Kültür & Sanat

Yüzyılımızın onur ‘yüz’leri… M. Sadık Aslankara'nın yazısı...

1923, 1924, 1925; ardışık üç tarih… Önce cumhuriyetimizin, arkası sıra Cumhuriyet’in yüzüncü yılını kutladık, derken bunları kurumlaştıran irade temsilcilerinin ardılı, gazetenin de başyaşatıcı öncülerinden İlhan Selçuk’un yüzüncü yılına geldi sıra. İşte nic

Yüzyılımızın onur ‘yüz’leri… M. Sadık Aslankara'nın yazısı...
06-03-2025 00:00
06-03-2025 10:35

Fotoğraf: VEDAT ARIK“Yontusunu yapan kişi” ne anlama gelir bu anlamda kimleri anabilirsiniz? İlhan Selçuk, mahpushanedeki betimiyle dostunu şöyle anıyor: “Şevki Erencan, gür bıyıklı, kara kaşlı, yağız tenli, çıplak başlı, dosdoğru, dimdik, gıllıgışsız, akyürekliydi; can arkadaşımdı benim, dostumdu.”O sıra birlikte yattıkları Sabahattin Eyuboğlu’nun ona yönelik incelikli tutumuna bakarak “Şevki’nin kimliğinde”, aslında “‘düşün’e dayanan bilgelikle alınterine dayanan bilgeliğin bir bütün olduğunu” sezdirir bize İlhan Selçuk böylece. (Düşünüyorum Öyleyse Vurun; 2004’ten, 39-40)Bilgi sahibi olmak kuşkusuz iyi, ama bilgelik ayrı bir değer yine de. Kendi yontusunu yapabilmek için bir bilgelik hüneri gerekiyor diyebiliriz. Böylesi yontuyu, yamukluğu yumukluğu olmayan bireyleşmiş dosdoğru biri, hadi söyleyelim, bu nitelikleri taşıyan kişinin kendisi yapabilir değil mi?Yazınsal tür olarak aldığımız deneme de zaten usta yazarlığın yanında bilgelik gerektirir. Çünkü deneme, bilgi paylaşımı gereğiyle kimi verileri aktarıp sonuç üreten, örneğin makale benzeri bir yazı türü değil, ya ne, tersine düşlerle düşüncenin yoğrulduğu, adeta uçkunlarla uzaya fırlatılan bir olgunluk-ermişlik hendesesi, öyle ya, sorgulayan bir dil-mantık yapısı hesabına dayanıyor deneme.DENEMENİN DİLİYLE DÜŞÜNCE UÇKUNLARI…Kendi yontusunu yapan İlhan Selçuk, denemenin dili-mantığı temelinde yükselen, bugün kaçıncı basıma ulaştığını bilemediğim yapıtlarıyla işte yine karşımızda. İlk yayımlanış tarihlerine göre sıralayalım: Ağlamak ve Gülmek (1982), Düşünüyorum Öyleyse Vurun (1984), Görülmüştür (1986), Japon Gülü (1989), Duvarın Üstündeki Tilki (1994), İskele Sancak / Sol-Sağ-Şeriat (1996), Enel Hakk’ın Hakkı (1998).Aydınlanma tarihimizin öteki idealistlerince de sergilendiği üzere eğilip bükülmeyen kişilik yapısıyla bir örnekçe İlhan Selçuk, denemeci kalemiyle Türkçenin ermişlik kazanında bilgiyle bilgeliği yoğurup okur ayırdına varmasa da onu bir çırpıda bu denemelerden içeri çekiveren bir usta.Atasözlerimiz, deyimlerimiz, manilerimiz vb. vardır ya; salt seslemleriyle bile dilimizde nasıl da bayramyeri şenliğine, parlamaya yol açar. Bir yazınsal tür olarak denemedeki sorgulayıcı dil de Montaigne’den bu yana, kendi sözüyle pazaryerindeki zerzevatçıların ağzından, yaratıcılığa koşut öylesine gür yanışlar eşliğinde düşünce uçkunları zıplatarak günümüze, yaşamımıza ağıyor işte.Ne zaman açsanız sayfalarını, usta bütün denemecilerde