜMEYİ GÖZLER ÖNÜNE SERDİ
Ne diyelim; “Arsız güçlü olunca, haklıyı suçlu çıkarmaya uğraşırmış.” Saray ve şürekâsının yaptığı tam da bu… Aslında KPSS sınav sorularının çalınması, Saray rejimindeki korkunç çürümeyi, bir kez daha gözler önüne serdi. Gençlerimizin sosyal medyadan feryatları yükselmeseydi, milletin baskısı, bu rezaleti örtbas edilmez noktaya getirmeseydi, Erdoğan yine geçmişte yaptığını yapardı. Çalınan sorularla, yüzbinlerce evladımızın hakkının, hukukunun yenmesine, göz yumardı.
HALA LİYAKAT YERİNE SADAKAT DİYORLAR
Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu olarak, ÖSYM ve ÖSYM'deki sınav usulsüzlüklerinin araştırılması için, 2009 yılından bu yana tam 20 önerge vermişiz. Hepsinde de Erdoğan kulağının üstüne yattı. Ülkenin askeriyesini, adliyesini, mülkiyesini, nasıl FETÖ'ye teslim ettiyse, ÖSYM'yi de teslim etmiş. Liyakat yerine, tarikat ve sadakat demiş. Uyarılarımızı dinlememiş. Zaman kimi haklı çıkardı? Elbette mutlu değiliz ama bizi haklı çıkardı.
Şimdi tam da seçim öncesi, bir kez daha suçüstü yakalanınca, hasarı kontrol edebilmek için Devlet Denetleme Kurulu'nu görevlendirdi Erdoğan. Ardından da bu sınavı iptal etmek zorunda kaldı. Milyonlarca gencimizin hayalleriyle, umutlarıyla oynadılar. Milyonlarca ailenin emeğini çaldılar. Ama hala liyakat yerine, Saraya sadakat ve tarikat demeye devam ediyorlar. Hatalarından hiç mi hiç ders almıyorlar.
Erdoğan hatasında ısrar ediyor. Hata bir kez olursa hatadır. Tekrarlanırsa, bu artık bir tercihtir. Erdoğan'ın tercihi de bellidir. Yanlışı yanlış yerde aramak, yanlışların en büyüğüdür. Yaşadığımız bu sınav skandalının sorumlusu, Çürümüş Saray Rejimidir. Bunu da milletimiz çok iyi bilmektedir. Gereğini yapmak, Erdoğan'dan bunun hesabını sormak için, sabırsızlıkla sandığı beklemektedir.
ÇÜRÜME O KADAR KORKUNÇ Kİ FİLTRE KURTARMIYOR
Çürümüş saray rejimlerinde işler, karanlık dehlizlerde, kapalı kapılar ardında yürütülür. İhaleler kime verilecek, kimler ihale edilmiş işi, kimlerin ihale edilmiş işleri ellerinden alınacak, hepsi sarayın karanlık dehlizlerinde karara bağlanır. Saray Rejimlerinde, devletlerarası ilişiklerde de, şeffaflık değil, karartma hâkimdir. Aile üyeleri devlet protokolüne taşınır. İkili toplantılara devlet görevlileri değil, sadakatinden şüphe duyulmayan, aileye yakın, özel seçilmiş tercümanlar alınır.
Pazarlıklarda ne söylendi, neyin sözü verildi, devlet kayıtlarına girmesi arzu edilmez. Öyle ya, “söz uçar, yazı kalır.” Bir gün bu yazılı kayıtlar çıkar, delil olur. Erdoğan Putin ile baş başa görüşme için yine Soçi'ye gitti. Nedense görüşme sonrasın da, hem Erdoğan, hem de Putin kameraların karşısına geçip, soruları yanıtlamadılar. Ruslar bu talebin, Erdoğan'dan geldiğini iddia ediyor.
