USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Demirel’li yıllar (6)

08-03-2024

Siz şu tuhaflığa bakın, yıllarca yayın hayatında hamallık yapmış, darbecilerle dişe diş mücadele etmiş, Demirel’i kuyudan çıkararak tekrar başbakanlığa taşımış ve Türkiye’de o tarihe kadar yazılamamış konuları yazarak ansiklopedi haline getirmiş ve bütün ümmetin teveccühünü kazanmış ekip, tam düzlüğe çıkıldı derken hedef haline getirilmekteydi. Bir Kadir Gecesi sahur vaktine kadar patronun evinde durum değerlendirmesi yaptık. Kendisine yanlışları birer birer sıraladık. “Arkadaşlar bütün görüşlerinizi kabul ediyorum. Yeni bir sayfa açalım!” dedi. Bir hafta sonra Türkiye çapındaki bütün temsilcilerin katılacağı toplantı vardı. Cezeri Kasım Paşa Camii’nin altındaki toplantı salonuna gittiğimizde bir şokla karşılaşacaktık. Patron o gece evinde yaptığımız bütün konuşmaların üzerine bir bardak soğuk su içmiş, tıpkı Demirel gibi rakiplerini ringden aşağı atmaya çalışmaktaydı. Cevap versek, cemaatte yeni ve büyük bir parçalama daha olacaktı. Arkadaşlar olarak birbirimizle bakıştık ve sessizce salondan ayrıldık. Durum değerlendirmesi yaptıktan sonra 27 Nisan 1992 Pazartesi sabahı gazete binasına gittik. Arkadaşlara durumu anlattık. Hepsi de “Biz de sizinle birlikte ayrılacağız!” dediler. Onlara bu müessesenin cemaate ait olduğunu, bunu yapmanın doğru olmayacağını söyledik ve öylece ayrıldık. 1990’daki darbede olduğu gibi yine parasız-pulsuz idik. Ancak ne hikmetse son derece huzurlu, neşeli ve mutlu idik. İlk önce Eyüb Sultan Hazretleri’ni ziyaret ettik. Sonra kabristana gidip Yasin-i Şerif okuduk. Ardından Hz. Yuşa Aleyhisselam’ı, Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri’ni ziyaret ettik. Biz hiçbir zaman parayı, pulu düşünmemiştik. Bu müesseseyi bir cihad kalesi olarak görmüş, “ağabeylerin” bize anlattığının tesirinde kalarak, Demirel’in sağlayacağı “hürriyet ortamında” görüşlerimizi dillendirmeyi hayallemiştik. Va esefa…

1987’den sonra harçlıklarımızı biriktirerek kendimize bir daire almaya karar vermiştik. Orada tefsir, hadis okuyacaktık. Yarı daire parası biriktirmiştik ki, iç çamaşırı imal eden dostlarımız, “eksiği biz tamamlayalım” dedi ve Haznedar’da bir daire aldık ve o ailenin de isteği üzerine tapuyu bir arkadaşımızın üzerine yaptık. Oradaki derslerimizin neticesinde şu karara varmıştık: “Biz bundan böyle, sahabe-i kiramın yaşadığı ve dünyaya anlattığı İslamiyet’ten bir milim bile ayrılmayacağız. Hangi siyasî görüşten olursa olsunlar, hangi gazeteyi okursa okusunlar bütün mü’minler bizim kardeşimizdir. Bundan böyle İttihad-ı İslâm için çalışacağız ve kendimizi yetiştirmeye gayret edeceğiz.”

O günlerde Millî Gazete Genel Yayın Müdürü Ekrem Kızıltaş Bey, beni ve arkadaşlarımı Zeytinburnu’nda bir lokantada yemeğe davet etti. Güzel sohbetimiz oldu. Sohbet esnasında Mustafa Kaplan, Ekrem Bey’e şöyle dedi: “Açık söylüyorum. Şimdiye kadar sizin önünüze taş koyan bizler idik. İşte çekiliyoruz. Buyrun ne marifetiniz varsa gösterin. Bundan sonra bizim Demirel’le de bir bağımız ve bağlantımız yoktur.”

Gazeteden ayrıldıktan sonra ben Türdav’da çalışmaya başlamıştım. Görevim, bütün yayınevlerinin kitaplarını tanıtacak büyük bir katalog hazırlamaktı. Bunun için özel bir ofis tutulmuştu ve ben o ofiste çalışıyordum. Gazetedekinden çok maaş alıyordum. Derken yaklaşık on yayınevi, kitaplarımı basmayı teklif etti. Birçoğuyla anlaştık ve kitaplarım neşrolmaya başladı. O tarihte Türdav, kitap yayınına ara vermişti. İlk olarak benim “Meşhurların Son Anları” kitabımı neşrederek yeniden yayın hayatına başladılar. O kitabı da 5 bin adet bastılar. Sonradan bu eserimiz aynı yayınevinde 95 baskı yapacaktı. Kitap çalışmaları artınca Türdav’la helalleşip ayrıldım ve o tarihten itibaren serbest çalışma kararı aldım.

O sıralar haftalık Cuma dergisi benimle mülakatlar yapmaktaydı. Dergiyi yayınlayan ekiple samimi olmuştuk. Yine o sırada Fatih Saraç Bey bana Millî Gazete’de yazmamı teklif etti. Kabul ettim. Bir müddet sonra da o Cuma ekibi, Akit gazetesini çıkaracaklarını ve orada yazmamı istediklerini söylediler. Kendilerine, “Ben Millî Gazete’ye söz verdim. Siz Mustafa Kaplan Bey’le görüşün!” dedim. Güngören Belediyesi’ni Refah Partisi kazanmıştı. Başkan Yahya Baş Bey’le görüştüm. Sağ olsun bizi kırmadı ve arkadaşımız Bünyamin Ateş’i kültür müdürlüğü bünyesinde işe başlattı. Böylelikle “Hacı Beşler”den boşta kalan kalmadı, elhamdülillah…

Nisan 1993’te Millî Gazete’de yazmaya başladım. 17 Nisan 1993’te 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal vefat etti. Yeni cumhurbaşkanı seçimine Demirel de katıldı. Demirel, 16 Mayıs 1993’teki 3. turda SHP ve MHP’nin desteğiyle 244 oy alarak 9. cumhurbaşkanı seçildi. 28 Şubat sürecinde de kendisini tanıyamaz olduk. Zira darbecilerden yana tavır almıştı. 16 Mayıs 2000’de görevini Ahmet Necdet Sezer’e devretti. En etkili görevde iken Kur’an-ı Kerim’in 300 küsur ayetinin devrinin geçtiğini söyledi.

Demirel, bir insanın bu dünyada mevki, rütbe, şan, şöhret olarak gelebileceği en üst noktalara gelmişti. Neticede 17 Haziran 2015’te vefat etti. Herkes gibi biz de haşir meydanında bu ismin de nasıl hesap vereceğini göreceğiz.

Bizim yapmaya çalıştığımız, tarihe belge ve bilgi bırakmaktı. Onu yapmaya çalıştık.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?