İslâm’ın düşmanları, Müslümanları mağlup etmek için, bilhassa son iki asırda muazzam çalışmalar yapmışlardır. Bunun için okullar, üniversiteler açmış, binlerce müsteşrik yetiştirmiş, İslâm’ın temel kaynaklarını didik didik etmişlerdir. Yegâne hedefleri, tıpkı şeytan gibi, Allah-u Azimüşşan’ın bütün emirlerinin aksini yapmak, yaptırmaktır.
İşte o İslâm düşmanı zındıka komitesinin Müslüman hanımlara kurduğu tuzaklardan en dehşetlisi de “zinetlerini teşhir” etmeye teşvik etmektir. Bu konuyu açacağız. Ancak önce geliniz, mealen Rabbimizin Müslüman hanımlara yönelik emrine bakalım:
“Mümin hanımlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zînetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zînetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz” (Nur Suresi / 31).
Bu ayet-i kerimedeki “zînet” kelimesi tefsirlerde, fıkıh kitaplarında tafsilatıyla açıklanmıştır. “Zinet”ten maksat, yalnızca; bilezik, yüzük, küpe, gerdanlık gibi süs eşyaları değildir. Cemalin aynası olan yüz, bütün vücut ve giyilen elbise de zinettir. İşte bu “zinet” ayet-i kerimede sıralanan mahrem erkekler haricindeki namahrem erkeklerden sakınılacaktır. Bunun en selametli yollarından biri, evden dışarı çıkıldığında, Ahzab Suresi’nin 59. ayetinde de beyan buyrulduğu üzere “cilbabını”, yani günümüzde meşhur olmuş ismiyle “çarşafını” üzerine alacaktır. Yüzünü, süs eşyalarını ve bizatihi zinetten sayılacak olan elbisesini de örtecektir. Aslolan budur.
Müslüman hanım, zînetini mahremi olan erkeklere gösterebilir. Bunların en başında da kocası gelir. Müslüman hanımın kocası için süslenmesi sevaptır ve nafile ibadettir. Allah-u Teâlâyı râzı edecek bir davranıştır. Vâesefâ, günümüzde Müslüman hanımların çoğu bu İlâhî emrin tam tersini yapmaktadırlar. Kocalarını, iş kıyafetiyle ve itici elbiselerle karşılarken, dışarı çıktıklarında en güzel kıyafetlerini giymekte, neredeyse bütün zînetlerini teşhir etmektedirler. Bu çok yanlış bir davranıştır.
Fatih semtinde, giyim satan mağazaların bir kısmı dev panolarda kadın mankenlerin resmini koymaktadır. “Güya” sözüm ona “tesettürlü kıyafetlerin” reklâmını yapmaktadırlar. O resme bakanlar, ellerini vicdanlarına koyup söylesin, o resmin tedai ettirdikleri nelerdir? Bir Müslüman hanım o resimdeki gibi giyinerek ancak kocasına gözükebilir. Onun ötesinde, evinden dışarı çıktığında o kıyafeti -ki bütünüyle zinettir- gizlemekle, yani çarşafla örtmekle mükelleftir.
Müslüman hanımın vücudunun bütün zerresi zinettir ve namahremlerden gizlenmelidir. “El ve yüz açık olabilir” ifadesi namaz kılmaya mahsustur. Muteber fıkıh kitaplarına bakınız, “fitne korkusu olduğunda” yüzün de örtülmesi vaciptir. Selçuklu ve Osmanlı devrinde Anadolu’muzda Müslüman kadınların giyim tarzı böyle idi. Yüzlerini de göstermezlerdi. Hatta Osmanlı’nın son zamanlarında, Tanzimat devrinde de böyleydi.
Müslüman hanımlar, reklâmlara, aldatıcı propagandalara, son yılların “gelenek-görenek belâsına” kapılmamalı, aldanmamalı, zînetlerini teşhir etmeyip, saklamalıdır. Onun ötesinde şu iş kıyafetiyle kocasının karşısına çıkma yanlışlığından da vazgeçip, işten gelen kocalarını en güzel kıyafetleri ile karşılamalıdırlar. Varsın yemek servisi yaparken elbiselerinin kirlenmesi riski olsun…
Sözün özü, Müslüman hanımlar, zînetlerini sadece ve sadece mahremlerinin görmesine izin verir, onun ötesinde bütün zinetlerini saklar. Doğru olan budur…