Efendim, bi REFORM planı daha açık edildi:
"İNSAN HAKLARI EYLEM PLANI" !
Buna göre ve bundan kelli;
"Hakim ve savcı YARDIMCILIĞI" diye bi şey getirilecek imiş;
Hakim-Savcı ve avukat adayları Anayasa Mahkemesi’nde STAJ yapabilecek imiş;
Temyiz ve İstinaf Mahkemesine başvuru süresi gerekçeli kararın tebliğinden sonra başlayacak imiş;
İdare mahkemeleri gerekçeli kararlarını 30 gün içinde açıklayacak imiş;
Ve daha bazı şeyler yapılacak İMİŞ ki, tıpkı Amerika kıtasının YENİ veya YENİDEN KEŞFEDİLMESİNDEN ibaret şeyler.
Bütün bunlar, BENCİLEYİN Garib vatandaşın ve benim gibilerinin NESİNE gerek ?
“YARDIMCI” hâkim-savcı olunmuş, STAJLAR bilmem nerede yapılabilecek imiş, KİME ne ?
Ve neyse ...
Biz bunları boş verelim de;
REFORM denilen bu şeyler, HÂKİM-Savcı olabilmenin neresinde var veya neresine hizmet edebilecektir, (memleket bu “REFORM” ile meşgul olurken) biz de, hele biraz ona bakalım:
HÂKİMLİK nedir ve nasıl HÂKİM olunur ?
Hâkim olmak kolay bir iş değildir.
“Her derede bir at öldürülerek baytar olunur” ama, insanların malıyla ve canıyla oynayarak hakiki manâda hâkim olunamaz veya YARIM ve hatta ÇEYREK hâkim olunabilir.
“Yarım hoca dinden eder, yarım doktor candan eder” derler
Bu söze, “yarım hâkim de, hem candan hem maldan eder” cümlesini eklemek lazımdır.
Bir hâkime, tam manâsıyla “Hâkim” denilebilmesi için bulunması gereken vasıfları da (daha kafiyeli ve özlü olması bakımından, eski hukuk kitaplarında yazıldığı üzere eski kelimelerle) şöyle sıralamak lazımdır:
Hâkim;
1)HAKÎM; yani, iyiyi kötüyü anlamaya muktedir olmalı, AHMAK olmamalıdır. ZEKÎ, yani çabuk kavrama kabiliyetine sahip olmalıdır.
2)FEHÎM; yani, kendisine gelen davaları çözmeye muktedir olmalıdır. AKIL sahibi olmalıdır. Bu akılla hadiseleri kolaylıkla MUHAKEME ve MUKAYESE edebilmelidir. (Muhakeme, bir sonuca varmak için mantıkî ilkelere göre ve birbirine bağlı olarak düşünme, akıl yürütmedir. MANTIK, tutarlı ve akla uygun, sağduyulu düşünme ve davranma yolu, biçimi ve usulüdür)
3)MÜSTAKÎM; yani, aklın gösterdiği yoldan sapmayarak işlemlerinde ve hareketlerinde aklı kendisine rehber edinmiş olmalıdır.
4)EMÎN; yani, kendisine itimat edilmelidir.
5)MEKÎN; yani, şeref sahibi olmalıdır.
6)METÎN; yani, işlemlerinde ve kararlarında kimseden KORKMAMALIDIR.
Tabiidir ki, aynı vasıflar SAVCILARDA da bulunmadır.
Ayrıca;
İNSAF (mantığa dayanan adalet), VİCDAN (insanın içindeki iyi ile kötüyü ayırt etme) ve MERHAMET (vicdana ve mantığa dayalı adalet) duygusuna da sahip olmalıdır ve şu unutulmamalıdır:
Suçluya da ancak hak ettiği kadar ceza verilmelidir. AŞIRI bir ceza, onu MAĞDUR durumuna düşürür. Yani, ceza verirken de ÖLÇÜLÜ olunmalıdır.
Ve şu da bilinmelidir:
ZÂLİMİ AF etmek, MAZLÛMA ZULÜM demektir !
Bütün bunlara ilaveten, hâkim ve savcılar;
1)Hareketlerinde mutedil olup, hiddet ve şiddetten ve insanlara bağırıp çağırmaktan ve sert muamele yapmaktan sakınmalıdırlar. Halka karşı kötü muamele, hâkimler üzerindeki güvenirliliği ve hürmeti yok eder.
2)Taraflara ve şahitlere telkin ve tavsiyelerde ve baskılarda bulunmamalıdırlar. Birçok insan, mahkeme karşısında ürkerek, korkarak çıkar ve heyecanlanır. Hâkim, vatandaşın bu heyecanının yatıştırarak doğruyu ifade etmesine yardımcı olmalıdır.
3)Gam, keder, sinir bozukluğu gibi selametle düşünmeye engel olacak durumlara düştüğünde karar vermeye girişmemelidir.
4)Davanın taraflarından veya herhangi bir kişiden hiçbir şekilde az veya çok miktarda hediye kabul etmemelidir.
5)Davanın taraflarıyla veya tarafların vekilleri veya yakınlarıyla davete ziyafete gitmemelidir.
Esasen, daha yukarıda saydığım vasıflara sahip olan bir kişi KÂMİL (görgülü, bilgili, olgun) bir kişidir ve hiddetten, nefretten arınmıştır ve kederli veya sinirliyken karar vermekten çekinir.
Bu meslekte, yukarıdaki vasıfların hiçbirine sahip olamamış, öylesine çok hâkim-savcı var ki, saymakla tükenmez. Ama maalesef bunlar, yaş haddinden emekli olana kadar meslekte kalabilmektedirler.
Bazan bir hâkim veya savcının RÜŞVET YEMEDİĞİNDEN ve DÜRÜST olduğundan bahsedilerek ÖVÜLÜR. Bu husus, gerçek bir hâkim veya savcı için övünülecek bir husus veya MEZİYYET (üstünlük) DEĞİLDİR.
Zira bu şart, bu meslek için ASGARİ ve ZARURÎ bir şarttır ve dolayısıyla her hâkim ve savcıda bulunmalıdır.
Bu vasfa sahiptir diye bir hâkim veya savcının ÖVÜLMESİ veya bunun bir övünülme vesilesi yapılması mesleğin KUTSİYETİ ile bağdaşmaz.
Yukarıda anlattığım şekilde bir hâkim veya savcı olabilmek için;
Özünde mevcut olan bu iyi vasıfları çok okuyarak, çok çalışarak geliştirmek şartıyla ON SENE kadar bir zamana ihtiyaç vardır.
Yani, HÂKİM-SAVCI olmak öyle KOLAY bir iş DEĞİLDİR.
Ama, acaba ŞİMDİKİLER ne haldedir ?
Bu vasıfların, ÖZELLİKLERİN (veya yeni "MODA" Türkçe ifade ile ) bu "KRİTERLERİN" ne kadarına sahiptir veya bunların NERESİNDEDİR ?
Takdir, BENCİLEYİN bu garibten ziyade sizlerindir.