
Raymond Chandler’ın romanından uyarlanmış 1944 yılı Hollywood yapımı “Çifte Tazminat-Double Indemnity” filminde kocasının ölümünden sonra sigorta parası alabilmek için cinayet tasarlayıp bu plana sigortacısını da kasten ortak eden bir kadının hikâyesini izlemiştik.
Kara film (film noir) tarzının başyapıtlarından birisiydi, ibretlik filmdi. Ders alınması beklenirken o günden bu yana sigorta parasına tamah edenlerin cinayet planları hiç eksik olmadı. Bu bitmeyen, “Öldüreyim de parasına konayım” hırsı İhtiras Tramvayı gibi dur durak bilmiyor. Nihayet geçenlerde yine hortlayıp ortaya çıktı.
TETİKÇİ SÜRPRİZİ!
Alberta eyaletinin Calgary kenti yakınlarındaki Carstairs kasabasında yaşayan Audra Lynne Symbalist adındaki kadının planladığı cinayet için, üstelik o akşam kocasıyla kutlayacağı 18. evlilik yıldönümü şerefine gidecekleri restorana birkaç saat kala tetikçisiyle anlaşmak üzere ıssız bir yerdeki benzincide verdiği randevu her şeyi ortaya çıkaracaktı. Kiralık katil olan tetikçi, bir sivil polisti ve Audra’nın korkunç cinayet hevesi kursağında kaldı.
Kasabada kuaför dükkânı işleten Audra, kasten cinayete teşebbüs suçundan tutuklandı, çıkarıldığı mahkeme tarafından 5 yıllık hapis cezasıyla mahkûm edildi, cezaevine kondu.
Donald Symbalist adındaki eşi, bir süre önce sigorta şirketine, kazayla yahut kasten öldürülmesi halinde karısına 500 bin dolarlık bir ödeme yapılmasını sigorta poliçesine ekletmişti. Tıpkı “Çifte Tazminat” filmindeki gibi kazayla ölüm halinde sigorta ödentisinin çift tarifeyle ödeneceği ümidi Audra’nın gözünü döndürmüş olmalı. Soğukkanlılıkla planını yaptı ancak tetikçi olarak bulduğu kişinin sivil polis çıkacağını tahmin bile edemezdi.
1000 dolarlık avansı ödemek üzere tetikçi kılığındaki polis memuruyla benzincide buluşmayı kararlaştırdılar. O gün evlilik yıldönümü olduğundan Facebook’ta bir duyuru yaparak kocasının gönlünü almayı da ihmal etmedi. Böylece güya dikkatleri üzerine çekmeyecekti.
“18 yıl! Sevgilim, inanması ne kadar zor. Akşam yemeğinde buluşmak için sabırsızlanıyorum” diye yazıyordu. Bu sözlerin arkasına da Kanada İngilizcesinin günlük kullanımında sevinç ifadesi, coşku nidası olarak kullanılan “Whoot whoot!” diye eklemekteydi.
Tetikçiye, uzun yol kamyon şoförü olan kocasının aracıyla yollardayken bir kazaya uğrayarak ölmesini tercih ettiğini söyledi. Cinayet temiz bir kaza süsüyle olmalıydı. “Tam anlamıyla sürpriz olmalı yoksa herkes benden şüphelenebilir” diye tektikçiye akıllar vermeyi de ihmal etmedi.
Cinayetin ortaya çıkması da baştan sona filmlik! 60 yaşındaki Audra’nın cinayete niyetli olduğunu öteden beri sezen yakın bir arkadaşı, RCMP adıyla bir tür jandarma görevi yapan Kanada kraliyet atlı polis karakoluna kuşkularını bildirmiş, takibe geçen polis de kadını tuzağa düşürmüştü.
Donald’ın bu cinayet planı ortaya çıktıktan sonra karısına duyduğu şefkatin derecesi azalmış görünmüyor. Ancak “Elveda Audra” dedikten sonra ilişkisini bitireceğini belirtip mahkemedeki ifadesinde “İhanete uğradım ama affediyorum” diye ekleyerek büyüklük bile gösterdi.
Mahkemede pişmanlığını dile getiren Audra, “Kendi sessizliğimde acı çekiyorum. Böyle bir şey yapacağımı hiç düşünemezdim. Beynim beni ele geçirdi. Keşke zamanı geri alabilsem” dedikten sonra yine sessizliğe büründü. Duruşmaya son verilirken “İyileşme sürecinin bir parçası olarak ailene yaptıklarınla yüzleşeceğini düşünüyorum” dedi yargıç.
Arkasından demir kapılar kapandı, sürgüler sürüldü, kilitler çıngır mıngır kitlendi. Beş yıl sonra açılacaklar.
ABD TARZI SİGORTACILIK DEFOSU
Bu aksataların filmleri de hiç bitmez. Audra olayından da bir film çıkarsa şaşmam! Amerikan film endüstrisinin en bereketli senaryo ve konu kaynağı bu mevzular.
1946’da ve sonra 1981’de ikinci kez filme alınan “Postacı Kapıyı İki Kere Çalar” gibi daha niceleri hep Amerikan tarzı sigortacılık dünyasının defosundan ilham alıyor.
Mesela Kathleen Turner’in başrolü oynadığı “Ateşli Vücutlar”da kocayı öldürecek olan kiralık katil bir avukattı.
1996 yapımı Cohen kardeşlerin yönettiği Fargo filminde roller değişir. Bu kez katil koca olacaktı, karısını kaçırtıp fidye istemeyi planlamış, planları altüst olmuştu.
1944 yapımı “Penceredeki Kadın” filmi, yine sigorta parasına göz diken bir kadının kocasını öldürme planları temasına dayanır.
Bitmedi, aynı yıl “Benim Tatlı Katilim” adlı filmde yine sigorta parasına göz dikip kocasını öldürmeyi planlayan kadın karşımıza çıkar.
Bu filmlerin en unutulmazı, sinema tarihinin en ünlü dansıyla tanınan kızıl saçlı güzel Rita Hayworth’un baştan çıkarıcı rolüyle oynadığı “Şeytanın Kızı Gilda” filmidir ki, anlatılsa hiç olmaz, illa seyri şarttır.
Böylesi bütün şeytani işlerin başyapıtı ise bir trajik eser olan Macbeth’ten başkası değildir. Lady Macbeth’in hırsı ve eşini cinayete sürüklemesiyle Shakespeare’in yaratıcı dünyasından çıkıp yüzyılları aşmış o muhteşem hikâye zaman ve mekân dinlemeden hep karşımıza çıkıyorsa kuaför katil adayı Audra’yı anlamamız zor olmayacaktır.
Bunların hepsini elbette anlıyoruz, aklımız alıyor ama yine de bir türlü havsalamız almıyor.