USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

LALE AĞACI da mı varmış yaav?

15-06-2020

LALE SOĞANI’nı bilirim, ama LALE AĞACI’nı hiç duymamıştım.

Ama VARMIŞ ki, DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) İTHAL AĞAÇ listesinde bunu da istemiş.
Ve lakin bilmem ki ve belki, (halen LALE üretim merkezi hâline gelen) HOLLANDA devletinde var olabilir imiş ?

Biliyorsunuz ya, DİB, Elazığ Harput’ta (içinin döşenmesi hariç) 60 TRİLYON liraya yaptırdığı, “KÜLLİYE” dedikleri binaların bahçesine İTHAL edilmiş olması şartıyla AĞAÇ dikmeye karar vermiş ve bunun için de bir İHALE açmıştı.
Ve bunların içinde 5 tane de LALE AĞACI bulunmaktaydı

Neyse …

LALE denilince, aklımıza Osmanlı’nın LALE DEVRİ gelir.

LALE DEVRİ, Osmanlı Devleti’nin 1718-1730 yılları arasında yaşadığı ZEVK-Eğlence, ŞATÂHAT ve İSRÂFAT, İŞRET ve şehvet devridir.

Bu devir, DAMAT İBRAHİM Paşa’nın Sadrazam (yani BAŞBAKAN) olduğu bir devirdir ve Onun yaşattığı bir hayat tarzıdır.
Ve de HAYATININ SONUDUR !

İşte LALE DEVRİ:

“LALE Devri’nde saraylılar, yaz geceleri LALE eğlenceleri ve kışın helva sohbetleriyle vakit geçirirdi. Ayrıca İstanbul halkının önemli bir kısmı da, Devlet ileri gelenlerine özenerek eğlenceler düzenlerlerdi. Padişah, kendi SARAYINDAKİ eğlencelerden başka zaman zaman bu LALE ve HELVA sohbetlerine katılmaya başladı.

Saraydaki eğlencelere Padişah, İBRAHİM Paşa’dan başka Damatlarını, Şeyhülislâm ve öteki devlet büyüklerini, ulemâyı davet ederdi.
Padişah, her yıl LALE mevsiminde şehzade ve haremleriyle birlikte Beşiktaş’ta damadının yalısına giderdi. Kâğıthanede Çağlayan adı verilen yerde kurulan (1722) SADÂBÂD en çok ilgi gören köşklerden biri oldu. Sadâbâd’tan başka Üsküdar’da Şemsi Paşa iskelesinde Şerefâbad, Çengelköy’de ve diğer muhtelif yerdeki saraylarda bu eğlencelere devam edilirdi.

Şair ve yazarlardan Nedim, Seyyid Vehbi, Raşit vs. devrin ünlü kişileri bu eğlencelere katılırlardı.

Bu arada başlayan İRAN SAVAŞINDAN başarı haberleri gelince İBRAHİM Paşa’nın ünü arttı.

Padişah 3. AHMED de, kendisine gönderdiği hattı hümâyûn ile Onun yönetimini övdü.

DAMAD İbrahim Paşa bu eğlencelere fazla zaman harcamaya başlayınca, Onu sevmeyenler, İstanbul Kadısı Zülali Hasan Efendi’nin nikâhlı karısına tecavüz ettiğini İstanbul’a yaydılar.
Bu arada Paşa’nın, Kâğıthane’de kadınlara ALTIN atarak, yaşmaklarının içine düşürmekte usta olduğu da söylenmeye başlandı.

Devrin bir özelliği de LALE olduğundan, İstanbul’da LALE SOĞANI üretme ve yetiştirme bir SALGIN hâlini aldı.
O devirde LALENİN 239 çeşidi vardı.
Bu düşkünlük yüzünden LALE fiyatları çok arttı.

Padişah 3. AHMED, 1722 Eylül tarihli bir fermanla LALENİN her birine çiçekçibaşı tarafından NARH (tavan fiyat) konulmasını İstanbul kadısına emretti.
Bununla birlikte LALENİN fiyatı yine ARTTI.
MAHBUB adı verilen LALE SOĞANI çok YÜKSEK fiyatla SATILMAYA başlandı.
Mahbub’dan başka en gözde lale olan Vefalı Mehmed Bey’in yetiştirdiği NİZEİ RUMMANİ adlı LALEYE 50 kuruş NARH kondu.

Bu ZEVK u SAFÂ devam ederken, alttan alta İSYAN hazırlıkları başladı. Ama, bunun farkına varılmadı.
Bunun sonucu olarak da, PATRONA HALİL (Muslu Beşe, Küçük Muslu, Kutucu Hacı Hüseyin, Çınar Ahmed, Ali Usta, Karayılan, Emir Ali, Turşucu İsmail’i harekete geçirerek) bir İSYAN çıkardılar. Ve duruma hakim oldular.

Devlet ileri gelenleri sarayda toplandı, Sancağı Şerif, Sarayın orta kapısı üzerine kondu. Fakat Sancağın altında kimse toplanmadı.
Bu arada isyancılar 37 kişinin Padişah tarafından ölü veya diri kendilerine teslim edilmesini istediler. Bunlar arasında Nevşehirli İBRAHİM Paşa başta olmak üzere DAMATLARI, Kaptanı Derya, İstanbul Kaymakamı Kaymak Mustafa Paşa ile Sadaret Kethüdası Mehmet Paşa ve Şeyhülislam Abdullah Efendi de vardı.

