İstanbul, 33 yılımızın geçtiği, Sevgili Peygamberimizin (A.S.M.) fethini müjdelediği kutlu belde. 40 yıllık dostlarımızı, komşularımızı, akrabalarımızı, ümmetin yüz akı gazetemizi, kitaplarımızın yayıncılarını sinesinde barındıran şehir… Millet İstanbul’a “gezmeye” gider, biz ise “ 12 yıldır “ziyarete” gidiyoruz. Şüphesiz gezilecek yerleri de çok. Ancak bize göre değil. Bilhassa bu sene tâife-i nisa bir tuhaf olmuş. Sanki Kırkpınar güreşçileri gibiler. İyisi mi görmemek… Biz zaten “ziyaret etmeye” niyetlenmiştik…
İstanbul’da otururken, bayram namazını kıldıktan sonra ailece İstanbul’un şerefli misafiri büyüğümüzü, Ebu Eyyube’l Ensarî Hazretleri’ni ziyaret eder, bayramlaşır, sonra kayınpederlere giderdik. Yine öyle yaptık. Ailece halkımızın “Eyüb Sultan” dediği, Ebu Eyyübe’l Ensarî Hazretleri’ni ziyaret ettik. Öğle namazını Eyüb Sultan Camii’nde kıldık.
Diğer bir ziyaretimiz, Mustafa Kurdaş kardeşimize taziye ziyareti idi. Gazetemizde görüştük. Muhtereme yengemiz, inşeAllah mânevî şehid olarak Rabbimizin huzuruna vâsıl olmuştu. Gerçi telefonla taziyede bulunmuştuk, ancak İstanbul’a gelişte, taziyede bulunma sünnetini yüz yüze îfa edelim dedik. Rabbim, yengemizi bütün sevdikleriyle beraber cennette buluştursun, kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe eylesin. Aile efradına sabr-ı cemil versin…
Dünürümüz Veysel Kara Bey’in muhterem babası vefat etmişti. Onlara da taziye ziyaretinde bulunduk. Diğer dünürümüz Hacı Davut Delil’in davetine icabet ettik. Böylece sılâ-i rahim ziyaretini gerçekleştirmiş olduk.
Bizim kırk yıllık rafıklarla gecikmiş “Kurtuluş Bayramı” merasimini gerçekleştirdik. Açılışı Eyüb Sultan’ı ziyaretle yaptık. Sonra Lüleburgaz’ın Demirköy’ünde ormanlar içerisinde çaylarımızı yudumlarken yıllardır görüşmediğimiz dostlarımızı telefonla arayıp hasret giderdik. Doğrusu bu ya, Fatih Sultan Mehmed’in fetih toplarını döktürdüğü bu köye ve civarına kanım ısınıyor. Ecdâd, cihadda güçlü olmanın yollarını araştırmış. Demir cevherinin bulunduğu yerde top döktürmüş. Onları da mandalarla çektirerek İstanbul surları önlerine getirtmiş. Gâvur oğlu gâvurlar bu köyün fetihteki rolünü unutmamışlar. ’93 harbinde Ruslar İstanbul önlerine gelince, yol üzerindeki Demirköy’ü unutmamışlar, buradaki maden yatağını ve top döküm atölyelerini tahrip etmişler.
Tevafuk etti, memlekete dönmeden birkaç gün önce, gazetemizin tertiplediği bir yemek vardı. O vesile ile dostlarla buluştuk. Bizim masa “yaşlılar masası” idi. Ömer Bey’in tespiti ile bir numaralı yaşlımız Ekrem Şama Bey, iki numara Necati Tuncer Bey, üç numara Ömer Yüksel Bey, dört numara ise bendenizdim. Daha önce gazetemizin bir iftar programında da Ömer Bey’le aynı sofrayı paylaşmıştık. Oradaki tecrübemden biliyorum. Ömer Bey’le aynı sofraya oturan kâr eder. Zira çevresine ikramı pek sever. Mustafa Kurdaş Bey ve kendisine çok benzeyen sevgili oğlu, Adnan Öksüz kardeşim bizim masada idiler. Güzel sohbet oldu. Başta Ertuğrul Köse ve Nedim Odabaş olmak üzere bu güzel organizeyi gerçekleştirenlere teşekkür ederim.
İstanbul ziyaretlerimizde yayıncı dostlarla görüşmelerimiz ayrı bir yer tuttu. Kitaplarımızı yayınlayan değerli yayıncılarla ve yeni kitaplarımızı yayınlayacak olanlarla fikir teâtisinde bulunduk. Bu ziyaretlerimiz de bereketli geçti, elhamdülillah…
İstanbul dönüşü, Ankara’daki hemşiremizi, eniştemizi, yeğenimizi de ziyaret ettik. Bir gece konakladık. Ertesi günü sabah namazını kılıp yola revan olduk. Yolda tam otobana girecekken, istişare ile Kayseri üzerinden Malatya Doğanşehir’e gitmeye karar verdik. Kayınbirader oradaydı. Kayınpederin 20-25 yıllık emekle yetiştirdiği kayısılardan tatmayı bahane ederek gittik. İki saat durup yine yola revan olduk. Gece saat 11’de memlekete vasıl olduk. 18,5 saat direksiyon sallayarak kendi rekorumu kırmıştım. Yorulmuştuk, ancak bu tatlı bir yorgunluktu. İstanbul ziyaretlerimiz çok semereli geçmişti. Buradan İslambol’daki bütün dostlara selamlar…