“Okur-yazarlığın” bu kadar hafife alındığı bir devir olmamıştı. Ülkemizde kitap, gazete, dergi okuma oranı zaten çok düşüktü. Sosyal medyanın, akıllı telefonların, internetin devreye girmesiyle bu oran iyice dibe vurdu. Şimdiki insanlar “beşik uleması” olmuş. Sosyal medyaya bakıyorsunuz, eline kalemi, pardon telefonu alan yazıp duruyor. Yahu bu nasıl cehalet! Bırakınız noktalama işaretlerini, imlâ kurallarını, daha kelimeyi düzgün yazamıyorlar. Eh, okumazsan, eğitim almazsan, olacağı bu!.. Halbuki yazıda, bir noktanın, bir virgülün bile büyük ehemmiyeti var. Bazen bir virgülle mânâ tamamen değişmekte. Bizim yazımızın başındaki ifade gibi. Bunun gerçek bir hikâyesi var. Şöyle:
Bir paşanın oğlu bir gün babasına gelir, “Paşa baba, bizim hoca size hakaret etti” der. “Ne dedi?” deyince, çocuk şöyle der: “Oku adam ol, baban gibi eşek olma!” dedi. Bunu duyan paşa, öfkeden deliye döner. Ertesi günü okula gider, hocayı çağırttırır. “Siz nasıl bana hakaret edersiniz!” der. Hoca efendi sâkince, “Ne demişim?” diye sorar. Paşa, oğlundan duyduğu gibi nakleder. Hoca efendi, gayet sakin cevap verir:
“Efendim, mahdumunuz size yanlış nakletmiş, virgülün yerini değiştirmiş. Ben şöyle demiştim: “‘Oku adam ol baban gibi, eşek olma!”
İşte böyle bir virgül mânâyı ne kadar değiştirmekte. Mânâ dedik de işte burada karşımıza imla işaretleri çıkmakta. Harf devriminden sonra o çok zengin dili mükemmel şekilde ifade eden harfler olmayınca, ortaya ucube bir tatbikat çıktı. Burada bahsettiğimiz “mânâ”yı şapkasız yazınca ne olur? Kelaynak kuşu gibi karşımıza bir “mana” çıkar. “Hâlâ” bir anda “hala” olur.
Zenginlikten sefalete dûçar olunca, harflerin yazılışı daha da değer kazanır. “Kalb” “p”li yazılınca “kalp” olur. Yani bir anda değersiz hale gelir.
Eskiden ediblerin eserlerini “müstensihler” çoğaltırmış. Ancak onlar orijinal nüshaları çoğaltırken, bazen harfleri yanlış yazıp mânâyı bozarlarmış. Meşhur şâirimiz Fuzûlî, bakınız bu müstensihlerden nasıl şikayet etmekte:
“Kalem olsun eli kâtib-i bed-tahririn [Kötü yazan kâtibin]
“Ki fesâd-ı rakamı ‘sur’umuzu [düğünümüzü] ‘şûr’ [kavga ve karışıklık] eyler.
“Gâh bir harf kusuruyla ‘nâdir’i ‘nâr’ [ateş]
“Gâh bir nokta sukutuyla ‘göz’ü ‘kör’ eyler.”
Bu değerli şâirimizi anlamak için Osmanlıcayı, o güzelim harfleri bilmek gerek. “Göz” yazarken “z”nin üzerindeki nokta yazılmazsa, “kör” diye okunur.
Bir başka edib, kâtibin hatalarından yüreği yanmış olacak ki, şöyle demiş:
“Hangi kâtip ki dâl’ı zâl yaza
“Dala dönsün, iki eli kurusun”
Bu şikayetnâmedeki gibi, “rahmet” yazısında “ra” gibi yazılan dalın üzerine bir de nokta konunca “zahmet” olur.
Meşhur ateist yazar Abdullah Cevdet, bir makalesinin başlığını şu şekilde yazmış: “Ben bu vatanın öksüzüyüm” Makale gazetede basılınca başlığın şu şekilde olduğu görülmüş: “Ben bu vatanın öküzüyüm” Bu nasıl olmuş? Osmanlıca “Öksüz” yazısındaki “sin” harfi mürettip tarafından dizilirken unutulmuş, yazılmamış. Arada sin olmayınca, “öksüzüyüm” kelimesinin kalan harflerinin okunuşu böyle olur: “Öküzüyüm”
Abdullah Cevdet, olup biteni, “Hata-yı mürettip efendim!” diye izah edermiş. O devirdeki kalem muhaliflerinden olan Süleyman Nazif’in izahı ise başkaymış: “Buna hata-yı mürettip denmez, sevab-ı mürettip denir efendim!”
Görüldüğü gibi bir harf mânâyı nasıl değiştirmekte.
Günümüzün “z kuşağı” mı, “ebemkuşağı” mı nedir, nevzuhur bir taife, bırakınız noktalama işaretlerini, imlayı, kelimeleri, mânâyı; alıyor eline telefonu paldır küldür yazıyor. Daha doğrusu yazdım zannediyor. Tıpkı WhatsApp gibi. “Apt.” yazmaya kalkıyorsun, otomatikman “aptal” yazıyor. Siz siz olun, WhatsApp yazışmalarınıza dikkat edin.
Bir çift söz de sosyal medya kalemşorlarına: Arkadaşlar, kelimeleri yazarken, bir zahmet, “Türk Dil Kurumu” ve diğer sözlüklere bakın. Noktalama işaretlerinin nasıl ve nerelerde kullanılacağını, imlâ kâidelerini öğrenin. Şu nisbet “î”sini kullanan yok. Bu ve benzeri kelimelerdeki inceliklerin nasıl kullanılacağını öğrenin. Yoksa bir Fuzûlî daha çıkar, sizi rezil eder. Benden söylemesi…