Sen bizim dağları bilmezsin gülüm,
Hele boz dumanlar çekilsin de gör.
Her haftası bayram, her günü düğün,
Hele yaylalara çıkılsın da gör.
Bilmezsin ovalar nasıldır bizde;
Kağnılar yollarda, yoncalar dizde...
Saydıklarım damla değil denizde,
Hele bir ekinler ekilsin de gör.
Ünlü şairimiz Abdurrahim Karakoç’un mısralarında dediği gibi çiftçimize ses veren olmadıkça, tarım ikinci plana atıldıkça, tarımımızı Avrupa ve dünya tarımına bağımlı ettikçe, kendimiz üretmedikçe, Türkiye’nin bu ekonomik bunalımdan çıkması mümkün değildir. İthalat yaparak tarımın kalkınmayacağını bugün sağır sultanlar dahi bilmekte iken bizim Tarım Bakanlığımızın sürekli bu ithalat sevdası nedir anlayan varsa biri çıkıp izahat ederse bizde anlamış oluruz belki.
14 Mayıs 2019 dünya çiftçiler gününde Ziraat Mühendisleri Odası'nın (ZMO) raporunda adeta tarımın günümüzdeki içler acısı halini yansıtıyor. Raporda çiftçilerin sorunları genel hatlarıyla şu şekilde sıralanmıştır;
Tarımsal üretimde yaşanan sorunlara çözüm bulunmadan, bunlara her geçen gün yenileri ekleniyor.
Sorunlara ithalatçı politikalarla çözmeye yönelik kolaycı yaklaşımlar hızla devam ediyor.
Girdi fiyatlarının yüksekliği nedeni ile kâr edemeyen çiftçilerimiz üretmekten vazgeçiyor.
Tarım arazilerimizi kaybediyoruz. Son on beş yılda Belçika kadar tarım arazimiz bu nedenle boş kaldığı gibi, var olan tarım alanlarının amaç dışı kullanımına yönelik girişimler ise hız kesmeden devam ediyor. Tarım arazilerinin, meraların, zeytinliklerin amaç dışı kullanımına yönelik istisnalara yer veren yasa teklifleri Meclis gündeminden eksik olmuyor.
Destekler yeterli değil. Çiftçinin tarım desteklerinden yararlanabilmesi için Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıtlı olması gerekiyor. Ancak, Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre ÇKS`ye kayıtlı çiftçi sayısı 2003 yılında 2,8 milyon iken, 2010 yılında 2,3 milyona ve 2017 yılında 2,1 milyona geriledi. Bu süre zarfında yaklaşık 700 bin çiftçi son derece yetersiz olan tarım desteğini bile almaktan vazgeçti.
Çiftçiler kanuni haklarını alamıyor. 2006 yılında çıkan Tarım Kanunu ile tarımsal desteklemeler için bütçeden ayrılacak kaynağın milli gelirin yüzde 1'inden az olamayacağı hükmü getirilmiş olmasına rağmen, bu destek bugüne kadar bu miktarın yarısı düzeyinde gerçekleşti.
Destek alamayan çiftçiler, banka kredilerine mecbur kaldılar, borç batağına saplandılar. 2018 yılında tarıma sundukları kredinin yüzde 71`ini kamu bankaları, yüzde 19`unu yabancı bankalar, yüzde 10`unu yerli özel bankalar sağlamasına karşın, icra takibine düşen kredi miktarı kamu bankalarında yüzde 37, yabancı bankalarda yüzde 33 ve yerli özel bankalarda yüzde 30 oldu. Yerli özel ve yabancı bankalardan kredi kullanan çiftçiler daha büyük bir mağduriyet yaşadı.
Döviz kurları enflasyonun çok üstünde arttı, en büyük darbeyi çiftçiler yedi. Tarımsal üretimde kullanılan girdilerden mazotta neredeyse tamamen, tarım ilacı ve gübrede çok büyük oranda, özellikle sera tohumlarında önemli düzeyde yurtdışına bağımlı olunması nedeniyle döviz fiyatındaki en ufak bir artış çiftçinin üretim maliyetini önemli ölçüde artırmaktadır.
