Siyaset

Doğu Perinçek, Öcalan’a gönderdiği mektubu yayımladı

Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek, sosyal medya hesabından 2000 yılında terör örgütü PKK’nin lideri Abdullah Öcalan'a gönderdiği mektubu yayımladı.

Doğu Perinçek, Öcalan’a gönderdiği mektubu yayımladı
18-03-2025 08:09
18-03-2025 08:56

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan süreçte, terör örgütü PKK’nin lideri Abdullah Öcalan’ın örgütü fesh etmesiyle devam eden sürece ilişkin yeni hamleler gelmeye devam ediyor. 

Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek, resmi sosyal medya hesabından 23 Mayıs 2000 yılında Öcalan'a gönderdiği mektubu yayımladı.

Aydınlık Gazetesi’nde yayımlanan mektuptan öne çıkanlar şu şekilde:

“Sayın Abdullah Öcalan,

Avukatlarınız selamlarınızı gelirdi ve önümüzdeki süreçle ilgili görüşlerimi sordular. Onlara anlattıklarımı, Türkiye'nin bağımsızlık ve birliği için duyduğum sorumluluk gereği, ayrıca size yazmayı yararlı gördüm.”

"Demokrasi ve insan hakları" veya "Kopenhag kriterleri" dedikleri program, bir demokrasi programı değil, fakat tıpkı Irak ve Yugoslavya'ya karşı yaptıkları gibi parçalama ve denetim altına alma siyasetinin araçlarıdır. Sürece ülkemiz açısından bakarsak, ABD ve Avrupa, Türkiye'den tek bir şey istiyor: "Kriz bölgelerinde müdahale gücü" rolünü üstlenmesi. Bu misyonu kibar bir ifadeyle "Batı için güvenlik üretmek" diye özetleyenler de vardır.

Kopenhag kriterleri falan, hepsi bu dayatmanın hizmetindedir. Nitekim Türkiye AB aday üyeliğine kabul edilince, Alman hâkim güçlerinin Die Welt gazetesi, olayın esas anlamını şöyle saptamıştır: "Türkiye, AB aday üyeliğini kabul etmekle, evlatlarının canını büyük maceracı müttefik uğruna feda etmeye hazır olduğunu göstermiştir." (Die Welt, 18 Aralık 1999) Buradan da anlaşılacağı üzere, Türkiye'nin Avrupa kapısında denetim altına alınması, ABD'nin politikasıdır.

Economist dergisi ise, Türkiye'nin aday üyeliğinin tarihsel süreç açısından ne anlama geldiğini açıkça belirlemiş, olayı "Kemalizmin sonu" başlığıyla duyurmuştur. AB aday üyeliği ile Kemalist Devrimi tamamlamak iki karşıt süreçtir.Herkesin önüne şu soruyu koyması gerekiyor: Mehmetçiği Batı'nın güvenliği için kriz bölgelerine süren bir rejim, demokratik olabilir mi?

İkinci bir soru daha: IMF reçetesi gereği, köylüye destek akçalarını kaldırarak Türkiye tarımını çökerten ve özelleştirme yoluyla bir milyondan fazla işçiyi sokağa atacak ve SSK'ları tasfiye edecek bir rejim, büyük çoğunluğa şiddet uygulamak dışında bir tercih hakkına sahip midir?

İç piyasayı bile yabancı hipermarketlere teslim eden bir rejim, esnaf ve tüccarı tasfiye ederken, aynı zamanda onlara özgürlük verebilir mi?

"Kopenhag kriterleri" içinde, işçiye, köylüye, esnaf ve zenaatkâra, ulusal sanayici ve tüccara insaf yoktur.”

“Bu süreç, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ulusal devleti ve Cumhuriyet Devrimi kazanımlarını korumakta kararlı olduğunu göstermiştir. Dıştan gelen baskılar, tıpkı Kurtuluş Savaşı yıllarındaki gibi, Türk-Kürt birliğini pekiştirme gereğini de ortaya çıkarmış ve Acil Kardeşlik Çözümü'nü gündeme getirmiştir. Dışa karşı bağımsızlığı ve içte laikliği savunmak, demokratik süreci kaçınılmaz olarak ateşlemiştir. Süreç kuşkusuz iniş çıkışlıdır, zaman zaman geri dönüşleri içerir. Ancak ben bu süreçte Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ulusal devlet ve Cumhuriyet Devrimi mevzisinde kararlı bir tavır alacağına, emperyalist baskılara teslim olmayacağına güveniyorum. Bu güvenimi de her yerde olduğu gibi burada da ifade ediyorum.”

“Kürt sorununun demokratik çözümü, Batı ile işbirliği yapıldığı için değil, Batı'ya karşı kesin tavır alındığı için hızlanacaktır. Kürt sorunu, Batı ile işbirliği yapıldığı ölçüde sürüncemede kalır; Batı'yı Kürt sorununun içine davet eden uygulamalara ne kadar kararlı bir tutumla son verilirse, çözüm o kadar demokratik ve çabuk olacaktır. Çünkü Kürt sorunundaki esas engel, artık Kürt realitesini kabul etmeyen iç kuvvetler değil, Kürt sorununu Türkiye'ye karşı kullanmak isteyen dış kuvvetlerdir. O dış kuvvetlere karşı, ne kadar güçlü bir Türk-Kürt birliği kurulursa, güven ortamı o kadar sağlıklı olur ve demokratik çözümler de güncelleşir. Eğer, Kürt sorununu çözmede, Türkiye'ye karşı Batı'nın baskısından yararlanmayı düşünenler olursa, bu, Türkiye üzerindeki tehditle birleşerek sorunu çözmeye kalkışmak anlamına gelir.”

“Matematik formüllerle ifade edecek olursak: Türk+Kürt demokratik çözüm.

Batı+Kürt çözümsüzlük. Türk+Kürt birliği, Kurtuluş Savaşı'ndaki gibi Batı'dan gelen tehdide karşıdır.

Batı+Kürt formülü ise, Türkiye'ye karşıdır.

Bugünkü koşullarda Batı'nın yanında olmak, aslında Türkiye'ye karşı olmak anlamını taşımaktadır. Sizin de dikkatinizi çekmiştir, Türkiye'nin bütünlüğü içinde yer almak, Batı'nın hoşuna gitmiyor.”

“PKK ve HADEP dağıtılmalıdır. Ayrı örgütlenme temelinde kurulan bu örgütler korunduğu sürece, bölücülük seçeneği saklı tutulacak ve uygun koşullarda gündeme sokulacaktır. Batı devletleri, bu seçeneği elde bulundurmaktan vazgeçmiyorlar. Kaldı ki, ayrı örgütlenme kaçınılmaz olarak ayrılığa hizmet eder. Öyleyse, birlik isteğinin biricik ifadesi, PKK ve HADEP'in dağıtılması ve birlikte örgütlenme pratiğine girilmesidir.”

23 Mayıs 2000’de başta Abdullah Öcalan olmak üzere Kürt liderlere bir mektup gönderdik. Bu mektupta Kürt sorununun çözümüne ve Türkiye’nin yaşadığı sürece ilişkin tahlillerimizi ve programımızı anlattık.

Mektup:https://t.co/0guhnjOPMa— Doğu Perinçek (@Dogu_Perincek) March 17, 2025

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER