Gerçek kavramların içinin boşaltıldığı ve gerçeklikle anlatının arasındaki bağın neredeyse tamamen koptuğu bir dönemden geçiyoruz.
Hatta çoğu zaman açık yalana varacak kadarda pervasız bir hal yaşıyoruz.
Siyasal güç odakları halkın yükselttiği haklı taleplerin meşruluğunu yok etmek için her şeyi yapmayı meşru gördükleri bir hal…
Türkiye’yi yöneten rejiminin kurduğu düzen, vatandaşlarına sağlamakla yükümlü olduğu, sadece yaşamını sürdürmek için temel nitelikte olan ekonomik ortamı sağlamakta dahi başarısız.
Ülkemizde işsizlik de, enflasyon da sadece bu ülkelerle kıyaslandığında bile söz konusu ülkelerin 3-4 kat üzerinde.
Kişi başına milli gelirimiz bu ülkelerininkinin yüzde 15-20’si düzeyinde.
Ama mesele bu da değil…
Mesele tüm bunların da katkıda bulunduğu bir endişe, karanlık ve mutsuzluk...
Mutsuzuz çünkü kendimizi güvende hissedeceğimiz gelir, sağlıklı yaşam beklentisi, sosyal destek, özgürlük açılarından üzerimize yıkılan bir düzen var.
Ekonomi de, ekonomik veriler de, yapılacak yeni tercihlerle uygulanacak yeni politikalarla düzelir, düzeltilir. Mesele bunun ötesinde.
Israrla şunu hatırlamamız gerek. Kalkınma yalnızca ekonomik kalkınma değildir. Aslolan “insani kalkınma”dır. İnsani kalkınma, insanların yapabilirliği üzerinden tanımlanır; ekonomik kalkınmayı da içerir ama ötesidir. İnsanların yapabilirliğinin arttırılmasıdır kalkınma. Yani insani kalkınma hedefinin yerine getirilebilmesi için önce “insanların ne yapmak isteyeceklerini” tespite imkân veren bir düzen gerekir.
Bu tarife en yakın bildiğimiz çerçeve katılımcı demokrasidir. Bu da var olan siyasi yönetim ve muhalefet ile değil, vatanseverlerden oluşacak bir kadro ile mümkündür.
İnsanların istediklerini özgürce ifade edebildikleri, bu isteklerini katılımcı süreçlerle var edebildikleri, kendilerinin temsil yetkisini verdikleri seçilmişlerin bu istekleri karşılayacak süreçleri işletmelerini denetleyici bir güç olabilmeleri kalkınma açısından çok önemlidir. Hatta kalkınmanın olmazsa olmazıdır.
Demokrasi yoksa, katılımcılık yoksa, şeffaflık yoksa, birlik beraberlik ve halkın denetim mekanızması yoksa kalkınma olmaz.
İşte mesele bu.
Mesele, “bir ülke ve insanlık nasıl batar?” sorusunun yanıtında…
İşte bir ülke böyle batar.