Bir de her birimizin kişisel tarihleri var elbette! Her şeyin hızlıca akıp gittiğini zannederken bir ‘tekrarın’ girdabına kapılmışızdır oysa. Hayatın ‘şeylerini’ tekrar tekrar yaşarız. Hayat sabah iş’e gidip akşam ev’e gelmeler gibi olur.
Aynı yol aynı yolculuk; Yol kenarında otlayan inekler,ağaçlar,ağaçların yaprakları, geçen Sonbahar, gelen Kış, özlenen Bahar, kuşlar, gökyüzü, doğan güneş, batan ay, taşlar...
Bizim bu yolculuğumuzu kaydederler. Bu yolculuğun hikayesini bir de onlardan dinlemek gerekir. Bizim ‘muhteşem’ hayatlarımızın hikayesi onların hafızasına kazınırlar. Biz unutsakta!
Kısa,net ve acımasızca söylemeliyim ki hayat acıdır çünkü geçmektedir.Sevinerek söylemeliyim ki;Hayat adildir,çünkü geçmektedir.
Yani!?
Yani,kendi hayatlarımızı birbirimize bizler anlatmalıyız. Birbirimize hakkımızı teslim ederek. Yaşadıklarımızı; Çırpınışımızı, akıllılığımızı, deliliklerimizi, saçmalıklarımızı, komikliklerimizi,hani bir keresinde bütün çareleri tüketmiştiklerimizi, bütün çaresizliklerin içinden bir çare bulmuşluklarımızı...
Birbirimize anlatmalıyız ki, cesaretlendirmeliyiz, umutlandırmalıyız geleceğimizi...
Yol yakınken söylemeliyim ki bu yazının sonunda içinde yaşadığınız bir sorunun çözümü için bir formül beklemiyor sizi. Bir umudun beklediğini söyleyebilirim.
Uzatmayalım ve yolu ve umudu yakın edelim: Ara sıra omuzlarınızı yoklayın, sistemin size yüklediği zorluklarından, yüklerinden ve sorumluluklarından kurtulduğunuzu göreceksiniz.
Çok kasmayın, çok ciddiye almayın size dayatılmaya çalışılan hayatları; Hafiflediğinizi, yeniden gülümsediğinizi, barıştığınızı göreceksiniz. Hayat geçtiği için adildir.