Merak konusu şu:
İki MÜSLÜMAN devlet savaşırsa, hangi tarafın ölüsü ŞEHİD sayılır ve nasıl CENNETLİK olunur ?
Öncelikle şunu hatırlatayım:
CENNETLİK olmak için ÖLMEYE veya ÖLDÜRÜLMEYE heç bi gerek yoktur.
İSLÂM âleminin yetiştirdiği veya İSLÂMİYET dolayısıyla kendini yetiştirmiş olan, ziyadesiyle böyük MUCİD ve ÂLİM CÜBBELİ AHMET Mahmut Ünlü Hoca Efendi’nin söylediğine göre;
“Öte Dünya’daki görevlilere NAKŞİBENDİ Tarikatının HALİDÎ kolundanım dediğin anda CENNET kapıları ardına kadar açılırmış.”
Bu duruma göre (ki, bu adamın on binlerce MÜRİDİ vardır ve buna inanmaktadırlar) işte bu dünyadayken CENNETİ garantilemek için CÜBBELİ’nin Cübbesi altına sığınmak yeterli olacaktır.
Dinimiz MÜSLÜMANLIK KOLAYLIKLAR Dinidir ya …
Neyse ...
Buna inananlar İNANMAYA devam etsinler ve İNANMAYANLAR varsa, biraz da benim aşağıda yazdıklarıma bakıversinler:
Kur’an’a göre CENNETLİK olabilmek için, ÖLDÜRMEYİ Allah adı ile yapman lazımdır ki, HÛRİLERE kavuşasın.
Öldürmeyi veya CİNAYETİ kendi adına yaparsan KATİL damgası yersin cezalandırılırsın.
Allah, Kur’an’da devamlı olarak “VURUN-ÖLDÜRÜN, GANİMETTEN PAY alın, bir kısmını bana verin, BEN de ARKANIZDAYIM” demektedir.
Hiçbir yerinde, “KEŞFEDİN, İCAD edin, insanlığa faydalı olun ki, sizi CENNETE alayım” demez.
DEVENİN, (Hacc Sûresi 36. Âyetinde) AYAKTA dururken kesilmesi gerektiğini anlatır ve buna da Müslümanları HAYRAN bırakır ama, zamanımıza uygun bize fayda sağlayan bir şeylerden bahsetmez. (İşte bu açığı, aşağıda birazcık anlatacağım şekilde, KÂFİR denilen insanlar doldurur veya kapatır)
İnsanlık tarihi Din ve Allah adına işlenen cinayetler, katliam ve SOYKIRIM ile doludur.
Buna uygun olarak son zamanlarda, ŞEHİDLİĞE ilaveten PEYGAMBER Muhammed’e KOMŞU olmak gibi bir şey İCAD edildi.
Artık bizim ŞEHİDLERİMİZ, derhal, MUHAMMED’e KOMŞU oluyorlarmış ?
Hâlimiz ve iddiamız bu olduğuna göre ÖLMEK ve ÖLDÜRMEK, hiç BİTER mi ?
Ölen, böylesine MÜBAREK bir ÖLÜ olacağı için SEVİNİYOR.
Ölenin sahipleri de, “ne mutlu bize ki, oğlumuz veya çocuğumuz ŞEHİD oldu ve böyle bir mertebeye ulaştı” diye SEVİNİYOR.
Yani ÜZÜLEN YOK !?
Ve yani, CENNETLİK olmak için illa ki, ÖLMEK ve ÖLDÜRMEK icab etmektedir.
Zira, DİNİMİZ böyle emretmektedir.
Neyse …
Şimdi geleyim benim söyleyeceklerime:
Ben, yıllardan beridir TV açmıyorum. Açarsam da HAYVANLARI gösteren BELGESELLERİ seyretmek için açıyorum ve onlara bakıyorum.
Daha önce KUTUP AYILARININ hayatını seyretmiştim.