gözlenen dildeki seçiciliğin bir örneğini İlhan Selçuk denemelerinde de bulursunuz. Gereksiz ne tek sözcük vardır onda ne de eksik kalmış anlatım, boş bırakılmış bir yan. Sıkıca ördüğü artalan tokluğu bir yana ayrıca yan anlam ağlarıyla da güçlü bağlar ekleyip öyle geliştiriyor o bütün metinlerini.Bu yüzden denemedeki kalemi anlam bulanıklığına yol açmadığı gibi bu dili sayfalara yayarken beklenen ince işçilikten, zarafetten, albeniden de hiçbir zaman vazgeçmiyor, hatta bu arada anadile minnetini bir çalım özellikle sezdirmiş gibi de oluyor.GÜNCELİN UÇUCULUĞU, DENEMENİN KALICILIĞI…Aklın, özgürlüğüne kavuşmasıyla hayat bulan “deneme”, kuşkusuz bizde de aydınlanmanın önünü açtığı yazınsal tür bağlamında yeşerip ivmelendi, ama yerinde saymadı, kökleşip bir iyi yayıldı, göz kamaştırıcı örnekler de verdi.Bu olgu, denemenin açık biçimde ancak düşünce toplumlarında yaşam bulacağını gösteriyor bize. Nitekim Anadolu aydınlanmasıyla elde edilen bir kazanç da kişilerin, bireysel edim yönüyle düşün toplumu yaratılma sürecinde hiç de geri durmadığı, ötesinde azımsanmayacak katkı koyduğu, sonuçta düşünen toplum olmanın önündeki engelleri birlikte ortadan kaldırmakta doğrudan rol üstlendiği.Nasıl oluyor bu? İlhan Selçuk’a bırakalım mı?“Tarih bize çok şey öğretiyor; her şeyden önce halkların nasıl değişip dönüştüğünü anlatıyor. Önce bir kişide ya da bir azınlıkta beliren fikir, sonradan halkın bir bölümünü sarıyor, ardından çoğunluğunu kapsıyor.” “Bugün ülkemizde halk çoğunluğunun seçim sandığında benimser göründüğü bütün siyasal eğilimler, yarın toz olup uçacaktır.” (Japon Gülü; 1997, 69)“Demokrasi para soysuzlarının rejimi değildir; bir avuç para-soysuzu ülkeyi yönetmeye kalkıştığı zaman olacakları yaşadık ve yaşıyoruz. 1980’lerde para-soysuzları çevrelerine topladıkları yağdanlıklarıyla birlikte devlete egemen olmuşlar, 12 Eylül’ü 1990’lara taşımışlardır. / 2000’lere varmadan ülkeyi para-soysuzlarının elinden kurtarmak ve halk yönetimine kavuşturmak en yakın hedef olmalıdır. / Yoksa apaçık görünüyor ki Türkiye 21’inci yüzyıla giremeden dağılıp parçalanacak…” (İskele Sancak / Sol-Sağ-Şeriat; 2004, 37)Sahi, biz hangi zamanların eşiğini süpürüyoruz, kaçıncı yüzyıldayız? Güncelin uçuculuğuna ayak uydurup savrulanlar yiter, ortadan kaybolur. Ne ki deneme, var ettiği düşünce toplumunda kalıcılığın önünü açıp öncülük de yapar bir bakıma.Nitekim toprağa düşmüş düşünce tohumu, üzerinden nice ezici güç de geçse silindir halinde, günü gelir baş verir toprağın bağrında. Bugün Anadolu’nun her bir köşesinde toprakla yeniden yeniden buluşturulan ata tohumlarının yarattığı mucizeler ortada değil mi?İlhan Selçuk, emek emek diktiği İlhan Selçuk yontusu, işte bu nitelikleri taşıyıp koruduğu için kaldı, kalıyor, kalacak… Bütün ata tohumlarıyla birlikte…www.sadikaslankara.com, her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER