USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Devlet İşleri

09-03-2020

Devlet, 80 milyonun ortak olduğu bir şirket gibidir. Yani bu vatanda yaşayan herkese aittir. Bu bakımdan herkes devleti de gözü gibi korumalı, tıpkı Mehmedçik gibi, emniyet mensupları gibi şer unsurlara karşı teyakkuzda olmalıdır.

İnsan etrafında olanlara bakınca, Allahu Azimüşşân’ın niçin devlet kurmayı en temel farz kıldığını daha iyi anlıyor. Devlet olacak, ama “adam gibi devlet” olacak. Şu anda Suriye idaresininki gibi “yedi kocalı Hürmüz” olmayacak. Âdil olacak, bağımsız olacak, hür olacak, güçlü bir ordusu olacak, düşmanlarına yetecek kadar silahı olacak, silahlarını kendisi üretecek, dosta güven, düşmana korku verecek, vatandaşlar devletin çatısı altında emniyet, güven ve huzur içerisinde yaşayacak.

Bu ülkede yaşayan herkes elbette devletin işleyişiyle ve işleriyle ilgilenmeli. Kanunlarla, toplanan vergilerin yerli yerince harcanıp harcanmadığıyla, eğitim sisteminin millî olup olmadığıyla, elhasıl her mesele ile ilgilenmeli, yakından tâkip etmeli. Düşüncelerini de yolunca, yordamınca devleti yönetenlere aktarmalı. Yönetim mekanizmasında bulunanlar da sade vatandaşlardan ilim erbabına, gazetecilere, yazarlara, san’atkârlara, elhasıl her kesimden insanlara kulak vermeli, söylediklerini süzgeçten geçirmeli.

 

Devlet işlerine dâir yönetimde bulunanların haricindekilerin söyledikleri genel çerçevede olmalı, bununla sınırlı kalmalı. Bir konuda ilmî çalışması, araştırması varsa, dosya hazırlamışsa, bunu doğrudan ilgili birime ulaştırmalı ya da ulaştırmanın yolunu bulmalı. Devlet işlerine dâir mahrem konular alâmeleinnâs konuşulmaz. Şahsen TV kanallarındaki birçok programı anlamakta güçlük çekiyorum. Meselâ ordumuz bir askerî harekât içerisinde. TV ekranında dev gibi haritalar üzerinde askerî birliklerimizin koordinatları veriliyor, operasyon hakkında yorumlar yapılıyor. Dünyamız küçük bir köy mesabesinde. Konuşulanları “karşı taraf” da dinliyor. Âcizane görüşüme göre, o konuda uzman olanlar, görüşlerini ilgili birimlere doğrudan aktarmalı, bu bilgileri “kamuoyu” ile paylaşmamalı. Bakınız, ülkemizde toryum madeni bulundu. Bunu bulan ilim heyeti bu madenin, ülkemizin dış borcunu 350 defa ödeyecek miktarda olduğunu açıkladı. Çok geçmeden o ekibin tamamı bir uçak kazasında şehit oldu.

Hür bir ülkede, halkla yöneticiler arasındaki elçilerden, bağlardan biri de gazetecilerdir. Gazeteciler hem halkın durumunu, hem halkın görüşlerini hem de kendi analizlerini idarecilere aktarır, aktarabilmelidir. Ne var ki son 17 yılda bu konuda ciddî bir ârıza vardır. Gazetecilerin devleti yönetenlere ulaşması zorlaşmıştır. Bırakınız gazetecileri, iktidar partisinin milletvekilleri bile bu konuda şikâyette bulunmaktadır.

Aktif gazetecilik yaptığım devrede, pek çok müsteşar, genel müdür, milletvekili, bakan seviyesinde tanıdıklarım vardı. O devrin etkili isimlerine doğrudan ulaşabilirdim. Meselâ Süleyman Demirel bana evinin altındaki çalışma ofisinin telefonunu vermiş, “istediğin zaman  arayabilirsin!” demişti. Gerçekten de ne vakit arasam, sekretersiz, aracısız direkt karşıma çıkmıştı. Merhum Erbakan Hocamızla defalarca röportaj yaptım. Ne vakit görüşme talebinde bulunsam nezaket içerisinde kabul ederlerdi. O devrin bakanlarıyla mühim konularda röportajlar yapabilirdim. Daha sonra aktif gazeteciliği bıraktıktan sonra gitgide devlet devâirinde tanıdık kalmadı. Bir tek Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan var. Ona da ulaşmak mümkün değil. Eh söyleyeceğini söyle, yaz! Diyebilirsiniz. Devlet işlerine dâir konular öyle uluorta konuşulmaz, yazılmaz. Bu konuda efrâdını câmi, ağyarını mâni söz söylemek mümkün değildir.

Peki ne yapacağız? Erbâbına ulaştıracak şekilde bazı temsillerle, el-kol işaretiyle, âdeta dumanla haberleşircesine bir şeyler söylemeye çalışıyoruz. Yine öyle yapalım: Yapılacak iş, kahraman askerlerimize şehitlik rütbesini veren Allahu Azimüşşân’ın kelâmına kulak vermek. Kur’an-ı Azimüşşân bize kimin dost, kimin düşman olduğunu haber vermiş. Düşmanı alt etme yollarını da –şifreli olarak- göstermiş. Sevgili Peygamberimiz (asm) 27 defa başkomutan olarak savaşa gitmiş, 47 defa da ordu hazırlayıp göndermiş. Ama o seriyyelerin taktiğini de kendisi vermiş. Zaferin sırrı o gazâlarda ve seriyyelerde. Kur’an-ı Azimüşşân’ı ve Sünnet-i Seniyyeyi rehber edinen serdarlar ve onların kumanda ettiği ordular her dâim muzaffer olmuş. Hedef; zerre kadar zulümden uzak durup, düşmanları İslâm yurtlarından def etmek olmalı.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?