Az çok okuyanlar, araştıranlar, son 250 senede Âlem-i İslam’daki işgallerin, kargaşaların, sıkıntıların temel sebebinin “birliğin bozulması” olduğunu bilir. Yok olan, tarihten silinen İslam devletlerine baktığımızda, bu yıkılışın temel sebebinin birliğin dağılması olduğunu görürüz. 700 küsur sene İspanya’ya hükmeden Endülüs Emevi devletinin yok olup gidişinin temel sebebi de birliğin dağılmasıdır.
Kâinatı Yaratan, bu dünyada hakimiyeti için peygamberlerini rehber kılan Rabbimiz (C.C), Müslümanlara bir tek devlet çatısı altında toplanmalarını, bir idarecileri olması gerektiğini emretmiştir. Bu şekilde bir devlet teşekkülü farzdır.
Tarihe baktığımızda “birliğin” sağlandığı devirlerde, Müslümanların büyük bir emniyet ve huzur içerisinde yaşadıklarını görmekteyiz. Osmanlı Devleti bunun delilidir. Mesela Filistin topraklarındaki insanlar, 1517’den 1917’ye kadar tam dört yüz sene büyük bir huzur içerisinde yaşamıştır. İnsanlık tarihinin en dessas milletlerinden İngilizlerin ve hele insanlığın düşmanı Yahudilerin o topraklara ayak basmasıyla Filistin’de huzur da sona ermiştir.
Yavuz Sultan Selim, “İttihad-ı İslam”, yani “İslam Birliği” için çalışan idarecilerdendir. Yavuz şöyle demektedir: “İhtilâf-u tefrika endişesi, / Kûşe-i kabrimde hattâ bîkarar eyler beni/ İttihadken savlet-i a’dayı def’a çaremiz, / İttihad etmezse millet dağdâr eyler beni.”
Şu anda olup bitenlere, bilhassa Gazze’de olanlara bakınca, bu dehşetli manzaranın müsebbibinin birliğin olmayışı olduğunu görmekteyiz. Yaklaşık iki milyar Müslüman birlik olmuş olsaydı, hangi kefere bir Müslüman’a yan bakmaya cüret ederdi? 57 İslam ülkesi bölük pörçük olmuş. Aralarında birlik bağı yok. Herkes kendi havasında. Düşman da bunu biliyor. Vuruyor da vuruyor. Çare? Tez elden birliği sağlamak… Elbette bu kolay değil.
Dedemiz Yusuf Nurani’nin yaptıklarını hatırlıyorum. Moğolların saldırısıyla âlemi İslâm paramparça olmuştu. İşte o sıkıntılı zamanda Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri dedemiz Yusuf Nurani’yi Halep / Munbuç taraflarına göndermişti. Yusuf Nurani bölgedeki Türkmen, Arap ve Kürt aşiretlerini Kur’an ve sünnet etrafında birleştirmiş ve bunun neticesinde o bölgede asırlar boyunca huzur havası hâkim olmuştu. Bölge halkı birlik için çırpınan bu değerli simayı unutmamış, bölgeye geldiği tarih olan Nisan’ın ikinci haftasında Yusuf Nurani’nin türbesinin olduğu yerde ihtifaller düzenlemiş, Türkmen, Arap ve Kürt aşiretleri o gün bir araya gelmiş, Kur’an-ı Kerim okumuş; duâlar etmiş, yemekler yemiş ve kardeşçe kucaklaşarak dağılmışlardır. (Suriye’deki kargaşa olmadan önce ben de iki defa o ihtifallere katılmıştım.)
Suriye’deki hadiselerden sonra hudut boyundaki köyümüzde iki defa bu ihtifali tekrarladık. Birliğe, kardeşliğe, muhabbete vesile oldu. Üçüncü ihtifali yapacaktık ki koronavirüs çıktı, toplantılar yasaklandı. İnşallah o güzel merasimleri yapacağız.
İstanbul’dan memleketimize gelince, yaptığımız mühim çalışmalardan biri de; akrabalar arasında birlik bağını tesis etmeye katkıda bulunmak, küskünleri barıştırmaktı. Buna sıla-i rahim denilir ve temel farzlardandır. Biraz düşündüğümüzde, bunun İslam binasının temeli olduğunu görürüz. Akrabalar arasında birlik bağı kurulacak. Herkes böyle yapacak, sonra bu birlik bağları uç uca eklenecek ve böylece muhteşem İslâm binası tesis edilecek.
Elhamdülillah kardeşler olarak muntazaman bir araya gelmekteyiz. Yeğenler, gelinler, damatlar, torunlar… Muhabbet halkası genişledi ve çok güzel bir hava teşekkül etti. Sırada, hala, teyze, dayı, amca çocuklarını bir araya getirmek var. Maşallah aile geniş. İki halamın 9’ar, bir halamın 10 çocuğu var. Diğer halalarımın da dörder çocuğu… İki halam ve eniştelerim rahmetlik oldular. İşte o vefat eden halalarımın çocuklarına, her görüşte; “Yahu kardeşler olarak bir araya gelin, bizi de çağırın. Biz de üzerimize düşeni yaparız” diyorum. Daha şimdiye kadar bu birlikteliği sağlayamadık, maalesef. Bu manzarayı görünce, “Birliği sağlamak ne zormuş” demeden edemiyorum. Bana göre bu organizeyi yapmak çok kolay: Halalarımın mezarı köylerinde. Köylerinde evleri de var. Her halamın çocukları bir araya gelecek. Bir bulgur pilavı, yanında ayran yeter. Hem o kardeşler bir araya gelirler, hem de biz… Böylece aradaki sıkıntılı durumlar da kendiliğinden kaybolup gider.
İttihad-ı İslam’ın yolu, akrabalar arasındaki birlikten geçmekte. Ey Müslümanlar, kırgınlığı bir tarafa bırakın, muhabbetle kucaklaşın. Kur’an ve sünnet etrafında kenetlenip cihadı düşünün! Böyle bölük pörçük olursak, “ekpekü’l küpekadan tekepküp etmiş köpekler” sırayla hepimize saldıracaklar. Şekil G’de görüldüğü gibi.