O zaman akıllı telefon yok! Anında görüntü yapamıyorsun. Ziraat fakültesinde öğrenciyim, ’Memlekete’, yaz tatiline gelmişim, tarlada çalışıyoruz; Ağabey, kardeş, bacı. Hava sıcak, çok sıcak. Mercimek hasatındayız. Motorlu tırpan mercimekleri dipten azıcık yüksekten biçiyor. Biz de tırmıkla ‘kucak’ yapıyoruz. O zaman hem mercimek hem samanı çok kıymetli. Şimdi,”bastırıyorsun parayı” mercimeği ithal ediyorsun.
Babam, daha benim ‘mehendisliğimi’ sorgulamamış. Tarlada, zoraki stajyerlik günlerim. Ucuz, gizli bir işgücüyüm. Öğrenim dönemi gönderilen paraların yaz tatilinde ‘ödeşme’ zamanı.
Hava sıcak çok sıcak. Arkadaşımı düşündüm aynı okula gidiyoruz. Ankara'da bir kolejden mezun, Ankara Ziraat Fakültesinde yollarımız kesişmiş. İkimizin de hedefi Hukuk okumak iken ‘kadere boyun’ eğmiş, Ziraatte buluşmuşuz.
İşte o arkadaşıma mektup yazıyorum sene 1985, şöyle bir cümle kuruyorum: ”Sen kolejin havuzunda serin sulara dalarken ben tarlada mercimek ‘kucaklıyorum’.
Adalet mi bu?”
Bugün baktığımızda da tarımsal üretimde, pazarlamada ve tüketimde esas sorun adalet. Bütün bu süreçlerde ki ‘Adaletsizlik’ nedir?
Kendi işgücü ile ayakta durmaya çalışan küçük çiftçilerin tarımsal girdileri temin etmede ki sorunlu ve zahmetli çabası hala sürüyor. Üretmek çok pahalı.
Ürettiğini satmak ‘piyasanın vicdanına’ bağlı.
Tüketmek de bir o kadar zor, zahmetli bir çabaya dönüştü. Tüketici tarafında, bir ‘kesim ‘ için gıda ürününe erişim pahalı iken başka bir ‘kesim’ için güvenli gıda arayışındaki şüpheler ve güvensizlik ciddi bir problem.
“Tağşişli gıda” önemli sağlık sorunlarına yol açabiliyor.
Araziler miras yolu ile küçülmüş ‘küçük çiftçi’ daha da küçülmüş. Ben bir mühendis olarak tarlada mercimek bile ‘kucaklayamıyorum’ çünkü hem ben hem mercimek tarladan uzaklaştırılmışız.
Artık arkadaşıma mektup yazmıyorum. İstersek cep telefonlarımızdan birbirimizi görüntülü arıyoruz. Ya da birbirimizi ekrandan ‘durumlarımızı’ takip ediyoruz.
O Amerika'da ‘Silikon vadisinden’ durum atıyor, ben üretim yapacak hem vadi arıyorum hem de ‘durum’.
Durumum şüpheli!
Sabit değil, garanti yok! Zemin kaygan!
‘Selfi” çekerken geri planda eksik olan bir çok ‘şey’ fotoğrafta bütün çıplaklığı ile görülebilir.
‘Kuyruğu dik tutmak’ gibi bir sorumluluk yüklenmiş omuzlarıma: Geleneksel ilişkiler ve zihniyetteki aynılık ciddi bir ‘kafa yorgunluğu’ travması yaratmış.
Kısacası, tarımda adaletsizlik sürüyor. Kaybolduk, birbirimizi arıyoruz; Bacı, kardeş, arkadaş, dost, vatandaş, üretici, tüketici, işçi, esnaf... Her birimizin yolu birbirine uğramıyor artık. Selamı sabahı kesmişiz. Uzaklaştırıldık.
Belediyelerin dağıttığı gübrenin, tohumun, fidenin, fidanın peşinde ‘mutluluk’ arıyoruz. Küçük, küçücük mutluluklar.
Tarımda adaletsizlik sürüyor. Bizi bir araya getiren değerleri sorguluyoruz. Her verilen ‘söz’ umut vermiyor, mesafeliyiz. Yeniden bir şey arıyoruz. Yeni bir şey. Bizleri hepimizi bir araya getirecek bir şey arıyoruz. ”BİR ŞEY”.
Şöyle içten kucaklayan, gülümseyen kara bulutları yağmura dönüştüren güneşi açtıran bir esinti, ”BİR ŞEY”.
Arkadaşım;
Ne o eski O,
Ne ben eski Ben!
Hukuk hayalimiz, tek ortak hukukumuz ve hayalimiz olarak kaldı.
Ve Hayat!
Ve hayatın üzerinde yeşerdiği Ziraat!
Hiç bu kadar
‘Hukuksuz’,
‘Adaletsiz’ kalmamıştı, bırakılmamıştı, olmamıştı.
Hayatta ve Ziraatte,
Adalet istiyoruz.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?