Yaklaşık bir yıldır kişisel bir araştırmamın gereği olarak yaklaşık iki yüz kişi ile belirli zaman diliminde kimiyle saatlerce kimiyle beş-on dakika sohbetler yaptım.
Bir araştırmadan ziyade bir arayış; Kimiyle işinin gücünün arasında gelen telefonların müsaade ettiği ölçüde, kiminin “dur bakalım bu ziyaretin sonunda ne isteyecek” şüphelerine maruz kalarak, kimi ile karıştırılan okey taşları arasında, kimi ile telefonda, kimi ile araba yolculuğunda, kimi ile tarlada kimi ile lokantada, kimi ile ibadet öncesi kimi ile demlenirken.... “velhasılı kelam” bu sohbetlerden çıkan sonuç:
Ne yapmalı?
Nasıl yapmalı?
Kolay değil “değersizleştirilen onca değer”, değerlendirilen onca “fırsat” arasından bir orta yol bulup bir asgari müşterek yaratmak hiç kolay değil!
Benimkisi bir “arayıştı”: Bu yaşam koşturmacasında, bu “salgın”, bu “yangın”, bu “deprem”, bu “seller” arasından geçip giden günlerimizin bir değerlendirmesini yapma arayışı! Ne yapıyorsun, ne ediyorsun?
Ne yapmalı?
Ne etmeli?
Siz de “izliyorsunuzdur”, bir anda tepetaklak olabilen gidişat içinde plan, proğram yapmak o kadar zor ki! ”Hayırlısı” deyip beklemeye alınıyor bir çok öneri!
Diyelim ki ortada bir sorun var, çözülmesi tamamen insanlara bağlı, konuşarak çözülmesi gereken sorun özel ‘tetikleyiciler” kullanılarak, büyütülüp büyütülüp çözümsüzlüğe kitleniyor. Ve o kiliti açmak için çok az insan çaba harcıyor. Bazılarını “çözümsüzlük” mutlu ediyor. Çünkü, çözümsüzlük “işlerine geliyor. ”İşte bu planlı üretilen, çözümsüzlükler içinde çözüm aramak o kadar zor ki!
Benimkisi bir “Arayış”.
Arıyorum, müsaitsen bir şey konuşacağım diyorum.
Bir şey?
İşimizin gücümüzün dışında bir şey! İşimizin gücümüzün dışında bir şey ne ola ki? Bizim en önemli şeyimiz işimiz gücümüz o da pek “yollunda” değil, karmaşık!
Ne konuşacağız ki, bu karmakarışıklığın içinde! Eh, peki konuşalım!
Bir çekingenlik, bir korku, bir şüphe, bir güvensizlik, bir ne söyleyeceksen söyle ve git oturuşu, bir manidar bakış, bir benim de söyleyeceklerim var ama söylemem, bir bir... O kadar çok şey var ki şüphe uyandıran!
Samimi konuşmanın önüne duvar örülmesini gerektiren o kadar çok yaşanmışlık var ki, hak veriyorum. Ancak yerle bir edinilen samimiyeti yeniden inşa edecek bir şey olmalı.
İşin gücün yok mu senin, diyen de çıkıyor elbet! İşim gücüm budur benim diyorum: ”İşim gücüm budur benim,gökyüzünü boyarım her sabah.”
Benimkisi bir “ARAYIŞ”, bakarsınız bir gün ararım müsaitseniz biraz konuşalım derim. Birbirimizle konuşmak ve birbirimizi anlamak en fazla ihtiyacımız olan “şey”.Onca iletişim aracı içinde o kadar önemli ki birbirini anlamak. Birbirimizi anladığımızda çok şey değişecektir.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?