Bir Ayı ve iki yavrusunun hayatını, kış uykusundan uyanıp da İN’lerinden çıktıkları andan itibaren dakikası dakikasına anlatıyor ve gösteriyordu.
MEST olmuştum, HUZUR bulmuştum !
Bu kadar mı güzel olunur; güzellik bu kadar mı olur … !?
Bu kadar mı sevimli olunur ?
Her biri bir pamuk torbası, bir yün yumağı …
Birbirleriyle oynuyorlar, Annelerinin sırtına biniyorlar, şakalaşıyorlar; kayıyorlar, zıplıyorlar, hopluyorlardı …
O ANNE Ayı’nın, o iki yavrusuna gösterdiği ilgiye hayrân olmuştum.
O iki yavru AYIYI alıp, ömür boyu koynumda besleyip saklamak istiyordum.
Kuzey kutbunun dondurucu soğuğunda, bir gemi, bir helikopter, bir çok insan, her türlü teknik aletlerle donatılmış her türlü imkân sağlanmış ilgili ve bilgili insanlar …
Aylarını, yıllarını, hayatlarını verdikleri bu gayretlerine, çalışmalarına HAYRAN oluyordum !
Hayran olmamak mümkün mü ki ?
Sadece bunlar mı ki … !?
Biraz evvel de YILANLARIN hayatını anlatan, onların dakika dakika yaşadıklarını, avlandıklarını gösteren ve onları zor duruma düştüklerinde KURTARAN ve YAŞATMAYA çalışanların belgeselini seyrettim.
Güney Afrika’da 150 çeşit YILAN olduğunu öğrendim.
HAYRAN oldum.
Ve biz insanların ne kadar VAHŞİ olduğuna bir defa daha inandım.
Bu konuda ve her konuda BELGESEL dediğimiz filmleri çekenlerin hepsi ;
Bize dünyayı tanıtıyorlar, tabiatı anlatıyorlar, bize YAŞAMAYI ve YAŞATMAYI ÖĞRETİYORLAR !
Ve yine sadece bunlar mı ki ?
Mikroskopla görünebilenler dahil her türlü böceğin, deniz diplerindeki her türlü hayatın, canlıların, balıkların ve hatta cansızların şekillerini bile bize gösteriyorlar.
YAŞIYORLAR ve YAŞATIYORLAR !
İşte asıl KUTSAL olan, MÜBAREK olan insanlar bunlar !
Ve işte asıl CENNETLİK olanlar da bu insanlar.
Yaşıyorlar ve YAŞATIYORLAR ve de yaşatmayı ÖĞRETİYORLAR, teşvik ediyorlar, bunun zevkini ve sevincini bizlere öğretiyorlar.
Ama maalesef bizim DİN dediğimiz laflar, bunu yapanların (MÜSLÜMAN olmadıkları için) KÂFİR olduğunu ve görüldükleri yerde derhal ÖLDÜRÜLMELERİ gerektiğini söylüyor ve bundan sonra da bizim DİNCİLERİMİZ;
“HUZUR İSLÂM’da” diyebiliyor;
Ve de CENNETİ, sadece MÜSLÜMAN olanlar ve bu da yetmiyor, (sürüyle MEZHEP ve bunların devamı olan yüzlerce TARİKAT olmasına rağmen) sadece SÜNNİ Mezhebe mensub olanlar için olduğunu, hiç UTANMADAN söyleyebiliyor.
Fakat, her ne hikmetse, bütün MÜSLÜMANLAR da bu KÂFİR dedikleri insanların koltuk altlarına veya etek altlarına sığınmak için yollarda TELEF olmayı göze alarak kendi memleketlerinden KAÇIYOR.
Ama, bizim DİN adamı dediğimiz herifler hiç mi hiç, UTANMIYOR !
***
Ben şimdi, yine belgesel seyretmeye gidiyorum ve bu yazımı takdirlerinize arz ediyorum.