18 Ocak 2018’de şöyle bir not yazmışım:
“Her seçim önemli, demek ki 2019’da yapılacak olan seçimler çok çok önemli. 2017’de başlayan seçim tartışması 2018’de yine gündemde yine her konuşmalarında vurgu yapılıyor.
Kendileri olmasa ‘Ülke bitecekmiş’ gibi konuşan liderleri dinledikçe,’Allah allah! diyor’ insan; Bizim bilmediğimiz onların bildiği ne ola ki? Türkiye bugüne kadar ne seçimler gördü, ne darbeler, ne liderler. Kaldı ki 2019. Bitecek, 2019 da geçecek 2029 da. Elbette geçecek, kim öle kim kala.
Çocukluğumdan hatırlarım, Anadolu insanı uzun süreli planlarını anlatırken ya da yarın yapılacak bir şey için “Ölmezsek inşallah” diye başlardı söze.”
Notu böyle bitirmişim, daha sonra tamamlamak üzere...
İşimiz günlük politikayı yorumlamak olmadığı için kendi kişisel ‘iş’ koşturmacalarımızdan fırsat buldukça yazdığım yazılara konu olsun diye bu notu öylece kayıtta tutmuşum, sonra tamamlamak üzere. Tamamlanamadan seçim kararı alındı.
Ve sonra süreci biliyorsunuz. 18 Nisan 2018’de seçimlerin 24 Haziran 2018’de yapılacağı kararı açıklanarak, ülkece seçim atmosferine sokuluverdik. Vatandaş olarak, yapacağımız en önemli ‘şey’ artık, sandığa gidip oyumuzu kullanmak.
Bizim ülkemizde maalesef insan ilişkilerimiz hep sorunlu olduğu için politik ilişkilerimizde sorunlu. Hep diğer partiyi, diğer parti liderini düşmanlaştırma üzerine kurulu politikalar. ’Ülkeyi en çok ben severim’, ’devleti en çok ben korurum’. Peki,insanı kim koruyacak,doğayı kim yaşatacak!? Teknoloji üretilirken, doğa tüketiliyor. Seçim meydanı, savaş meydanı gibi. Vaadler hep ‘kötüden’ kurtulma üzerine. Peki, ’kötü’ nasıl oluştu.
Bir satranç oynanıyor. Fillerin ayakları, kalelerin burçları, atlar bağlı, vezirin kellesi uçuşuyor havada. Piyonlar vezir olma derdinde.
Seçime gidiyoruz.Hayırlı seçimler ola.