Batı devletleri tarih sahnesine çıktıkları andan itibaren beşere sadece ve sadece kan ve gözyaşı getirmiş. Bazı edibler bu Batı medeniyetini “tek dişi kalmış canavar”a benzetmişler, bazıları “mimsiz medeniyet” demiş. Bununla medeniyet kelimesinin önündeki “mim” kaldırıldığında geriye “deniyyet” yani “alçaklık” kalacağını îma etmişler ve Batı medeniyetini böyle tavsif etmişler.
Batı, bir asırdır yüreğimizi yakmış. Bu güzel ülkemizi işgale kalkışmış. Sevr ile yedi parçaya bölmeyi denemiş. Sonraları BOP planı demiş, BİP Planı demiş, İsrail gibi dünyanın en şergada devletini kurdurmuş. Ona devamlı destek vermiş. O da Batı’dan aldığı destekle, silahlarla vurdukça vurmuş. Şımardıkça şımarmış. Masum insanları öldürmüş, ha öldürmüş. Mescid-i Aksa’yı postallarıyla kirletmiş. Gazze’yi defalarca bombalamış, defalarca yerle bir etmiş. Öldürdüğü, yaraladığı, hapsettiği, göç ettirdiği Filistinli sayısı bin değil, on bin değil, yüz bin değil, milyonları bulmuş. Yalnızca 2000 yılından bu yana (23 senede) 21 bini çocuk, 2600 kadın 135 bin Filistinliyi gözaltına almış. Bunlardan çoğunu hapsetmiş. Son yaşananları bütün dünya görüyor. Gazze’nin elektriğini, suyunu kesmiş. Girişi-çıkışı yasaklamış. Habire bombalıyor. Masum insanları öldürüyor. Bizim 60 İslam ülkesi seyrediyor. BM seyrediyor. AB seyretmiyor, “Biz İsrail’in yanındayız” diyor. ABD, her zaman olduğu gibi “İsrail’in yanındayım. İşte uçak gemilerimle oradayım!” diyor.
Batı daha önce Afganistan’ı, Bosna’yı, Irak’ı, Suriye’yi, Libya’yı yerle bir etmişti. Milyonlarca Müslüman’ın ölümüne sebep olmuştu. Peki Batı böyle insanların umudunu, hayallerini, hayatını söndürmeye devam edecek mi? Allahu Teâlâ’nın koyduğu kanunlardan biri de şudur: “Küfür devam eder, zulüm devam etmez.” Bu hakikati muhterem hocam Muhammed Doğan El-Kersî mükemmel şekilde izah etmiş. Bu dersi not eden dostlar, metni bana da göndermişler. Bu tefsir dersini hülasa olarak iktibas edeceğim. Buyurun birlikte okuyalım:
“Tevbe Sûresi’nin 32. âyet-i kerimesi meâlen: ‘Onlar, Allahu Teâlâ’nın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Allahu Teâlâ ise o nûrunu tamamlamaktan başka bir şeye râzı olmaz. Kâfirler bunu hoş görmeseler bile.’”; Saff Sûresi’nin 13. âyet-i kerimesi meâlen: ‘Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah’tan yardım ve yakın bir fetih. Mü’minleri müjdele.”
“Bu âyetlerin nassıyla Allah, nûrunu tamamlar. Fetih yakındır. Bu, İlâhî bir vaaddir. Bu İlâhî va’din tahakkuk edeceği müjdesini veren bine yakın ayât-ı Kur’âniye bulunmaktadır.
“Şu konuşmamdaki muhatablarım, altmış devlet-i İslâmiye değildir. Belki bu konuşmamdaki muhatablarım, ecnebilerdir. Ecnebi diyarındaki bütün devletler, hususan onların içerisinde de Avrupa ve Amerika’ya bağlı olan devletlerdir. Şimdi sizlere mezkûr âyet-i Kur’âniyelerin istibşarına (müjde vermesine) dayanarak bazı şeyleri söyleyeceğim:
“(…) Ecnebi devletlere baktığımız zaman ise Kur’ân’ın yaklaşık bin âyetinin verdiği müjdeye dayanarak ve Üstad Bediüzzaman’ın bin âyetten yaptığı istihraca istinad ederek Avrupa devletlerinin inkıraz üzerine bulunduğunu, çok az bir zamanda hepsinin inkıraz edeceklerinin bi-iznillah kesin olduğunu size müjde veriyorum. Kur’ân’ın yaklaşık bin âyetinin verdiği müjdeye dayanarak ve Üstad Bediüzzaman’ın bin ayetten yaptığı istihraca istinad ederek böyle olacağına zann-ı galiple inanıyorum. Nitekim Üstad Bediüzzaman Hazretleri şöyle buyurmuştur:
“‘Beşerde şu zelzele, İslâm’daki tezellül, tenezzül-i tezellülü izale ederek ona istiklal, istikrar verecek. Belki garbı gârib, şarkı şârık edecek. [Batı batacak, doğu parlayacak]’ (Âsâr-ı Bedîiye, Lemaat, (Hatt-ı Kur’an), s. 991)
“Evet, ‘Şark, Şârık; garb, gârıb olacatır.’ Demek Afrika dahil Doğu Asya ülkeleri parlayacak, Batı devletleri batacaktır. Üstad Hazretleri’nin yaklaşık yüz otuz yıl evvel söylediği bu hakikat, bugünlerde tahakkuk etmektedir. (…) Avrupa devletlerinin inkırazından sonra inşallah Devlet-i İslâmiyeler yaptıkları yanlışları anlarlar, kendilerini ıslah eder, Kur’ân’ın ahkâmına dönerler. Temennimiz ve duâmız budur.
“Ya Rab! Arş-ı Â’zam hürmetine, İsm-i Â’zam hürmetine Rusya, Çin, Japonya, Almanya ve Hindistan’a enkaribu’z-zaman Kur’ân’ı, asr-ı saadetteki Kur’ânî bir inançla kabul etmelerini nasib ve müyesser eyle.
“Mezkûr devletlerin İslâmiyet dairesine girmelerini isterim. Ancak Asr-ı Saadet’teki gibi bir İslâmiyet’i kabul etmelerini, Kur’ân ve Sünnet’i esas almalarını ve Risale-i Nur’un hakikatiyle müşerref olmalarını dergâh-ı İlâhiyeden temenni ederim. Umudum da odur.”