Belki Erdoğan ve Putin yan yana soruları cevaplarsa, Akkuyu Nükleer Santrali'nde neler dönüyor, Ruslar Türk şirketini nasıl kovabiliyor, daha iyi anlayacaktık. Ama Erdoğan'ın buna izin vermediği anlaşılıyor. Onun yerine Erdoğan uçan sarayında, sen, ben, bizim çocuklar diyerek, topladığı sözde gazetecilere, Saray filtresinden geçmiş bir demeç vermiş. Ama artık çürüme o kadar korkunç ki, filtre miltre kurtarmıyor.
ERDOĞAN PUTİN'İN ŞANTİYE ŞEFİ Mİ?
Erdoğan, “Akkuyu'daki çalışmaları yerinde, bizzat heyetimle beraber izleyeceğim. Ondan sonra da Sayın Putin'e, oradaki gelinen durumu aktaracağım” diyor. Ben buradan soruyorum, ne zamandan beri Erdoğan Putin'in şantiye şefi oldu? Bunlar ne biçim sözler? Akkuyu'da neler olduğunu anlamak için, atlayıp şantiyeye gitmek, oradan Putin'i arayıp, şantiyenin son durumunu raporlamak nasıl bir iş? Allah Aşkına! Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamının, düşürüldüğü duruma bir bakın.
Memleket toprağında Akkuyu'da neler olduğunu öğrenmek için, Erdoğan, şantiyeye gidecekmiş. Niye? Çünkü santral bizim değil, Rusların. Altını bir kez daha çiziyorum. Santral Türkiye'nin değil, Rusya'nın. Santralde üretilecek elektrik kimin? O da Rusya'nın. Türkiye, Akkuyu'da üretilecek elektriğin sadece müşterisi. Hem de elektriğin kilovatsaatine, 15 yıl boyunca KDV hariç 12,35 sent gibi, fahiş mi fahiş bedel ödemek zorunda olan bir müşteri…
Biz Ruslarla daha önce de ortak projeler yaptık. Aliağa Rafinerisi, İskenderun demir-çelik gibi, önemli sanayi tesislerimizi Ruslarla beraber inşa ettik. Hem de soğuk savaşın en çetin zamanlarında. Ama bu tesislerin anahtarlarını hiçbir zaman Ruslara vermedik, anahtarlar Türkiye'de kaldı. Ama Akkuyu'nun anahtarı Türkiye'de değil. Anahtar Ruslarda…
VATANDAŞLA ALENEN ALAY EDİYORLAR
Dar gelirlinin vazgeçilemeyecek masraflarından biri beslenmeyse, diğeri de barınma tabi ki. Birkaç milyonu aşan fiyatlarla artık ev almak sabit gelirli için hayal ötesi. Kiralar almış başını gitmiş. TÜİK'e göre son bir yılda kira artışı, sadece yüzde 26,8. Vatandaşla alenen alay ediyorlar… TÜİK'in makyajlı rakamlarını bırakıp, hayatın gerçeklerine baktığımızda, kiralar son bir yılda: Adana'da yüzde 144, Bursa'da yüzde 149, Ankara'da yüzde 156, İstanbul'da yüzde 161, İzmir'de yüzde 164 artmış. Ama dahası da var…
Biliyorsunuz üniversite öğrencilerinin üniversitelerle ilgili tercihleri sona erdi üniversiteyi kazanan öğrencilerin. Yakında da bunun sonuçları açıklanacak. Gençlerimiz, gidecekleri üniversitelerden önce, gidecekleri illerdeki barınma imkânlarına, kiralara bakıyor. Öğrenci sayılarıyla öne çıkan illerimizde, son bir yıldaki kira artışları korkunç. Kiralar Eskişehir'de yüzde 162, Konya'da yüzde 173, Erzurum'da yüzde 130, Antalya'da yüzde 244 artmış.
Üniversite yerleştirme sonuçları açıklandığında, bu kiraların nerelere gideceğini Allah bilir. Başka illere gidecek gençler ve aileleri şimdiden kara kara düşünmeye başlamışlar. Çürümüş saray rejimi, kendisine yazlık, kışlık, yürüyen, uçan, kaçan saraylar yaptı. Ama şu gençlerimizin yurt ve barınma sorununu 20 yıldır çözmedi.