Eskiden “Dışişleri” denilmezdi, “Hariciye” denilirdi. “Dışişleri Bakanlığı”nın ismi de “Hariciye Nezareti” idi. “Dış politika” denilmezdi, “Haricî siyaset” denirdi. Biz de artık “eskidik.” Bu bakımdan eski demeyeceğim de “eskimez” tâbirleri kullanacağım ve “Haricî siyasetin” temel esaslarından bir nebze bahsedeceğim.
Haricî siyaset denilip geçilmesin. Bu siyaset, bir devletin temel esasıdır. Hayatiyetinin ve başarısının temelidir. Bu vatanda bizim devlet geleneğimizin tarihçesi yaklaşık bin yıllıktır. Bu zaman zarfında çok başarılı siyasetin uygulandığı devreler olmuştur. İşte o başarılı devreyi de şöyle gözümüzün önüne alarak şu esasları dillendireceğiz:
. Düşmanın dostu düşmandır. Düşmanın düşmanı dosttur.
. Aç canavara sevgi gösterilmez. Sonra gelip sizi parçalar. Üstelik dişinin, tırnağının kirasını ister.
. Düşman, hudutlarımızın çok ötesinde durdurulmalıdır. Düşman, bize dokununca yanacağını bilmelidir. İş ciddiye binince bunun blöf olmadığı gösterilmelidir. Hele çağımızda bu gayet kolaylaşmıştır. Yalnızca internet kullanılarak temel enerji kaynakları kesilebilmekte, füzeler ve savaş uçakları kontrol altına alınabilmektedir. Bu konuda merhum Erbakan’ın söyledikleri tekrar tekrar dinlenilmelidir.
. Gerçek dostları çoğaltmaya ağırlık verilmelidir. Ülkemiz, Cenab-ı Hakk’ın lütfu olarak dünyanın en güçlü birliğinin en temel üyesidir. Yaklaşık iki milyar Müslüman nüfus vardır. 60 İslâm ülkesi vardır. Bu ülkelerle her sahada birlik gerçekleştirildiği takdirde etrafımızda çelik zırhtan bir koruma çemberi oluşacaktır. Merhum Erbakan Hoca’nın öncülüğünde kurulan D-8’i ve o devrede bölgenin durumunu hatırlayınız. Bölgemizde ve D-8 üyesi ülkelerin bulunduğu bölgelerde bir huzur ve sükûn havası hâkimdi. D-8’in bir de D-60 olduğunu düşünün. İşte o vakit, BM de, NATO da ve bilumum kuruluşlar da “çocuk oyuncağı” gibi kalacaktır.
. Yakın tarihteki bütün gelişmeler göz önünde bulundurularak “dost”, “müttefik”, “stratejik ortak” tâbirleri masaya yatırılmalıdır. Hem kucağımızda oturup hem sakalımızı yolanlara, terör örgütlerine hâmilik ve dâyelik yapanlara, bir elinde gül, bir elinde hançer bulunduranlara, vatanın bağrında düzinelerle üs kurup bütün bu üsleri aleyhimize kullananlara, ikide bir “ekonominizi batırırım! Şöyle yaparım! Böyle yaparım!” diye hort-zort edenlere, bize karşı kabadayılık taslayanlara ağzının payı “yolunca-yordamınca” verilmelidir.
. Her sahada olduğu gibi, haricî siyasette de izzetin, şerefin, refahın, emniyetin temel şartı; Allahu Teâlâ’nın emirlerine itaat etmektir. Allahu Azimüşşan bu hususta da temel esasları Kur’an-ı Azimüşşan ve Peygamber Efendimiz (asm) vasıtasıyla beyan buyurmuştur. İşte bu esaslardan bazıları:
- Allah’ın ve Müslümanların düşmanlarını dost ittihaz etmemek, onlara sırrımızı vermemek…
- Bütün Müslümanları kardeş bilmek. Müslümanların, kanına, malına, namusuna göz dikenlerin Müslümanlıkla bir ilgisi olmadığını ve onların Cehennem ehli olduğunu bilmek ve ona göre hareket etmek.
- Cihada çok ehemmiyet vermek. Ordumuzu güçlendirmek ve bütün silahların yerli olarak imal edilmesi için çalışmak. Bizim kahraman askerlerimiz gibi savaşçıların yetiştirilmesinin aynı zamanda haricî siyasetin de temel esası olduğunu unutmamak. Zira Allah için hayatını fedâ edecek bir kimseden daha caydırıcı silah yoktur. Bize düşman gözüyle bakanlar, bu gerçeği görünce ayağını ona göre denk alır.
- Irkçılığın, Allahu Azimüşşan tarafından yasaklandığını ve bu zehrin içimize düşmanlarımız tarafından atıldığını unutmamak.
- Cenab-ı Hakk bize kısas hakkı vermiş. (Bakara/ 194) Bir beldeye saldırı olduğunda, masum insanların burnu kanadığında, bunu yapanların yanına kâr kalmayacağı, misliyle mukabele edilebileceği beyan buyrulmuş. Bu, haricî siyasette de “caydırıcı unsurlardan”dır. Kısaca, bize dokunan yanar. Bu hakikati bilmeyenlere bildirmek de temel politikalardan olmalıdır.