Türkiye, terörle mücadele konusunda dünya tarihinin en zorlu savaşlarından birini vermiştir. PKK terör örgütü, 1984’ten bu yana ülkemize saldırılar düzenleyerek sadece askerimizi değil, sivil halkımızı da hedef almıştır. Abdullah Öcalan liderliğindeki bu örgüt, köyleri basmış, çocuk, kadın, yaşlı demeden binlerce masumun canını almıştır. Bugüne kadar 40 bine yakın insanımızı bu kirli savaşta şehit verdik. Her bir kayıp, yalnızca bir can değil; vatanımızın geleceğinden çalınmış bir umut, bir aileye düşen acıdır.
Bu tablo ortadayken, bugün hala bu teröristin isminin mecliste dile getirilmesi, hangi vicdana sığabilir? Geçtiğimiz günlerde Abdullah Öcalan’ın gündeme taşınması, üstelik bu tartışmaların Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yapılması, milletimizin şehitlerine, gazilerine ve bu mücadelede bedel ödeyen her bireye açık bir saygısızlıktır. Meclis, bu milletin namusudur. Bu çatı altında, devlete ve millete kurşun sıkan bir kişinin adının geçmesi bile başlı başına bir utançtır.
Abdullah Öcalan’ın, PKK terör örgütünü kurarak Türkiye’nin birliğini parçalama hevesi hiçbir zaman gizli olmamıştır. Terör saldırılarıyla ülkemizin doğusundaki köylerden şehir merkezlerine kadar her yerde kan dökmüş, sadece maddi değil, manevi olarak da milletimize büyük zararlar vermiştir. Hangi gerekçeyle olursa olsun, bu kişinin adının bugün hâlâ siyasi söylemlerde yer alması, binlerce şehidimizin hatırasına hakarettir.
Türkiye, terörle mücadelesinde binlerce vatan evladını toprağa verirken, bu mücadeleyi sulandırmak isteyen her girişim, doğrudan milletimizin birliğine kast etmektir. Bu tür adımlar, yalnızca terör örgütünün ve onun destekçilerinin amacına hizmet eder. Bugün bu teröristin gündeme getirilmesini savunanlar, geçmişte bu örgütün kanlı saldırıları karşısında feryat eden halkımıza ne cevap verebilir?
Her fırsatta terörle mücadelede kararlılık gösterdiğini iddia edenler, bugün bu konuyu meclise taşırken, şehit ailelerinin yüzüne nasıl bakabilirler? Bu millet, vatanı için canını feda eden şehitlerini unutmaz ve unutturmaz. Bizler, sadece geçmişte verilen mücadeleyi değil, geleceğimizi de korumakla sorumluyuz. Şehitlerimizin hatırasına saygısızlık eden hiçbir söz, hiçbir eylem karşılıksız kalmamalıdır.
Sonuç olarak, Türkiye’nin birliği ve bağımsızlığı için verilen mücadele, terörle mücadelede tavizsiz bir duruş gerektirir. Bu duruş, sadece sahada değil, siyasette ve toplumsal vicdanda da net olmalıdır. Şehitlerimizin kanıyla sulanmış bu topraklarda, hainlere merhamet göstermek değil, onlara karşı kararlı bir şekilde durmak, bu milletin her ferdinin boynunun borcudur.