Bizim ezelî, ebedî düşmanlarımız “bam telimizi” keşfetti. O nokta üzerine vura vura belimizi kırdılar. Cemiyetteki çatırtının sebebi de bu. Bizim “bam teli” tabirinden muradımız, telli sazlardaki en kalın sesi veren tel değil. Bu tâbirîn mecâzî mânadaki kullanımı. Yani, “en hassas nokta, can alıcı nokta.” Bizim en hassas, en can alıcı noktamız aile idi. Mahremiyet duygusu idi. İffetli, hayâlı olmaktı. Kadının kadın gibi, erkeğin erkek gibi yetişmesi idi. Allah’ın haram kıldığı fiillerden ve yakınlaşmaktan uzak durmaktı. Hepsine el attılar, belimizi kırdılar.
Lut kavminde o çirkin fiili işleyen 30-40 kişi idi. O kavmin geri kalan erkekleri o fiili işlemezlerdi, ancak o fiili işleyenleri kınamaz, onlarla görüşmeye devam ederlerdi. Kadınlar da onları kınamazdı. Buna Lut Aleyhisselam’ın karısı dâhildi. (Onun için o da o kavimle birlikte helak oldu.) Hatta bu kavim takvada ileri derecede görünürlerdi. Gece teheccüd namazını kaçırmazlardı. Kur’an-ı Kerim’de bu kavme gelen gazâb-ı İlâhî anlatılır. Tefsirlerde de çok geniş bilgiler vardır. Lut Aleyhisselam ve bir avuç Müslümanın o bölgeyi terk etmesinden sonra, Cebrail Aleyhisselam kanadını o beldenin altına geçirmiş, bütün evleriyle birlikte gökyüzüne kaldırıp yere çarpmıştır. Yani o beldenin altı üstüne gelmiştir. O fiili işleyenler ve onlara göz yumanlar öylesine şiddetli cezaya maruz kalmışlardır ki, o tarihten sonra bunu işiten insanlar, “kıyamete kadar artık kimse bu şenî’ fiili işlemez” diye düşünür olmuşlardır. Ta ki günümüze kadar… Düşünün bin yıl İslâm âleminin bayraktarlığını yapmış insanların beldesinde, binlerce insan, “Lut kavminin torunlarıyız” diye pankart açıp, slogan atıyor. LGBT (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transseksüel) bayrağını parti bayrağı gibi dalgalandırıyorlar. Bazı belediyeler onlara destek veriyor. Kimi kime şikâyet edeceksin. Eğitime bakıyorsun, müfredat, bu akıma “lojistik destek” veriyor. Okullardaki temsillerde kız çocuklarına bıyık takılıyor, erkek çocuklarının kucağına bebek veriliyor. Güya “cinsiyet ayrımcılığına son veriliyormuş.” Neymiş efendim, İstanbul Sözleşmesi yapılmışmış. Boynumuz kıldan inceymiş.
Şu Aile Bakanlığı kuruldu kurulalı, ailelerde huzur kalmadı. Boşanma nispeti yüzde 500 arttı. Avrupa’ya uyum yasaları adı altında düzinelerle kanun çıkartıldı. Mesela, zina suç olmaktan çıkarıldı. (Hatta erkek erkeğe, kadın kadına evliliklerin önünde engel kalmadı. Böyle sözde evlilik yapanlara ses çıkarılmaz oldu.) Zina (fuhuş) serbest olurken, nikâh suç hale geldi. Büluğ çağına ermiş olsa bile 18 yaşın altındaki kızlarla evlenenler (dinî nikâhla), “nitelikli cinsel istismar” suçlamasıyla hapse konuldular. (3800’den fazla insan şu anda meşrû evlilik yapmalarına rağmen hapiste.) Yüzlerce, hatta binlerce insan, karısına şiddet uyguladı diye evden uzaklaştırıldı. Altı ay, değil eve girme, o civardan geçmesi bile yasaklandı. Kaldı ki bunlar eskiden sözü bile edilemeyecek vak’a-i âdiye idi. Aile büyüklerinin, hatırlı kimselerin şıp diye çözebilecekleri meselelerdi. Ancak yangına benzinle gidilmesiyle eşdeğer düzenlemeler yüzünden iş yokuşa sürüldü, aile içi sıkıntılar kördüğüm hale getirildi.
Vebalin büyüğü, ülke idaresini üstlenenlerde. Dolayısıyla onlara sesleniyoruz. Bu yol yol değil. Bu gidiş gidiş değil. Bu akıl akıl değil. Yol yakınken hatadan dönün. Daha bizi üye bile kabul etmeyen Avrupa Birliği’nin üst aklını da, alt aklını da, tavsiyelerini de, yasalarını da onlara iade edin. Bizim cemiyetimizin temeli ailedir. Ailede erkeğin rolü, kadının rolü bellidir. Erkek erkektir, kadın kadındır. Allah-u Teâlâ her iki cinsi ayrı fıtrat üzerine yaratmıştır. GDO’lu ürünler gibi, ailenin de insanların da genetiği ile oynanmaya kalkışılırsa, ortaya çıkan ürün, yamru yumru çileğe, salatalığa da benzemez. Ne idüğü belirsiz insanların ürünlerinin nasıl olacağını az çok tahmin edersiniz.
Evet, adamlar, bam telimizi keşfetti. Bizi bam telimizden vurdular. “Ah belim!” dememize de izin vermiyorlar. Cevap hazır: “Bizimkilerden iyi mi bileceksiniz! Vardır bir bildikleri! Durun bakalım neler olacak?” Duracak, bekleyecek hâl mi kaldı. 17 senede işte gelinen nokta ortada. Biz karmakarışık cinsiyetliler gibi değil, erkek gibi haykırıyoruz: “Yeter artık! Kendinize gelin! İstanbul Sözleşmesi’ni feshedin! Cemiyetimizi, ailemizi, ahlakımızı çökerten ne kadar kanun, tüzük, sözleşme, anlaşma, vs. varsa feshedin! Ahlak üzerine müesses bir cemiyet teşekkülü için çalışın! Yoksa daha çok ah alırsınız…”