Ülkemizde son üç aydan beri, sanki çocukların “tıp oyunu” gibi bir durum var. Sosyal hayat âdeta dondu. Pek çok işyerleri kapandı. Hafta sonları sokağa çıkma yasağı kondu. Camiler de kapandı. Millet bayram da yapamadı. Bu durum bizde olduğu gibi bütün dünyada da böyle…
Evet, bir virüsün varlığı kesin. Yaptıkları da… Alınan tedbirler de mantıklı… Ancak mübalağaya varan tedbirler tartışmalı… Sanki birileri bütün dünyaya, “ölümü gösterip sıtmaya razı etmeyi” dayatıyor gibi. İşin içinde Bill Gates ve yoldaşlarının “çipli aşı” planı varsa, işte o vakit, dünya devletleri, en seçkin adamlarını görevlendirerek o çipleri planlayıcılarına yutturmakta veya onları aşı manyağı yapmakta haklı olacaklar.
Ortada bir proje varsa, bir plan varsa, bir küresel tiyatro oynanıyorsa, bütün dünyayı saracak totaliter idarenin alıştırması yapılıyorsa, bunu yapanlar, bunun bedelini çok ağır ödeyeceklerdir. Zira bu son 3-5 ayın bütün insanlığa faturası çok ağır olmuştur. Kendi ülkemizden bilmekteyiz: Kapanan işyerleri sebebiyle yüz binlerce insan mağdur olmuştur. Güneş çarığı, çarık ayağı sıkar misali, insanlar; “Dükkanım kapalı, para kazanamıyoruz, kirayı ödeyemeyeceğim!” demiş, kiranın umuduna kalan nice insan da mağdur olmuştur. Bizim ülkemiz gibi, petrol, doğalgaz ve diğer yer üstü ve yer altı zenginlikleri olmayan, ya da yeterli olmayan ülkelerin bütün sermayesi üretimdir. Üretim olmayınca kriz kapıda demektir. Bu ekonomik sıkıntıların yanında bir de bu tedbirlerin sağlık, sosyolojik, psikolojik ve inancı ilgilendiren yönleri vardır.
Halk âdeta “koronayak” olmuş gibidir. Herkes birbirine şüphe ile bakmaya başlamıştır.
Çocukların, gençlerin, yaşlıların sokağa çıkmasının yasaklanması, beraberinde yığınla problemi getirmiştir. Güneş ışığına herkesin ihtiyacı vardır, ancak en çok da bu kesimlerin. Nice evler güneş ışığı alamamakta, çocuklar ve yaşlılar bundan istifade edememektedir. Bu kesime parkların, bahçelerin yasaklanması ne derece doğruydu?
65 yaş ve üzerine konulan yasaklar son derece mânâsızdır. Ülkenin koskoca Cumhurbaşkanı bile 50 gün sonra Ankara’ya gidebilmiştir. İşyeri sahibi olan, ziraat ve hayvancılık işleriyle uğraşan nice 65 yaş üstü vatandaş işinin başına, tarlasına gidememiştir. Bir de bu yaş grubundakilere sanki vebalı gözüyle bakılmaya başlanmış, horlanmışlardır. Oysa 65 yaş ve üzeri yaştakiler, hayatlarının en olgun devresini yaşayan kimselerdir ve bu yaş grubundakiler gerçekte ülkenin can damarı mesabesindedirler. Dolayısıyla bu kesimin “ev hapsine konulması” ne derece doğrudur?
Şimdi “koronavirüsle mücadelede yeni devre” başlatıldı. İşyerleri, plajlar, oteller, vs açıldı. Madem herkes görüşünü söylüyor. Biz de bu haktan istifade ederek görüşümüzü arz edelim:
Bakınız İstanbul’da metro, metrobüs ve toplu taşıma vasıtalarının durumuna… Bakınız sahillerde plajların durumuna… Madem bu yerlerde insanlar bu şekilde haşir-neşir olabiliyor, o halde camilerde niye insanlar bu şekilde ayrıştırılıyor? Neden camilerde yalnızca iki vakit namaz kılınıyor? Koronavirüs efendi, öğle ve ikindi namazlarına gelemeyecek, sabah, akşam ve yatsı vakitleri gelecek, öyle mi? Bu efendi gün ışığından mı korkuyor? (Camideki namazlar, şekersiz kompostoya benzedi. Tadı, tuzu kalmadı. İki kişi arasındaki mesafe neredeyse üç metre, şeytanlar cirit atıyor.)
Sözün özü; İnsanın fıtratı “ev hapsi” de olsa hapsin her türlüsünü düşünemiyor bile. Aynen öyle de biz Müslümanlar, camimizi, cemaatle namazı, safların arasında şeytanın dolaşmasına izin vermeden saf düzeni almayı seviyoruz. Ruhumuz bununla teneffüs ediyor. Sayın bilim kurulu üyeleri, madem plajlar serbest, madem metrobüs, otobüs ve metroda, yaklaşık bir saati bulan yan yana seyahat serbest, madem uçaklarda yan yana seyahat serbest, biz de yan yana ve beş vakit camide namaz kılmak istiyoruz. Cuma namazını camide ve adam gibi kılmak istiyoruz. Çocuklarımıza, torunlarımıza, 65 yaş üstü büyüklerimize hürriyet istiyoruz. Maske, sosyal mesafe, el yıkama, vs. gibi tedbirlere, hastaların evde kalmasına, EVET! Ancak “ev hapsinin” devamına HAYIR! Zira bu gidişle virüsten ziyade demoralize olmak insanlarımızı perişan edecek… İnsanları “koronafobi” hastalığına sevk etmekten kaçınmak lazım…