
19 Mart 2025’ten itibaren ülkemizde yaşanan sokak protestolarına bakıldığında,
Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığını erken açıklaması, halen çözüm bekleyen yapısal sorunlar göz önünde bulundurulduğunda, kısa vadeli siyasi hesaplarla atılmış ani bir hamle gibi görünüyor.
Bu gelişme, “Yarın seçim mi var?” sorusunu akıllara getirirken, mevcut krizler ve siyasi çekişmeler içinde liderlerin attığı stratejik adımlar,
-Sistemde köklü bir değişiklik arayışının mı?
-Kişisel siyasi pozisyonlarını güçlendirme çabalarının mı bir ifadesidir?
Soruları akla gelmektedir.
Ülkemizde çözüm bekleyen ekonomik, hukuki ve adalet sistemine dair kronik derin sorunlar varken, bazı liderlerin temel meselelerden saparak geçici kazanımlar peşinde koşması kabul edilemez.
Oysa, bir partinin genel başkanı iki aydır çeşitli nedenlerle içeride tutulurken ve diğer partiler “bir ve beraber” söylemleriiyle güç toplamaya çalışırken, siyasi dengeleri değiştirmeye yönelik bu hamle hangi mantıkla yapılmıştır?
Halkın sokağa çıkmasının ardında yalnızca belirli bir lider figürüne duyulan inanç değil, aynı zamanda sistemin yarattığı ekonomik sıkıntılar ve adaletsizlikler karşısında biriken derin hayal kırıklığı yatmaktadır.
Peki, bu hamle, halkın daha geniş bir çıkışının kıvılcımını ateşlemek amacı mı taşımaktadır?
Çözüme muhtaç sorunlar karşısında duyulan öfke ve umutsuzluğun, ani siyasi adımlarla yönlendirilmesi, uzun vadede kalıcı ve köklü çözümler üretebilir mi?
Bunu ancak zaman gösterecek.
Bana göre, İmamoğlu’nun adaylık açıklaması, çok katmanlı kriz ortamında yapılmış stratejik bir hatadır.
Yoksa bu durum, yalnızca siyasi çekişmelerin değil, sistemin yarattığı yapısal sorunlara karşı duyulan derin umutsuzluk ve öfkenin de bir yansıması mıdır?
Yine de, bu tür ani siyasi hamlelerin köklü problemlerin çözümüne katkı sağlayıp sağlamayacağı konusunda ciddi endişelerim var.
Ülkemiz için hayırlısı neyse o olsun.