Gübre fiyatlarındaki artış gübre kullanımını azalttı. 2017 yılında yaklaşık 5,4 milyon ton olan gübre ithalatı 2018 yılında 4,3 milyon tona geriledi.
Çiftçinin alım gücündeki düşüş, tarımda makine kullanımını azalttı. Yıllar itibarıyla sürekli artış gösteren traktör üretimi döviz kurundaki artışa ve çiftçinin alım gücündeki gerilemeye paralel olarak, 2017 yılında 72 bin iken, 2018 yılında 48 bine düştü.
Çiftçinin ürün fiyatları enflasyon karşısında eridi. Ortalama satış fiyatı bir önceki yıla göre buğdayda yüzde 5,5, mısırda yüzde 13,5, kuru fasulyede yüzde 13,1, ayçiçeğinde yüzde 10,9, şeker pancarında yüzde 5,3, tütünde yüzde 14,6, pamukta yüzde 13,3 artarken yüzde 20,3'lük enflasyonun oldukça gerisinde kaldı. Nohutta yüzde 10,9, kırmızı mercimekte yüzde 6,2 ve yeşil mercimekte ise yüzde 11,7 geriledi.
Ürettikçe kazanamayan, hatta borçlanan çiftçiler tarlasını terk ettiği için tarımın ekonomiye katkısı giderek azaldı. 2010 yılında tarımın istihdamdaki payı yüzde 23,7 iken, 2018 yılında yüzde 18,4'e düştü. Tarımın milli gelire katkısı 2002 yılında yüzde 10,3'ten, 2010 yılında yüzde 9,0'a, 2015 yılında yüzde 6,9`a ve 2017 yılında yüzde 6,1'e kadar geriledi.
Çiftçilerin üretim maliyetlerinin maalesef her geçen gün hızla artış gösterdiğine şahit olmaktayız. Bu kapsamda İstatistik Kurumu (TÜİK) çiftçilerin üretim maliyetlerini ifade eden Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi'nin 2019 Nisan’da sonuçlarını açıklamıştı. Buna göre maliyet, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 30,75 artış gösterdi. Bunun anlamı, çiftçilerin gelirleri daha da erirken, tarım ürünlerinin soframıza daha pahalı gelmesidir.
Çiftçiler Günü vesilesiyle bir mesaj yayımlayan TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar da, "Türk çiftçisinin, 82 milyonluk ülke nüfusunu, 5 milyonu aşkın sığınmacı, mülteci ve yabancıyı, 45-50 milyon turisti doyurmak için gece gündüz çalışmaktadır. Tarım demek gıda güvencesi demektir. Gıda güvencemizi sağlamak için çiftçilerimizi desteklemek zorundayız ve çiftçimiz kazanırsa ülke kazanır" diyerek tarımın önemine bir kez daha vurgu yapmıştır.
Yani kendi yerli malımızı üretme imkânımız var iken elin gâvurunun malını, kazık pahasına ithal ederseniz, hayvancılığımıza sahip çıkmayıp elin Brezilyasından, Kanada’sından oradan buradan hayvan ithal ederseniz, kendi özdeğerlerimize kota kayarsanız, üretmezseniz, çiftçimize, tarımımıza sahip çıkmazsanız, üç kuruş mazot parası verip, çiftçiyi destekliyoruz göz boyamalarıyla sorunu çözdük mantığıyla çiftçinin aklıyla alay ederseniz, daha çok dövünür durursunuz, biz neden kalkınamıyoruz diye. Çözüm ve kalkınmanın temeli, milli ve yerli öz kaynaklarımızı üretip dünya pazarına ihracat etmekte yatıyor, başka türlü ekonomi çıkmazından ve darboğazından kurtulmanız mümkün değildir bilesiniz.