Padişah AHMED, âsilere teslim edilmesi istenen İBRAHİM Paşa, Mustafa ve Mehmed Paşaları kurtaramayacağın anlayınca, isyancıların yaptığı tayinleri kabul etti.
Mührü hümayunu İBRAHİM Paşa’dan aldırarak, Onu, kapı arasına gönderdi. Burada İBRAHİM Paşa, iki damadı ile birlikte BOĞDURULDU. Cesetlerini bir öküz arabasıyla At Meydanı’na yolladılar.
Şeyhülislâm Abdullah Efendi ile İbrahim Paşa’nın diğer yakınları da sürgüne gönderildi.
İstekleri yerine getirilen asiler, daha sonra Padişah AHMED’i de indirerek yerine 1. MAHMUD’u getirdiler.

Lale Devri’nde yapılan ve o günün sanat eserleri olarak kabul edilen kasırlar, saraylar, yalılar, isyancılar tarafından yakılıp yıkıldı.

Lale Devri’ni şiirleri ve şarkılarıyla süsleyen Şair NEDİM de, isyan sırasında damdan kaçmak isterken düşerek öldü.”
(Bu “ … “ içindeki bölümü Meydan Laorusse Ansiklopedisinden aldım)

Neyse …

Bu İTHAL AĞAÇ mevzuunda TAACCÜB ettiğim husus;
LALE ÇİÇEĞİNİ veya bir ÇİÇEK olan LALEYİ, AĞAÇ olarak kabul eden DİB’in, HURMA AĞACINI, niçin ihaleye dahil etmediğidir.

Biliyoruz veya bilmeliyiz ki HURMA AĞACI çok MÜBAREKTİR ve HURMA da, (bilhassa ACVE hurması) her derde DEVÂ olan bir yiyecektir.

DEVÂDIR ve MÜBAREKTİR, çünki (19. Sûrenin 19. Âyetine göre, Cebrail’in ÜFÜRMESİYLE gebe kalan ve Hz. İSA’yı doğuran Hz. MERYEM için) Kur’an’ın Meryem Suresinin 25-26. Âyetinde şöyle denilmektedir:

“… Mahzun olma, Rabbin, ayağının altından küçük bir çay akıtmıştır, HURMA AĞACININ kütüğünü kendine doğru salla. Ondan sana taze HURMA düşer. (26) Ye, iç oğlun ile gözün aydın olsun. Şayet insandan birini görürsen o da sana çocuğu sorarsa işaretle ‘-Ben esirgeyen Zat’a sükut orucu adamışım. Bugün hiçbir insanla konuşmayacağım’ dersin”

Allah, AĞAÇ olarak, sadece bu HURMA ağacından ve üzerine YEMİN ettiği İNCİR ve ZEYTİNDEN ve dolayısıyla bu iki AĞAÇTAN da bahsetmiştir. (96. TİN Suresi)

Ayrıca, Nahl Sûresi 16 âyette; “ Size HURMA AĞAÇLARININ meyvesini, üzümleri de yediririz ki, siz onlardan (SEKEREN) SARHOŞ EDİCİ şıra, GÜZEL bir RIZK edinirsiniz, bunda aklı eren kavim için ibret vardır” demiştir.

Bu hususta bir de HADİS-i Şerif vardır:
“Yedi gün devam etmek üzere, her gün Medine’nin Acve hurmalarından yedi hurma alıp yemek, CÜZZAMA karşı şifa verir. (Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî, Râmûz’ül Ehâdîs)

AĞLAYAN HURMA KÜTÜĞÜ bile vardır.

Hz. Cabir (r.a.) anlatıyor: “Peygamberimiz hutbe okurken dayandığı bir hurma kütüğü vardı. Minber konulunca, kütükten, gebe develerin seslerine benzer sesler işittik. Nihayet Peygamberimiz (s.a.v.) (Minberden) inip elini üzerine koydu. Ve sustu.” Bir diğer rivayet: “Peygamberimiz Cuma günü minber üzerine oturunca (daha önceleri) yanında hutbe okuduğu hurma ağacı öyle bir feryad etti ki, nerdeyse parçalanacaktı.” Bir diğer rivayet: “Çocuk gibi feryadı bastı. Peygamberimiz, hutbeden indi, onu alıp kucakladı. Bunun üzerine kütük, susturulan çocuk gibi hafif hafif inlemeye başladı ve sonunda tamamen sustu. Peygamberimiz, ‘O işittiği zikirden dolayı ağladı’ buyurdu.”
(Buharî (3584), İmam-ı Nevevî, Riyâz’üs-Sâlihîn Tercümesi)
(Not: Lütfen dikkat buyurun. Bu hadis, kıymeti bakımından KUTSAL sayılan ve içindekilerden bir tanesinin inkârı halinde bile KÜFÜRE düşüleceğinden bahsedilen BUHARÎ'den ve İmam NEVEVÎ'den alınmıştır.)

Hz. PEYGAMBERİMİZ bile günde bi kaç HURMA ile açlığını bastıran bi MÜBAREKTİR (ki, böyle söylenmektedir).

Bu duruma göre HURMA AĞACI niçün ihaleye dahil edilmemiştir ?

Yoksaaaaaa, bu AĞAÇ, DİB Başkanı ALİ Bey tarafından şahsen ve bizzat MEKKE’den veya MEDİNE'den mi getirilecektir ?
Ve kendi ismiyle mi dikilecektir ?

Bence bööledir ve bööle olması da gerekmektedir.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?