USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

HÂKİMLİĞİN VASIFLARI ve BİR GÜNLÜK HÂKİM !?

03-04-2018

Önce biraz kendimden bahsedeyim de, beni tanımamış olanlar, bunları nereden biliyorsun diye sormasınlar:

Yaşım 70’i aştı. Tam 55 sene önce HUKUK Fakültesi’ne girdim “Hukuk” ile ŞAHSEN tanıştım ve (askeri Hakimlik, sivil savcılık, serbest avukatlık, MTA, Belediye, Vakıflar idaresi avukatlığı vs ve NOTERLİK olmak üzere) içinden hiç çıkmadım. 

Baba mesleğim olması hasebiyle de, hukukun içinde DOĞDUM, büyüdüm ve yaşıyorum.

Bu itibarla kimin ne olduğunu veya neyi ne zaman ve nasıl yapabileceğini İYİ bilirim.

Şimdi gelelim konumuza:

HÂKİMLİK nedir ve nasıl HÂKİM olunur ?

Hâkim olmak kolay bir iş değildir.

“Her derede bir at öldürülerek baytar olunur” ama, insanların malıyla ve canıyla oynayarak hakiki manâda hâkim olunamaz veya YARIM ve hatta ÇEYREK hâkim olunabilir.

“Yarım hoca dinden eder, yarım doktor candan eder” derler

Bu söze, “yarım hâkim de, hem candan hem maldan eder” cümlesini eklemek lazımdır.

Bir hâkime, tam manâsıyla “Hâkim” denilebilmesi için bulunması gereken vasıfları da (daha kafiyeli ve özlü olması bakımından, eski hukuk kitaplarında yazıldığı üzere eski kelimelerle) şöyle sıralamak lazımdır:

Hâkim;

1)HAKÎM; yani, iyiyi kötüyü anlamaya muktedir olmalı, AHMAK olmamalıdır.

2)FEHÎM; yani, kendisine gelen davaları çözmeye muktedir olmalıdır.

3)MÜSTAKÎM; yani, aklın gösterdiği yoldan sapmayarak işlemlerinde ve hareketlerinde aklı kendisine rehber edinmiş olmalıdır.

4)EMÎN; yani, kendisine itimat edilmelidir.

5)MEKÎN; yani, şeref sahibi olmalıdır.

6)METÎN; yani, işlemlerinde ve kararlarında kimseden KORKMAMALIDIR.

Tabiidir ki, aynı vasıflar SAVCILARDA da bulunmadır..

Bütün bunlara ilaveten, hâkim ve savcılar;

1)Hareketlerinde mutedil olup, hiddet ve şiddetten ve insanlara bağırıp çağırmaktan ve sert muamele yapmaktan sakınmalıdırlar. Halka karşı kötü muamele, hâkimler üzerindeki güvenirliliği ve hürmeti yok eder.

2)Taraflara ve şahitlere telkin ve tavsiyelerde ve baskılarda bulunmamalıdırlar. Birçok insan, mahkeme karşısında ürkerek, korkarak çıkar ve heyecanlanır. Hâkim, vatandaşın bu heyecanının yatıştırarak doğruyu ifade etmesine yardımcı olmalıdır.

3)Gam, keder, sinir bozukluğu gibi selametle düşünmeye engel olacak durumlara düştüğünde karar vermeye girişmemelidir. 

4)Davanın taraflarından veya herhangi bir kişiden hiçbir şekilde az veya çok miktarda hediye kabul etmemelidir.

5)Davanın taraflarıyla veya tarafların vekilleri veya yakınlarıyla davete ziyafete gitmemelidir. 

Esasen, daha yukarıda saydığım vasıflara sahip olan bir kişi kâmil bir kişidir ve hiddetten, nefretten arınmıştır ve kederli veya sinirliyken karar vermekten çekinir.

Bu meslekte, yukarıdaki vasıfların hiçbirine sahip olamamış, öylesine çok hakim-savcı var ki, saymakla tükenmez. Ama maalesef bunlar, yaş haddinden emekli olana kadar meslekte kalabilmektedirler.

Bazen bir hâkim veya savcının rüşvet yemediğinden ve dürüst olduğundan bahsedilerek övülür. Bu husus, gerçek bir hâkim veya savcı için övünülecek bir husus değildir. Zira bu şart,

Bu meslek için ASGARİ ve ZARURÎ bir şarttır ve dolayısıyla her hâkim ve savcıda bulunmalıdır. Bu vasfa sahiptir diye bir hâkim veya savcının övülmesi veya bunun bir övünülme vesilesi yapılması mesleğin kutsiyeti ile bağdaşmaz.

Yukarıda anlattığım şekilde bir hâkim veya savcı olabilmek için;

Özünde mevcut olan bu iyi vasıfları çok okuyarak, çok çalışarak geliştirmek şartıyla ON SENE kadar bir zamana ihtiyaç vardır.

Yani, HÂKİM-SAVCI olmak öyle KOLAY bir iş DEĞİLDİR. 

Ama ŞİMDİKİLER gibi olmak, çok KOLAYDIR … !?

Öyle değil mi ?

Mesela; 

BİR GÜN bile CÜBBE giyip mahkeme kürsüsüne ÇIKMAMIŞ olduğu halde;

 bütün ömrünü KÜRSÜDE geçiren hâkimlerin verdiği kararları İNCELEYİP, onların eksiğini-fazlasını, yalanını-yanlışını, usullüsünü-usulsüzünü tesbit etmek suretiyle, (en üst adli merci olan YARGITAY Dairesindeki HEYETE izah ederek) o kararın BOZULMASI veya TASDİKİ yönünde fikir beyan etmekle görevli TETKİK HAKİMİ yapılan bir KIZCAĞIZ bu işi yapabilir mi ?

Nasıl olur da, ilk karar merciinde BİR defa bile OTURMAMIŞ, bir tek karar bile vermemiş bir “ÇOCUĞUN” bu işi yapabileceği düşünülebilir ?

Tabii ki, hiç düşünülmemelidir. Çünki, ASLA YAPAMAZ ! Ve üstelik yüzüne gözüne BULAŞTIRIR !

Ve hatta, Yargıtay Üyesi olan HEYET mensubları, dosyaları O’nun suratına ÇARPAR.

Ama MAALESEF, ülkemizde (bu ay) böyle bir GARÂBET de olmuştur !

Böyle birisi o makama getirileceğine, o yerde çalışmış olan KÂTİBLERDEN birine o görev verilmiş olsa çok daha iyi netice alınırdı.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?