Yok, yanlış anlaşılmasın “Albert Einstein'ın izafiyet teorisini” açıklamaya kalkmayacağım.
“Haddimi hududumu” bilirim. Ayrıca “Göz var nizam var” ve elbette izan var:
Bilmediğim şeyleri bilirmişim gibi yapmam!
Anlamadığım şeyleri anlarmışım gibi davranmam.
“Aptal” görünmek pahasına anlamadım derim: ”Anlamadım,bir daha anlat!”
Fizikten çok anlamam!
Doğduğum coğrafyada doğada olup biten olayları fizikten çok başka nedenlerle açıklamak kolaycılığına alıştırılmışım: ”Hayırlısı” der, geçerim, ”Hayırlısı ise olsun.”
Fizik, bana uzak!
Fizik anlatacak kadar bilgim yok! Fizikten aklımda kalan tek formül:
Hız eşittir yol bölü zaman.
Ya da, Yol eşittir hız çarpı zaman.
Yani aldığımız alacağımız yolu ne kadar zamanda alırız.
Ya da bunca sene ne kadar yol almışız?
Bunları hesaplayabilirim. Bunca senedir “yol alıp” nereye geldiğimizi söyleyebilirim mesela.
Az çok sosyolojik kavramlara aşinayım. Toplumsal olarak geldiğimiz nokta konusunda “konum” atabilirim. Noktasına virgülüne kadar olmayabilse de şuralarda gezinebiliyoruz diyebilirim.
Ancak konumuz bu değil!
Konumuz görecelik! En açık anlatımı ile
“Bana göre” nedir?
Sana göre nedir?
Ona göre nedir?
Yani çevremizde gördüğümüz insan sayısı kadar “Görecelik” var. Her “görece” fikir mi?
Olmaması gerekir!
Konu derinleşecek ve ben derin sularda yüzmeye “korkarım”.
Derin sulara açılmadan hemen kıyıda dolaşarak şunu söyleyebilirim: Eğer bir arada barış ve huzur içinde yaşamak istiyorsak birbirimizin “görecelerine” bir “düzen” içinde sabır göstermeliyiz.
Ancak o düzeni kendi görecemize uydurmaya kalkışırsak “uydurma bir düzen” olur. Sonuç olarak “Benim göreceme uyacaksınız” zorlaması, hem toplumsal ilişkilerde hem kişisel ilişkilerde sağlıklı bir yaklaşım değildir.
Bir “ilişkiye” kendi görecenizi dayatırsanız, hiç bir yere varılmaz. Hepimiz kendi görecelerimizi dayatma yanlışına düşebiliyoruz. Bu durumu gündelik hayatta da görüyoruz. Ne çok zaman kaybettiğimizden belli.
Toplumsal hayatta kendi görecesini dayatmakta ısrar eden bir yönetici topluma yollar ve yıllar kaybettirir.
Gelelim, Yol eşittir hız çarpı zamana. Siz hızlı gittiğinizi sanırsınız, hızınız “ben merkezli” ise geçirdiğiniz zamanla çarparsınız bakarsınız ki aldığınız yol bir arpa boyu yol bile değildir. Hayat bu denli acımasızdır: Yerinde saydırır sizi. Siz sürat yaptığınızı sanırken, ayağınızın altından bir hayat kaymaktadır.
Hayat esasında Fizik'tir. Fiziği zayıf olanlar, nasıl yol alınması konusunda kafa karışıklığı yaşarlar.
Nereden biliyorum, çünkü Fiziğim zayıftır benim. Dolayısıyla bu kısır çekişmeler içinde kendi göreceleri içinden çıkamayanlar, Fiziği anlayamazlar. Benim anlamadığım gibi!
Fiziğimiz zayıftır bizim, katettiğimiz yoldan belli değil mi: ”Bir Arpa boyu”.
Yol eşittir, hız çarpı zaman!
“Az gitmişiz uz gitmişiz bir arpa boyu yol gitmişiz.”
Sen anlattığında boğulursun, o kendi görecesinde yaşar. Ve hayat fiziğin kuralları ile akmayı sürdürür.
İnsanlığın onca geçmişine, her türlü kültürel birikimine ve acı deneyimlerine rağmen, kişi kendi “görecesini” dayatıyorsa “Fizik” bunun neresindedir.
“Görece” nedir: Varlığı başka bir şeyin varlığına bağlı bulunan, İzafi!
Yani ben yoksam sen de yoksun. Varsam, varsın!
Doğduğum toprakların kaderciliği ile:
“Haydi hayırlısı.”