Kur’an-ı Azimüşşân, hem hidayet menbâı, hem Anayasa, hem iki cihan saadetini elde etme rehberi, hem maddî-mânevî bütün dertlerimizin devasının bulunduğu bir eczane, hem izzet ve şeref yolunu gösteren bir dellaldır.
Âl-i İmrân Sûresi’nin 103. Âyet-i Kerimesinde geçen “Va’tesimû bihablillâhi cemi’an” [Allah’ın dinine ve ahkâmını beyan eden Kur’ân’a toplu olarak yapışın ve dağılmayın.] emrinde mu’cizevâri bir sır vardır. Son asırda Kur’anımızın tâbirlerine karşı kasıtlı bir saldırı başlamıştır. “Cemaat” tabiri de bunlardan biridir. Halbuki bu tâbir, Kur’anımızda geçen bir tabirdir. Müslümanların “bir arada” bulunmalarını “Kur’an’a ve sünnete bağlı bir topluluk teşekkül ettirmelerini, bu şuurla bir devlet vücuda getirmelerini” emretmektedir. Emir, “toplu olmak”, “hep birlikte İslâm’a sarılmak”tır. Bu âyetin mânâ-yı muhalifi şudur; Toplu olmayıp, ayrı ayrı olunduğu takdirde, ferdileşmeye gidildiği takdirde izmihlal kaçınılmaz olur. Günümüzde İslâm dünyasının hali buna şâhittir. Hulasatu’l Beyan tefsirinde bu konu güzel bir şekilde ele alınmıştır. Evvelâ Âl-i İmran Sûresi’nin 103. Âyetine meâlen bakalım:
“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.”
Şimdi de “Hulasatu’l Beyan” tefsirindeki açıklamayı okuyalım:
“Yani; ey insanlar! Allah’ın ahkâmını [hükümlerini] beyan eden [açıklayan] umur-u dünya ve âhiretinizi [dünya ve âhiret işlerinizi] size bildiren Kur’ân’a hepiniz temessük edin [sarılın, bağlanın] ve size her doğru yolu gösteren Kur’ân’ı terk edip herkes kendi hava ve hevesine tebâiyet ederek [uyarak] fırkalar ihdas ile dağılmayın.
“Tefsir-i Taberi ve Hâzin’de beyan olunduğu veçhile bu âyette Allah’ın habliyle [ipiyle] murad; din-i mübin ve dinin esası olan Kur’ân’dır. Hablin [ipin] asıl mânâsı; insanı isteğine ulaştıran sebeptir. Gerek din-i mübin ve gerek Kur’ân her ikisi de kendilerine bihakkın yapışan kimseyi matluba îsal ettiğinden [ulaştırdığından], mecaz tarikiyle din ve Kur’ân’dan habl ile tâbir olunmuştur. Binaenaleyh; ‘Va’tesimû bihablillâhi cemi’ân’ demek, müçtemi’ olduğunuz halde Allah’ın şeraitine yapışın demektir. Yahut hablile murad; cemaattir. Zira; vâcip Teâlâ, ehl-i İslâm’ın daim toplu bulunup bir noktadan hareket etmesi lazım geldiği ve vahdet noktasından ayrılmak izmihlâli mucip olduğu cihetle içtima’ ile emrederek tefrikadan nehyetmiştir [ayrılığı yasaklamıştır]. Çünkü üsul-ü itikadiyede millet-i İslâmiyenin ihtilafları efkârın dağılmasını ve cemaatin zaafını mucip olduğundan tefrika, badi-î helâk ve mazarrat [helak ve zarar sebebi] olacağı cihetle cemaatten ayrılmamayı ve müçtemian [topluca] şeriata yapışmayı tavsiye etmiştir. Buna nazaran mânâ-yı nazım: [Ey mü’minler! Hepiniz cemaate yapışın, dağılmayın] demektir.
“Tefsir-i Hâzin’de beyan olunduğuna nazaran (Ebu Hüreyre) Hz.’nden rivayet olunan bir hadiste Resulullah [asm], ‘Allahu Teâlâ sizin için üç şeye razı olur: Birincisi; ibadetiniz, ikincisi; müçtemian [toplu bir şekilde] din-i mübine yapışmanız, üçüncüsü; umurunuza [işlerinize] mütevelli olan ümeraya [idarecilere] nasihatta bulunmanızdır. Ve üç şeyinizle size gazap eder. Birincisi; Kıyl-ü kaliniz; ikincisi, malınızı israf ve izâanız [israf ederek malı zayi etmeniz], üçüncüsü; aklınızın ereceği ve ermeyeceği şeyleri çok sormanızdır’ buyurduğu mervidir.” (Hulâsatu’l Beyan, c. 1-2, s. 683-684)
Kur’an’dan ilham alan şâir; “Girmeden tefrika, bir millete düşman giremez. / Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez!” demiştir. Hele topluca İslâm’a, Kur’an’a sarılındığı zaman ortaya muazzam bir güç çıkmaktadır. Tarih bunun şâhididir.