USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Bundan böyle “bölünme” görmek istemiyorum (5)

23-11-2020

Merhum Erbakan Hocamızın ardından, Millî Görüş Camiâsına darbe üstüne darbe indirmekten ellerini çekmeyen çevrelerin bu defa Erbakan Hocamızın oğlu Fatih eliyle darbe vurmak isteyeceklerini hissetmiştim. Dayım, MSP milletvekilliği, Refah Partisi ve Fazilet Partisi’nden belediye başkanlığı yapmış olan Mehmet Bozgeyik’e bunu söyledim ve o ismin “pişmesi ve yetişmesi” gerektiğini ifade ettim. Bunun için de seçtiğim kitapları dayım vasıtasıyla kendilerine ulaştırdım.

Millî Görüş camiâsını ilk gençlik yıllarımda tanımış ve sevmiştim. 1973 seçimlerimde dayım MSP milletvekili adayı olmuştu. Birlikte yaklaşık 500 köye gittik. Seçim kampanyasının sonlarına doğru Ramazan mübarek başlamıştı. O şiddetli sıcaklarda oruç tutuyor, iftarı da pınar başlarında, ekmek, peynir, karpuz, üzümle açıyorduk. O sıralar lise talebesiydim. O camiâdaki insanların samimiyetini, gayretini, muhabbetini görüyordum. O sıralar gördüklerimle, sonraları ve –anlatmaya çalıştığım- hâdiseleri kıyaslayınca üzülmekten ve hayıflanmaktan kendimi alamıyordum. O samimi, fedakâr ve gayretli insanları nasıl bölmüşler, aralarına nasıl tefrika sokmuşlardı.

Bu şekilde sıkıntılı günleri göre göre 2015 yılına geldik. O sene değerli Genel Yayın Müdürümüz Mustafa Kurdaş Bey, bana tekrar yazmaya başlamamı teklif etti. Önceden haftada üç gün yazıyordum. “İki gün yazmak isterim. Kitaplarla meşgul olmak istiyorum” dedim. Mutabık kaldık ve Bismillah diyerek yeniden yazmaya başladım. O tarihten beri de hiç ara vermeden yazdım.

Şimdi 2020’nin sonlarına geldik. Bu tarih aynı zamanda bizim kemal yaşta olduğumuzun işareti. Buraya kadar anlatmaya çalıştığım gibi, gerek Risale-i Nur camiâsında, gerekse Millî Görüş camiâsında birçok bölünmeye, ayrılığa şâhit oldum. Yüreğimiz şerha şerha oldu. İşin doğrusu, bundan böyle hiçbir cenahtan ayrılık sesi ve haberi duymak istemiyorum. Yeter artık, yahu! Bundan böyle “birleşme, yekvücut olma” devri başlamalı…

Bizim ailemizin temel vasıflarından biri “sulh elçisi” olması. Dedemiz, Yusuf Nurânî, Hacı Bektaş-ı Veli’nin talebesi. Hizmet mahalli olan Münbiç’e (Munbuç) geldiğinde Türkmen, Arap ve Kürt aşiretleri kendisini şeyh olarak kabul etmiş. Yanında Hz. Ali’den (ra) kendisine intikal eden sancak varmış. (O sancak akrabalarımızda mahfuzdur.) Aşiretler ve aileler arasında bir nizâ, yani anlaşmazlık olduğunda, sancağı çekip gidermiş. O sancak görülünce herkes su pus olur, dargınlar barışırmış.

Son bir asırda Ümmet-i Muhammed olarak bizlere yapılanları görünce yüreğim dağlanıyor. Zındıka komitesi âdeta bizimle alay edercesine yapacağını yapmış. İşte beş yazıdır anlatmaya çalışıyorum. Risale-i Nur camiâsını ve Millî Görüş camiasını karşı karşıya getirmiş, birbiriyle vuruşturmuş, sonra bir ona vurmuş, bir buna. Bir onu bölmüş, bir bunu… Parçalamış ha parçalamış. Duracak mı? Hayır! O zındıka komitesinin işi bölmek, parçalamak. Peki bize düşen ne? “Va’tesimû bihablillahi cemi’an velâ teferregû” (Âl-i İmran Sûresi /103) [Hep birlikte Allah’ın ipine (Yani Kur’ân’a, İslâm’a, Resûlullah’ın (asm) Sünnet-i Seniyyesine) sımsıkı yapışın, bölünüp parçalanmayın] emrine imtisal etmek…

Bütün bu yaşadıklarımızdan sonra, en dar daireden en geniş daireye kadar bundan böyle “bölünme” görmek istemediğimi kamuoyuna deklare ediyorum, birlik olmaya, el ele, omuz omuza vermeye “evet!” Ayrılığa, gayrılığa, bölünmeye “hayır!”

Yazdığımız kitaplar, bu ülkede ve âlem-i İslam’da yaşayan herkese hitap etmekte. Ancak bizi yakinen Risâle-i Nur camiâsı ile Millî Görüş camiâsı tanıyor. Ben de bu iki camiâyı daha yakından tanıyorum. Her iki camiânın da İslâm’a, Kur’an’a olan bağlılığından, vatanperver oluşlarından ve bu ülkede yaşayan herkesin iyiliklerini istediklerinden zerre kadar şüphem yok. Gaye bir, maksat bir, temel düşünce bir. Öyleyse bu ayrılık gayrılık niye?... Yok arkadaş ben bu “ayrılık oyunu”nda yokum. Kim oynayacaksa benden ötede oynasın…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?