Benim, şerefle, iftiharla taşıdığım üç kimliğim var:
Birincisi, İslâmiyet. Ben, Elhamdülillah Müslüman’ım. Bu bir insan için en büyük şeref, en büyük bahtiyarlık, en büyük kazançtır. Zira şâyet bir insan Müslüman olur da Müslüman olarak ölmeye muvaffak olursa, işte o vakit yaşadı, gitti, demektir. Zira bunun neticesi, ebedî saâdete nâil olmaktır. Bu Kâinatın Sahibi, yerin, göğün ve ikisi arasında ne varsa her şeyin Sahibi, Mâliki, Yaratıcı olan Allah-u Azimüşşan va’detmiş. İmanla kabre giren, yani “Lâ ilâhe illallah Muhammedü’r Resûllullah” deyip bu mübarek kelamın gereğini yerine getiren, bütün esaslarına inanan, cennete girecek. Ölümün olmadığı o âhiret hayatında ebedî mutluluğa nâil olacak. Bundan büyük mutluluk, bundan büyük müjde mi olur?..
İslâm kimliğim benim ve benim gibi bütün Müslümanların “kırmızı çizgimiz”dir. Bu kimliğimize zerre kadar laf söyletmeyiz. Benim nüfus cüzdanımda hâlâ “dini” diye bir hâne var ve orada “İSLÂM” yazılı. İşte bu yazının hatırına nüfus cüzdanını mer’iyette olduğu son güne kadar değiştirmeyeceğim, üzerimde taşıyacağım. (Zira Avrupa’ya uyum yasaları çerçevesinde yapılan yeni düzenleme ile nüfus cüzdanında “din” bölümü kaldırıldı. Belki o vakte kadar tekrar konur…)
Benim, ikinci kimliğim, bu ülkede yaşamak ve bu ülkenin vatandaşı olmak. Bundan dolayı da Rabbime hadsiz hamd etmekteyim. Ben bu vatanı çok seviyorum. Bunun yüzlerce sebebi var. Birkaçını sayayım:
1) Kader-i İlâhî bu vatanı, bize bu dünyadaki mekan kılmış. Benim ailem Malazgirt Zaferi’yle birlikte bu vatana ayak basmış ve yerleşmiş. Bu vatanı korumak için dedelerim şehit düşmüş, gâzi olmuş…
2) Bu vatan bin yıllık İslâm diyarı. Bu vatan merkezli dünyanın en büyük İslâm devletleri kurulmuş. (Selçuklu, Osmanlı) Bu vatanda yaşayan insanlar cihada gitmiş, akınlar yapmış, üç kıtada İslâm’ın sancağını dalgalandırmış. Bugün 42 müstakil devlet olarak ortaya çıkan ülkelerde adâletle hükmetmiş. Bütün o topraklarda asırlarca huzur olmuş, refah olmuş, bütün insanlar İslâm’ın sergilediği adâletin gölgesinde mesut bahtiyar yaşamışlar. Tarihi açın, bunu görürsünüz.
3) Bu vatan üzerinde yaşayan insanlar ve onların devletleri, onların orduları, pek çok zafer kazanmış. Fetihlerde bulunmuş. Dolayısıyla bu ülkenin tarihi, şanla, şerefle doludur. İnsanlığa örnek teşkil edecek on binlerce örnek büyüğümüz vardır. Dolayısıyla ben bu vatanda doğmuş olmaktan, yaşıyor olmaktan dolayı bahtiyarım. Allah esirgesin, bu vatana göz dikildiği zaman, canla, başla, hayatım pahasına korurum.
Gelelim üçüncü kimliğe: O da mesleğim olan gazetecilik, yazarlıktır. Bunu da Rabbimin bir lütfu olarak görmekteyim. Biz kadere îman etmiş insanlarız. Kaderimizde böyle bir meslekte, böyle bir hizmette bulunmak varmış. Her ne kadar şu ana kadar bana 40 yıllık taşıdığım basın kartım, “Sürekli Basın Kartı” tanzim edilip gönderilmemiş olsa da, ben gazeteciyim. Meslek olarak kimliğim bu… Şimdiye kadar başka bir işte de çalışmadım. Ne resmî, ne gayrî resmî gazetecilikten ve yazarlıktan başka bir işim olmadı. Başka bir yerden bir gelirim de olmadı… Sözün burasında, “Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı”ndaki basın kartlarını tanzim eden ilgili arkadaşlara bir çift sözüm var: Sayın arkadaşlar! Ben 45 yıldır bu mesleği yapıyorum ve 40 yıldır da basın kartı taşıyorum. Bu mesleği şerefimle, izzetimle yaptım. Hiçbir iktidara yağcılık yapmadım. Vatanın ve milletin menfaati neyi gerektiriyorsa onu söyledim. Yanlışlara karşı çıktım. Bu kimlik benim hakkım. Bana ve benim bildiğim, Mustafa Kaplan, Bünyamin Ateş ve benzeri hak etmiş kimselere kimliğimizi tanzim edip veriniz. Şu koronavirüslü günlerde kimliği göstermek icap eden yerler oldu. Bazı özel güvenlikçiler, “Abi bu kimliğin hükmü geçti! Bize böyle talimat geldi!” dediler. Canım sıkıldı. Dolayısıyla, lütfen benim gibi emektar insanların canını sıkacaklara izin vermeyiniz…
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?