USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

3 dilim baklava 80 lira!

14-11-2022

Sevgili Peygamberimiz (asm), geçim için formülü vermiş, “İktisat eden maîşetçe âile belâsını çekmez” buyurmuş. (Müsned, 1: 447) Bu formül hayatın her safhası için geçerli. Yemede, içmede, giyecekte, su, elektrik gibi zarurî ihtiyaçları kullanmada, vs…

Son İstanbul ziyaretimde, Galataport’un tarihî camilerin önünü kapatmasını yakından görmek, orada sergilenen TOGG’u incelemek, Karaköy’de açılan “Kitap-Kafe”yi görmek için sahilde yürürken, meşhur bir tatlıcının da orada olduğunu gördüm. Serde gazetecilik var ya, baklava fiyatlarını görmek ve memleketimizle mukayese etmek istedim. İçeride kasanın arkasında fiyat listesi konulmuştu. Baktım, en başta “Üç dilim kare baklava 80 TL” yazılıydı. “Vay be!” deyip çıktım. Memlekete geldiğimde, tanınmış bir baklavacıya girip fiyat listelerine baktım. Şöyle yazılmıştı: Fıstıklı yaş baklava 300, özel kare baklava 370, özel şöbiyet 400, fıstıklı dolama 440 TL.

Bu fiyatları görünce hayretler içerisinde kaldım. Demek ki bunları alanlar vardı ki işletme açıktı. Baklava, “damak zevkine” hitap eden bir tatlıydı. İnsan “Sanki yedim” dese, nefse “dur bakalım!” dese, o para ile çok daha faydalı gıdalar alınabilirdi. Meselâ, 3 dilim baklavanın karşılığı olan 80 lira ile neler alınabilir? (Geçenlerde bir marketten not aldım. Ona göre söylüyorum): 30’lu yumurta (62,5 TL) + 1 kg kırmızı mercimek (22,5 TL) (5 lira da üzerine koyarsınız); 1 kg süzme beyaz peynir (75 TL) + bir ekmek (3,75 TL); 400 gr kaçak çay (79 TL); 1 kg yerli çay (47 TL) + ½ kg siyah zeytin (28,25 TL) + 1 ekmek; 2 kg toz şeker (51,50 TL) + 2 kg un (22,5 TL) + 1 paket makarna (7,5 TL); 2 lt. ayçiçeği yağı (56 TL) + 1 kg pirinç (24,5 TL, ucuz olanından) alınabilir.

80 lira vereceğiniz 3 dilim baklavayı bir kişi yerken, bu alacağımız gıda maddelerini bir aile yer. Hem de daha faydalıdır ve daha gıdalıdır. Canınız tatlı çektiyse, mahâretli bir ev hanımı o para ile alınacak malzemelerle dört-beş kişilik ailesine çeşitli tatlılar yapabilir. (Baklavacılar kusura bakmasın!)

Bakınız, Anadolu’muzun medar-ı iftiharı âlimlerinden Bediüzzaman Hazretleri, yıllar önce “İktisat Risalesi” isimli eserinde bize nasıl iktisat dersi veriyor:

“Fâtır-ı Hakîm, insanın vücudunu mükemmel bir saray sûretinde ve muntazam bir şehir misâlinde yaratmış. Ağızdaki kuvve-i zâikayı bir kapıcı, âsâb ve damarları telefon ve telgraf telleri gibi, kuvve-i zâika ile, merkez-i vücuttaki mideyle bir medâr-ı muhabereleridir ki, ağza gelen maddeyi o damarlarla haber verir. Bedene, mideye lüzum yoksa “Yasaktır” der, dışarı atar. Bazen de, bedene menfaati olmamakla beraber, zararlı ve acı ise hemen dışarı atar, yüzüne tükürür.

“İşte, madem ağızdaki kuvve-i zâiká [tat alma duygusu, dil] bir kapıcıdır; mide, cesedin idâresi noktasında bir efendi ve bir hâkimdir. O saraya veyahut o şehre gelen ve sarayın hâkimine verilen hediyenin yüz derece kıymeti varsa, kapıcıya bahşiş nevinden ancak beş derecesi muvâfık olur, fazla olamaz. Tâ ki, kapıcı gururlanıp, baştan çıkıp, vazifeyi unutup, fazla bahşiş veren ihtilâlcileri saray dahiline sokmasın.

“İşte, bu sırra binâen, şimdi iki lokma farz ediyoruz. Bir lokma, peynir ve yumurta gibi mugaddî [gıdalı] maddeden kırk para, diğer lokma en âlâ baklavadan on kuruş olsa [1930’ların para birimi] bu iki lokma ağza girmeden, beden itibariyle farkları yoktur, müsâvidirler. Boğazdan geçtikten sonra, cesed beslemesinde yine müsavidirler. Belki, bazen kırk paralık peynir daha iyi besler. Yalnız, ağızdaki kuvve-i zâikayı okşamak noktasında, yarım dakika fark var. Yarım dakika hatırı için, kırk paradan on kuruşa çıkmak ne kadar mânâsız ve zararlı bir israf olduğu kıyas edilsin.

“Şimdi, saray hâkimine gelen hediye kırk para olmakla beraber kapıcıya dokuz defa fazla bahşiş vermek, kapıcıyı baştan çıkarır. ‘Hâkim benim’ der. Kim fazla bahşiş ve lezzet verse onu içeriye sokacak, ihtilâl verecek, yangın çıkaracak. ‘Aman doktor gelsin, harâretimi teskin etsin, ateşimi söndürsün’ dedirmeye mecbur edecek.

“İşte, iktisat ve kanaat, hikmet-i İlâhiyeye tevfik-i harekettir; kuvve-i zâikayı kapıcı hükmünde tutup, ona göre bahşiş verir. İsraf ise o hikmete zıt hareket ettiği için çabuk tokat yer, mideyi karıştırır, iştihâ-i hakîkiyi kaybeder. Tenevvü-ü et’imeden [yemeklerin çeşitlenmesinden] gelen sun’î bir iştihâ-i kâzibe ile [yalancı bir iştahla] yedirir, hazımsızlığa sebebiyet verir, hasta eder.” (Lem’alar, On Dokuzuncu Lem’a, İkinci Nükte, s. 144)

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?