Aslında herkes sorunu biliyor. Herhangi bir mahallede, herhangi bir köyde CHP’ye gönül vermiş birini bulun: Neler oluyor?
Sorun nedir?
Diye sorduğunuzda anlatır size! Reçete yazar. Reçeteyi herkes bilir, ancak “HASTA” bir türlü iyileşmez.
Sorun kronikleşir; Şu şunu dedi, bu bunu dedi. Geçmiş konuşulur, geçmişin özeleştirisi verilmez, ’HESAPLAŞILIR’. Koskoca PARTİ, kişilerin hesaplaşma arenasına dönüşür. Umut bekleyen HALK, çözüm bekleyen onca sorun kişilerin hesaplaşmasına TARAF olmaya zorlanır.
‘ŞİMDİ’ ve ‘GELECEK’ feda edilir.
Peki, sorunun anlatıldığı ancak çözülemediği bu ‘durum’ ne olacak!
“Reçete” yanlış ifade edilmesin!
Tek kurtarıcı benim demenin, yanlışlığı. Yazılan reçete kendisini adres gösterir: ”SORUNU BEN ÇÖZERİM.”
Yani sorun reçetede!?
DOST ACI SÖYLER!
Neden böyle!? Cevap SİMURG EFSANESİNDE gizli:
“Bilir misiniz Simurg’u?
İlk olarak Pers mitolojisinde ortaya çıkmıştır. Daha sonra hikâye ve efsanelerde de yer alır. Türk mitolojisinde ise nam-ı diğer ‘’Zümrüdü Anka Kuşu’’ veya ‘’Tuğrul Kuşu’’ olarak anılır. Yunanlılarda Phoneix, Hintlilerde Garuda, Araplarda Ruhk, Mısırlılarda Bennu olarak yer alır.
Simurg olun ve küllerinizden yeniden doğun.
Küllerinden yeniden doğmak mı ?
O da ne ?
Simurg’u tanıyarak öğrenelim. Rivayete göre, Anka Kuşu, Kaf Dağı’nın üzerinde Bilgi Ağacı’nda abanoz, sandal ve öd ağacından yapılmış köşke benzer bir yuvada yaşar. Akla gelen her şeyi bilir. Öyle ki, bütün kuşlar ona inanır ve başları sıkıştığında ona danışır.
Böylelikle Zümrüd-ü Anka ne zaman öleceğini de bilir. Öleceğini hissettiği zaman ağacın kuru dallarıyla kendine bir yuva yapar ve içine girerek ölümü bekler. Güneş ortaya çıkar ve kuru dalları yakar. Nihayet,Simurg oluşturduğu yuvada yanarak ölür ve küllerinden yeniden doğar. Bu döngü sürer de sürer.
Bir gün kuşların başına bir dert gelir. Kuşlar düşünürler, düşünürler fakat bir türlü kurtuluşu bulamazlar. Kuşların dünyasında her şey ters gitmeye başlayınca Simurg’u bekler dururlar. Ne var ki, ortada görünmez. Simurg’a gidip yardım istemeye karar verirler. Yuvasını görkemli Kaf Dağı’nın tepesine yapmıştır. Bu tepeye sadece yedi vadiden geçerek gidilir ve yola çıkarlar.
Anlatır da anlatır efsanede. Bizi ise tam olarak bundan sonrası ilgilendirir. Geçilmesi gereken YEDİ VARDIR. Bizlerin de yaşamlarımızda geçmemiz gereken yerler gibi dururlar. Kuşlara eşlik edelim.
İlk vadileri İRADE Vadisidir. Burayı kuşlar cennete benzetir. Güzelliklerle dolu, bütün isteklerin gerçekleştiği bir yerdir. Birçok kuş burada her şeye sahip olma hissine kapılır ve kaybolur. Yani bu kuşlar birçok şeye sahip olmak için amaçlarından vazgeçmişlerdir. Buradan geçerken bir sürü kayıp verirler.
İlkeli insanlarsanız geçebilirsiniz bu vadiyi. Hayat felsefesi oluşturup, prensipleri çıkarlarına ters düşse bile taviz vermeyen insanlar. Başarıya uğraşıp didinmeden, emek vermeden ulaşılabilinmemiştir. Esas olandır irade. Evvela kendiniz için.
Sıradaki AŞK Vadisi’dir. Vadiye girdiklerinde gözleri sisle kaplanan kuşlar gördükleri biçimsiz şekilleri bile kuğu sanarak aşık olurlar. Kimisinin gözü aşktan kör olurken kimisi de geçer vadiyi.
Tek bir kalıba büründürürüz aşkı. Karşı cinse duyduğumuz yakınlık… Oysa hayatın kendisidir aşk. Önce kendinize, sonra çevrenize ve işinize. Hayatımızın demirbaşı olmalı aşk. Hayat bir bütündür ve içinde barındırdığı her şeyiyle sevilmelidir. Her şeyiyle diyorum bakalım hayatta bizi bekleyen her şey gibi!
Sıradaki vadi CEHALET vadisi.
Bu vadide çok farklı şeyler görür kuşlar ama ne olduğunu sorgulamazlar. Hafifler ve hafifledikçe de düşünmeyi reddederler. Oysa, birçoğu kalmıştır geride. Bundan bile bihaberdirler.
