USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Bundan böyle “bölünme” görmek istemiyorum (3)

16-11-2020

Cemaatlerdeki bölünmelerle ilgili şahsen gördüklerimizi, yaşadıklarımızı aktarmaya devam ediyoruz. (Bunları hem tarihe not düşmek için hem de gelecek nesillerin ders ve ibret alması için anlatıyoruz.) 27 Nisan 1992 tarihinde Yeni Asya Gazetesi’nden ayrıldıktan sonra arkadaşlarımızla İttihad-ı İslam çalışmalarına devam ettik. Ülkemizde “Mürşid” olarak tezahür etmiş sîmalarla da görüştük. Risâle-i Nur camiasının önde gelen simalarıyla sohbet ve muhabbetlerimiz devam etti. Bediüzzaman Hazretleri’nin talebesi olan bir heyet bizlere (beş kişiye), hizmet-i Kur’âniyede kendileriyle birlikte bulunmamızı teklif ettiler. Her birimiz bir bölgede hizmette bulunacaktık. Kendilerine bu teklifleri için teşekkür ettik. Biz arayışımıza devam edecektik. Temel düşüncemiz, ümmet-i Muhammed’le –ayrı gayrı gözetmeksizin- muhabbet tesis etmekti.

O arada ben Türdav’da işe başlamıştım. Ülkemizdeki bütün yayıncıların, bütün kitaplarını tanıtacak büyük bir katalog çalışması yapılmaktaydı. O servisin başına geçecektim. Ayrı bir çalışma ofisim olacaktı. Güzel bir ortamdı. Çalışmaya koyuldum. O arada on-on iki yayınevinden kitaplarımın neşri ve editörlük için teklifler aldım. Kitaplarım 5-6 yayınevinde yayınlanmaya başladı. O sırada Türdav da kitap yayınına on senedir ara vermişti. O aradan sonra ilk olarak bizim “Meşhurların Son Anları” kitabımızı basmaya karar verdiler ve ilk baskı olarak beş bin adet bastılar. Bu kitabımız büyük ilgi görecekti. (Şu anda 95. baskıyı yapmış durumda.) Kitap çalışmaları vaktimin tamamını alacaktı. Bu bakımdan Türdav’a teşekkür edip ayrıldım. Kendime ait bir ofisim oldu. Çalışmalarımı oradan yürüttüm.

O sıralar Millî Gazete Genel Yayın Müdürü Ekrem Kızıltaş Bey’le bir görüşmemiz oldu. Bizi yemeğe davet etti. Yemek esnasında hayli geniş sohbetimiz oldu. O sırada arkadaşım Mustafa Kaplan, Ekrem Bey’e şöyle dedi: “Ekrem Bey, itiraf edeyim, şimdiye kadar sizlere biz köstek oluyorduk. Demirel’i iktidarda tutmak adına böyle davranıyorduk. İşte şimdi çekiliyoruz. Meydan sizin. Buyrun mârifetinizi gösterin!” Bizler gerçekten bir ekip olarak ciddi çalışmalar yapmıştık. 12 Eylül öncesindeki ara seçimde AP’nin 1. parti olarak çıkmasında rolümüz büyüktü. Siyasî yasakların kaldırılmasında yaptığımız çalışmalar unutulmaz. “Referanduma Doğru” broşürü hazırlamış, bunu yüz bin adet basıp dağıtmıştık. Tevafuk, siyasî yasaklar da yüz binlik bir farkla kaldırılmıştı. Sonrasında Demirel’in tekrar başbakan olmasında, yani 7. gelişindeki tesirimiz de unutulmaz. Ancak bizzat yaşadıklarımızdan ve gördüklerimizden sonra Demirel’den desteğimizi çekmiş, en sonunda da o atmosferden ayrılmıştık.

1992 yılı sonlarına doğru, o sıralar Millî Gazete’de yazan Fatih Saraç Bey vasıtasıyla gazetede yazma teklifi aldım. Merhum Erbakan Hocamızın talebi ve tensibi olduğunu biliyordum. Memnuniyetle ve şeref duyarak kabul ettim. Nisan 1993’ten itibaren de yazılarım çıkmaya başladı. Bilindiği gibi 1994 mahallî seçiminden Refah Partisi büyük bir zaferle çıktı. 24 Aralık 1995 genel seçiminden de RP zaferle çıkacaktı. RP yüzde 21,4 rey alarak birinci parti olmuştu. Ardından RP-DYP koalisyon hükümeti kurulacak ve Erbakan Hocamız başbakan olacaktı. O kısa devrede yapılan güzel ve unutulmaz hizmetleri şimdi herkes takdirle yâd ediyor. Ancak o 28 Şubat post-modern darbe süreci çok zorlu idi. O sıkıntılı günlerin bir kâbusu da Cumhurbaşkanı Demirel’in darbecilerin safında yer alması idi. O mevcut iktidarın yanında yer almış olsa ülkenin çehresi bambaşka olacaktı.

Hedef, Millî Görüş camiâsı idi. Bu camiânın mahallî idarelerdeki ve çok kısa süren hükümet devresindeki başarısı ortada idi. Böyle gittiği takdirde ülke bambaşka ve güzel bir çehreye bürünecekti. Bundan rahatsız olan çevreler Millî Görüş camiasını parçalamak için harekete geçti. 16 Ocak 1998’de RP kapatıldı. Bu partinin ardından kurulan Fazilet Partisi hakkında da kapatma dâvâsı açıldı. Bu sıkıntılı atmosferi asıl ağırlaştıran ve ruhlara azap veren durum, camiâ içerisinden bir grubun kendilerine “yenilikçiler” diyerek ortaya çıkmış olmasıydı.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?