Sadece DİNLETME mi ?
YETMEEEEZZZ …
SÖYLETECEN deeee …
Hatta, bi DİNLETECEN, bi SÖYLETECEN …
100 dinlet, 100 söylet.
KIRBAÇ cezası gibi bi şey edecen ve ancak böölece ÖFKEMİZİ dindirecen.
Aynı CAMİNİN minaresine çıkaracan ve bu işi orada yapacan ki, aklını başına getirmiş olacan.
Aslında, BEYNİ eyice BULANDIRMIŞ olacan ve bi daha bööle GEREKSİZ şeyleri aklına getiremeyecek hâlde orta yere bırakacan.
Efendim, İçişlerimize bakan Sayın Süleyman SOYLU Bakan, İzmir’deki CAMİ hoparlöründen ÇAV BELLA’yı çalanı bulursam;
“CEZA olarak, Ona EZAN DİNLETECEM” demiş.
ŞAHSIM 50 senelik, Baba mesleği olması bakımından da ASIRLIK hukukçuyum.
Cezasın her türlüsünü gördüm, duydum, okudum, tatbik ettim.
(İdam, kalebend, zindan, kürek, kırbaç, falaka, değnek, recm, el-ayak kesme, hücre, hapis, tecrit vs.)
Ama bööle bi CEZAYI, herkes gibi, ben de yeni görmüş ve yeni duymuş oldum.
EZAN DİNLETME CEZASI !!!???
Dünya Hukuk tarihine geçecek ve özellikle de İSLÂM tarihine DAMGA vuracak bi CEZA şekli.
Bu münasebetle
TEBRİK ve ÖDÜL bir arada.
Ceza ve mükâfat;
MARİFET ve İLTİFAT hepsi birden, aynı anda, aynı mekânda bulunmakta.
Mesela;
Zamanımızda İNNOVATİON (innıveyşın) deniliyor ya …
Bir YENİLİK yapan veya bir MARİFET gösteren hüner sahiplerine KESE içersinde ALTIN ihsan edilen bi PADİŞAHLIK zamanında, Adamın biri, 10 metre öteye dikilen bir DİKİŞ İĞNESİ DELİĞİNE dikiş İPLİĞİNİ atarak GEÇİRECEĞİNİ iddia etmiş ve Padişaha haber iletmiş.
Çok ACAİB bi MARİFET. Ve çok TEHLİKELİ bi mahâret iddiası. Yapamazsa, “ulan sen Padişah ile dalga mı geçiyon” denir ve KELLE kesilir.
Padişahın ilgisini çekmiş ve ahâliye haber salınmış ve meraklılar saatlerce önceden meydanda yerini almış. Şenlik başlamış: Cambazlar oynamış, Üçkâğıtçılar tezgâh açmış. Şerbetçiler, simitçiler, nohut dürümcüleri dolaşmaya başlamış; kokoreççiler, köfteciler mangallarını yakmış … Ortalık şenlenmiş, panayır yerine dönmüş.
Halk bu şekilde bi müddet eğlendikten sonra;
MEHTER marşı eşliğinde Padişah Hazretleri de gelmiş, TAHTINA geçmiş oturmuş.
Gösterinin başlayacağı bildirilmiş. Derhal bütün sesler kesilmiş.
İşaret verilmiş, TEMÂŞÂ başlamış.
HÜNER sahibi adam MARİFETİNİ göstermek üzere gelmiş, elindeki DİKİŞ İĞNESİNİ Padişaha göstermiş ve götürüp 10 metre ötede duran masa üstündeki yerine dikmiş.
Geri çekilmiş, elindeki ipliği diline alıp ıslatmış, parmak uçlarıyla yuvarlayıp sivriltmiş, hava akımını ve rüzgârın hızını ölçercesine gözünü etrafta gezdirmiş, uygun zamanı beklemiş ve HEDEFE doğru NİŞAN alıp fırlatmış.
Tam İSABET !
İpliği, iğnenin DELİĞİNE takmış.
Herkes HAYRETLER içinde, ŞAŞKIN bi halde birbirlerinin gözüne bakmaya başlamış. Ve çılgınca ALKIŞLAMIŞ.
Padişah da şaşkınmış ama, TESADÜF olma ihtimaline binaen, atışı tekrarlatmış.
Yine aynı ATIŞ ve aynı TAKILIŞ. Ve yine alkış.
Bi daha, bi daha … Hep aynı netice.
Nihayet iş, bu MARİFETİN MÜKÂFANIN ilanı gelmiş:
Padişah hazretleri, ilan etmiş;
“Bu Herife 10 KESE ALTIN verin ve derhal FALAKAYA yatırın ve 100 DEĞNEK vurun !”
Bu sefer şaşırma sırası bu İNNİVEYŞIN (innovation) hüner sahibine gelmiş ve
“Aman Hünkârım ! Ben MARİFETİMİ gösterdim hünerimi isbat ettim. Altınları hak ettim ama bu FALAKA nedendir ? Acıyın bana ne olur !”
Padişah KÜKREMİŞ:
“Ulan böyle MUCİZE gibi bir işi becerdin tamam, 10 kese altını hak ettin. Ammmmaaaa, böyle GEREKSİZ ve FAYDASIZ bir işe emek ve zaman harcadığın için 100 değnek cezasını da hak etmiş oldun”
Eveeeettt, şimdi gelelim neticeyeeee:
CAMİ hoparlöründen ÇAV BELLA çalan herifi bulup, (böyle GEREKSİZ bi MARİFET gösterdiği için) 100 değnek yerine geçmek üzere; 100 ezan söyletmek, 100 dinletmek; 100 dinletmek, 100 söyletmek ve bu cezayı günlerce devam ettirmek CEZASI vermek;
Böyle bi CEZA KEŞFEDEN Bakan Bey’imize de MÜKÂFAT olarak, KESE az gelir, TORBALAR dolusu ALTIN İHSAN eylemek;
Hem CAİZDİR, hem elzemdir ve hemin de ZARURİDİR. Ve hatta mecburidir.
Ne dersiniz, teklifim yerinde midir ve vaziyetimiz de böyle midir ?