Allah-u Azimüşşan’ın bütün peygamberlere gönderdiği din, tekti. Adı da İslâmiyet idi. Ancak sonradan gelenler, adlarına âlim, haham, ruhban vs. denilen kimseler, Allah’ın dinine eklemeler, çıkarmalar yaptılar. Daha doğrusu gerçek dini tahrif ettiler, bozdular. Bu bozgunculukta en aşırı gidenler Yahudiler ve Hıristiyanlar oldu. Bunların adına haham, rahip, vs. denilen din adamları, kendi işkembe-i kübralarından uydurduklarını, insanlara din diye yutturmaya kalktılar ve maalesef yutturdular. Kur’an-ı Azimüşşan bizlere bunların yaptıklarını şu şekilde haber veriyor:
Tevbe Suresi’nin 31. ayet-i kerimesine mealen bakalım:
“(Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) rabler edindiler. Hâlbuki hepsine de tek Allah’a kulluk etmekten başka bir şey emrolunmadı. O’ndan başka hiçbir İlâh yoktur. O bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.”
Peygamber Efendimiz (A.S.M.) bu ayet-i kerimeyi okuduğu sırada yanına Hatim-i Tâî’nin oğlu Adiy gelmişti. Adiy o esnada henüz Müslüman olmamıştı. Hıristiyan’dı. Boynunda bir haç vardı. Peygamber Efendimiz (A.S.M.), “Ya Adiy şu boynundaki veseni at!” buyurdu. Bunun üzerine Adiy haçı çıkarıp attı. Tevbe Suresi’nin 31. ayeti okununca, “Ya Resulullah, onlara ibadet etmezlerdi” dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (A.S.M.) şöyle buyurdu: “Allah’ın helal kıldığına haram derler, siz de haram tanımaz mıydınız? Allah'ın haram kıldığına helâl derler, siz de helâl saymaz mıydınız?” Adiy, “Evet!” dedi. Peygamber Efendimiz (A.S.M.) bunun üzerine şöyle buyurdu: “İşte bu, onlara ibadettir.”
Biz imanımızın gereği, 124 bin peygambere iman ettiğimiz gibi, gönderilen 100 suhuf ile diğer kütüb-ü mukaddesenin asıllarına iman ederiz. Kur’an-ı Azimüşşan’ın ise zaten bir tek harfi, bir tek harekesi bile değişmemiştir. Ancak Yahudiler Tevrat ve Zebur’u, Hıristiyanlar ise İncil’i değiştirmiş, tahrif etmiş; Allah-u Azimüşşan’ın haram kıldıklarını helal, helal kıldıklarını haram etmişlerdir. İslamiyet, bütün o muharref inançları ortadan kaldırmak için gelmiştir. Ancak ne hazindir ki, bilhassa son yüz elli senede İslamiyet içerisine öylesine hurafeler, öylesine bid’atlar girmiştir ki, bu konuda hahamların, rahiplerin yaptıklarını da çok çok geride bırakmışlardır. Bu konuda Peygamber Efendimizin şu hadis-i şerifi bir mucize gibi çıkmıştır:
“Sizden öncekilerin yolunu adım adım, karış karış izleyeceksiniz. Öyle ki onlar bir kertenkele deliğine girecek olsa, arkalarından siz de gireceksiniz.”
“Onlar Yahudi ve Hıristiyanlar mı, ey Allah'ın Resulü?” diye sordular.
“Başka kim olacak?” buyurdu. (Buhari, İ'tisam:14; Müslim, İlim: 6)
İslâmiyet’i tahrif etmek için, Hıristiyanlar ve Yahudiler trilyonlarca dolarlar harcadılar. Kendi ülkelerinde şarkiyat üniversiteleri açtılar. MOSSAD bile Tel-Aviv’de İslam Üniversitesi kurdu ve burada yetiştirdiği elemanlarını İslam ülkelerine salıverdi. Müslüman ülkelerdeki ilahiyat fakültelerinde İslamiyet’i tahrif edecek bilgiler verildi. Prof. titri olan nice adamlar ve parlatılmış sözde ilim adamları, sözde şeyhler, hatta siyaset adamları, dinin temel esaslarını zedeleyici, tahrip edici sözler söylediler, davranışlarda bulundular. Allah-u Azimüşşan’ın helal kıldıklarının önüne set çekmeye, haram kıldıklarını ise alabildiğine serbest hale getirmeye çalıştılar. Mesailerini bilhassa kadınlar üzerinde teksif ettiler. Tesettür-ü Şer’iyi bozdular, kadınları yuvalarından çıkardılar, haremlik-selamlık mefhumunu ortadan kaldırdılar, kadınlarda ve erkeklerde iffet ve hayâ mefhumunu parçalamaya çalıştılar. Namaza, zekâta, faizin haram oluşuna, cihada, aklınıza ne geliyorsa, İslamiyet’in bütün esaslarına el ve dil uzattılar. Oysaki İslamiyet Allah’ın dini idi. Berrak bir su ve süt gibiydi. Zerre kadar toz veya pislik içine girse, aslını kaybederdi. Allah-u Azimüşşan, Kur’an’ın ve bizzat kendisinin selahiyet vermesiyle tebliğ eden Peygamber Efendimizin buyurduklarının dışındaki hükümleri kabul etmemektedir. (İcma-ı Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha, Kur’an’dan ve Sünnet-i Seniyye’den alınmıştır. Hiçbir müçtehit, ‘Bana göre böyle’ dememiş, ‘Kur’an’dan ve Sünnet-i Seniyye’den anladığıma göre Murad-ı İlâhî budur’ demiştir.)
Peygamber Efendimizin tebliğ ettiği, sahabe-i kiramın, tabiinin ve tebei tabiinin harfiyen yaşadığı İslâmiyet’e inanan ve yaşayan cennete girer. Ulema’i’s-su’, ümerai’s-su ve mütrefini’s-sû’un peşinden gidenler de tıpkı hahamları ve rahipleri taklit eden Hıristiyan ve Yahudiler gibi cehennemin dibine gider.