İnsanda da vardır cehalet sorunu. Bir şeyi bilmemek ayıp değil, cehalette ısrar etmek ayıptır. Zor gelir okumak, yeni bir şeyler öğrenmek, fikir üretmek. Kendini gerçekleştirmiş insan ilerler hep. Her daim inanmalısınız kendinize! Sırada İNANÇSIZLIK vadisi bekliyor kuşları.
Evet, İnançsızlık Vadisi. Kuşlar Simurg’u bulamayacaklarını düşünürler. Yolda öleceklerini de akıllarından geçirirler. Boş yere umutlandıklarını düşünüp geri döner bazıları.
Bizler de hayatımızın belli dönemlerinde inanmayız kendimize, çevremize ya da bir şeylerin mümkün olabileceğine. Sonra birden pişmanlıklar belirginleşir. Ah, vahlar dillenmeye başlar.
Sırada YAKNIZLIK Vadisi vardır. Burası kuşların kendini yalnız başına hissettiği yerdir. Her şeyi kendi başlarına yapıyor gibilerdir. Kendi başlarına uçuyor, kendi başlarına yolu bulmaya çalışıyorlar. Milyonlarca kuşun aynı amaç uğruna uçtuklarını bilmeyenler kalır bu vadide.
İnsan bir kez dahi olsa yalnızlık hissini tatmıştır. Hayatta her zaman çoğunluğa uymak doğruya uymak demek değildir. Yalnız olduğunuzu bilseniz bile inançlarınıza bağlı kalmalısınız. Bazen insana yalnızlıkta çok şey öğretebilir.
Sonrası DEDİKODU Vadisi. Kuşlar arasında Simurg hakkında birçok fısıltı yayılmaya başlar. Bu fısıltılar en öndeki kuştan en arkadaki kuşa kadar gider. Simurg’un aradıkları yerde olmadığı, kendisini öldürdüğü dedikoduları sarar her yanı. Dedikodulara inanmayan kuşlar giderken bu vadide de kalan kuşlar olmuştur elbette.
Çevremizde o fısıltıları çıkaran insanlar hiç eksik olmaz. Söylenti yaymada mahirdir insanlar. Bazen kendi bile inanmadığı doğruluğunu ölçüp tartmadığı şeyi, üstüne bin ekleyerek aktarır bir başkasına. Hatta sizin hakkınızda sizden çok bilenler bile çıkabilir.
Yedinci ve sonuncu ise BENLİK Vadisi’dir. Bütün kuşlar farklı şey söyler ve hepsi kendi söylediğinin doğru olduğunu kabul ettirmeye çalışır. Herkes lider olmak ister. Tek hedefleri öne geçmektir. Başlarlar birbirlerini ezmeye ta ki vadiden çıkana dek.
Benlik, belki de en zayıf noktamız… Her ‘’ben’’ biriciktir. Onun yükünü başka hiçbir ‘’ben’’ yüklenemez. Ona yalnızlık da eşlik eder. Kimse veremez bunu size ve kimsenin de sizden alamayacağı şeydir. Belki de sahip olduklarınızdan ya da bir başkasının gözünde ne olduğundan çok daha esaslı…
Nihayet yolculuk sona erer ve Kaf Dağı’nın zirvesine ulaşırlar. Geriye sadece 30 kuş kalır. Bu yolculuğun sonunda görürler ki, hepsi iradesine hâkim, hayatı olabildiğince aşkla yaşayan, kendini geliştirip cehaletle yaşamayan, kendine inanan, yalnızlık pahasına ilkelerine bağlı, kendilerini dedikodulardan korumuş ve egosunu eğiten kuşlar olmuşlardır.
Farsça ‘’si’’ otuz, ‘’murg’’ ise kuş demektir. Arayışı tamamlayan bu 30 kuş, aslında SİMURGUN kendisiymiş. Bilgeliğe giden yol aslında kendilerine giden bir yolmuş. Esasında Simurg’u ararken Simurg olmuşlar bile.
Her efsane özünde bir mesaj verir insana. Burada ise Simurg olmaya çabalamak…
Küllerinden yeniden doğmaya gelince.
Sınırları olan cehalet kavramını ancak sönmek bilmeyen fikirler (ateşler) eritebilir. Bu ateşe kütüphaneler körük, pozitif bilimler odun, sorguladıkça oluşturduğunuz fikirleriniz ise sönmek bilmeyen korlar olurlar. Ayağa kalkmak için önce düşmeli,küllerinden doğmak için önce yanmalı insan. Seni, sana ulaşmanı engelleyen engellerle mücadele yoluna girersen, eninde sonunda başarılı olursun. Gerçek yolculuk kendine yapılan yolculuktur. Kendinizi yaşarken yeniden yaratın. Herkes her şeyi ister, ancak yapabilenler başarır. Yola çıktıysanız devam edin; ta ki küllerinizden yeniden doğana dek.”
Gaziantep’te CHP’nin ‘yanmaya hazır’ “Otuz insana” ihtiyacı var. Gerektiğinde kendinden vazgeçecek, ben değil arkadaşım yoldaşım diyecek, ’uçmaya hazır’ bir SİMURGA ihtiyaç var. Zira, zaman dar!
Reçete efsanede gizli!
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?